Hal ehli bir dost, bir soru sordu: “Varlığın Birliğinden söz ediyorsunuz bunu kısaca açıklar mısınız?” Aslında karşılığını bildiği soruyu soruyordu. Yine de görüşlerimi söyledim. Sizinle de paylaşmak istedim.

Denilebilir ki, “Türkiye ana baba gününe dönmüş. Başbakanın oğluyla olan konuşması gündemin birinci maddesi olmuş. Sen tutmuş derin felsefi işlerden söz ediyorsun.”

Bu itiraz doğrudur. Ama bir başka doğru vardır. 

Halkımızın büyük çoğunluğu Müslüman’dır, denilir. Bu iktidar da İslamcı söylemleri olan bir iktidardır. Ne yazık ki iktidarın halleri ile özdeşleştirilen İslam ülkemizde büyük itibar kaybetmiştir. Her şey ortada iken İslamcı tanınan kimi yazarların yazdıkları gazetelerde, konuştukları televizyonlarda, hırsızlıkla birlikte anılır olanları savunma gayretleri işin nasıl bir facia haline geldiğinin göstergesidir.

Bu ülkede, artık Siyasi İslamcılık iflas etmiştir. Bundan üzülmeye de gerek yoktur. Ama bu kasırganın içinden İslam’ın gerçeğini çekip çıkarmak ve insanımızın inancını kurtarmak görevi bu işlere aklı eren herkese düşen birinci görevdir.

İslam olmak için önce “Lailaheillallah” sözüne inanmak ve bu sözü içten yaşamak gerekiyor. Önce “Lailahe”… Yani İlah yok… İlah yok demek, İlahlar inancından tek İlah inancına dönüşmek demek değil… Ötelerde bir yerde insana ve varlığa uzak, ya da cennette tahta oturup oradan yöneticilik yapan Tanrı yok…

“İllallah”
Allah’tan başka… İlah yok, Allah var. “Allah göklerin ve yerin Nurudur…" O Evveldir ve Ahirdir… Zahirdir ve Batındır... Yani zamanda ve mekanda sonsuz boyutlarda sonsuzluk olandır… İnsana şah damarından daha yakındır. Allah, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen her şeyin toplamıdır… Allah, BİRDİR… BİR Allah’tır.

Allah BİR’dir… BİR olması kaçınılmazdır. Çünkü BİRDEN FAZLA SONSUZLUK olmaz… SONSUZLUK iki olursa, ikisi de SONLU hale gelir. Birinin başladığı yer olur. Diğerinin bittiği yer olur. BİR olan Allah, varlığı kendinden var etmiştir… Yok iken var etmiştir. Yoktan değil… Çünkü yokluk yoktur. Ne şimdi ne de önceden… Yokluk var derseniz Allah’a sınır getirmiş olursunuz…

Allah var ettiklerinin saklı Nurudur. Var ettikleri de Allah’ın açığa çıkmış durumudur. Her ikisi de BİR’dir…

Bir insan bilgiyle bu bilince ulaşırsa artık o insandan başka insanlara, başka varlıklara yani hayvanlara, ağaçlara, bitkilere, cansızlara, toprağa, suya, havaya, ateşe, enerjiye zarar gelmez. Her varlıkta Allah’ı bilen bir insan “Salih Amel” yani iyi işler yapmak durumunda olur. Bu yüzden Kuran’da inanç ve Salih Amel çokça birlikte söylenir.

İslam’ın ikinci sözü “Muhammeden Resulullah” ifadesidir… Muhammed Allah’ın Elçisidir. Öyleyse neyin Salih Amel olduğunu yani hangi işleri ve eylemleri yapmamız ve hangilerini yapmamamız gerektiğini Allah’ın Elçisinin getirdiklerinden öğreniriz. Kuran’dan ve Kuran’a, akla ve bilime aykırı olmayan Peygamber sözlerinden… Peygamber Kuran’a, akla ve bilime aykırı söz söylemez. Ama onun ağzından söylendiği iddia edilen o kadar çok uydurmalar vardır ki…

Allah’ın insanoğluna verdiği en büyük Ayet, akıl ve vicdandır. Birçok insan kendilerine bir Allah Elçisi ulaşmasa bile akıl ve vicdanla iyiyi ve kötüyü ayırmış ve yollarını doğrultmuşlardır. Böyle olmayan insanlardan oluşan toplumlara da Allah Elçileri doğru yolu öğretmişlerdir.

Bu yazıyı Kuran’dan aldığımız Ayetlerle bitirelim:

Önce İhlas Suresi:
“Allah BİR’dir, O Bölünmez Bütünlüktür. Ne Onu Doğuran vardır, ne de Ondan Doğan… Eşi Benzeri, Dengi olmayan BİR’dir O…”

Sonra Asr Suresi:
“Çağa and olsun. Allah’a inanan, doğru işler yapan, birbirlerine doğruluğu ve doğrulukta direnmeyi salık verenler kurtulmuşlardır. Böyle olmayanlar ise yanılgı içinde kalırlar.”

Yani BİR ALLAH’A İNAN VE DOSDOĞRU OL kurtulursun. Bırak, din tüccarlarını, dini ayrıntıya boğanları; insanlardan, paradan, maldan, mülkten yeni İlahlar icat edip, onlara tapan ve onları da kullanarak insanları soyup hırsızlık ve yolsuzluk batağına batanları…