Ekrem Kongar ağabeyi, 1949 da orta dalga 426 metreden deneme yayını yapan İstanbul Radyosu'ndaki solo programları ile tanıdım. Davûdî bir sesi ve çok ciddî eserleri yorumlayan bir üslûbu vardı. Ekrem Ağabey, her zaman bir okul gibiydi. Onu dinlerken daima yeni şeyler öğrenmeğe başlardınız.
***
Bir sohbetimizde Leon Hancıyan Efendi’yi anlatmıştı: Konservatuar Tasnif Heyeti, Leon Hancıyan’ı davet ederek onun ezberindeki klâsik eserleri notaya kaydetme kararı alır. Fakat Leon Hancıyan ödemeleri az bulur ve proje yarım kalır. İşte o zaman Ekrem Kongar’a der ki, “Benim sadece ceketimi aldılar. İçimde daha binlerce eser var.”
Buna benzer bir hikâyeyi de Fatma Adile, Ekrem Kongar’dan naklen hikâye ediyor.
İcra Heyetine katıldığım zaman, ağabeylerimin en mümtaz şahsiyetlerinden biri, Ekrem Kongar’dı. (*) Çok ciddî konular konuşurduk. Konservatuar Türk Mûsikîsi bölümünün yeniden kurulması dönemindeki hengâmeleri, çekişmeleri, biribiri ile anlaşamayan mûsikî mahfillerinin acınacak halini anlatırdı. O zamanlar yüz kafada yüzbir düşünce varmış. Herkes kendini ”Vatan kurtaran” görüyor, olan mûsikî sanatımıza oluyormuş.
Piyasa azmanı sanatımızı sath-ı mâile (eğik düzlem), o vakit ki kaos içinde sürüklenmeğe başlamış, son yıllarda düştüğü tereddî (dejenerasyon) o vakit kotarılmış. Sakal bırakanların, yanaklarındaki sakalsız kısmın adını da ondan öğrenmiştim. Hakk-ı Nisâ (kadın hakkı) hanımlar beylerini uğurlarken burayı öperlermiş.
… Ve Konservatuar’da Türk Mûsikîsi Bölümü açılmış, İcra Heyeti kurulmuş. İcra Heyetinde Eyyûbî Ali Rıza Şengel, Ercümend Berker, Dr. Nevzad Atlığ şeflik yapmışlar. Sonunda Münir Nurettin Selçuk, bu göreve tayin edilerek 1975 yılına kadar İcra Heyetini yönetmiştir.
Ne hazindir ki, kırkından sonra azan, zevksizliği zevk olarak bu milletin avamına şırınga eden bir sahne artığı, onun sesini ve üslûbunu anlayacak kıratta olamadığından, uzanamadığı yala murdar diyen havalara bürünmüş. Böylelerin ağzını tuz ruhu ile çalkalaması gerek!
***
Bir sohbetimizde Leon Hancıyan Efendi’yi anlatmıştı: Konservatuar Tasnif Heyeti, Leon Hancıyan’ı davet ederek onun ezberindeki klâsik eserleri notaya kaydetme kararı alır. Fakat Leon Hancıyan ödemeleri az bulur ve proje yarım kalır. İşte o zaman Ekrem Kongar’a der ki, “Benim sadece ceketimi aldılar. İçimde daha binlerce eser var.”
Buna benzer bir hikâyeyi de Fatma Adile, Ekrem Kongar’dan naklen hikâye ediyor.
İcra Heyetine katıldığım zaman, ağabeylerimin en mümtaz şahsiyetlerinden biri, Ekrem Kongar’dı. (*) Çok ciddî konular konuşurduk. Konservatuar Türk Mûsikîsi bölümünün yeniden kurulması dönemindeki hengâmeleri, çekişmeleri, biribiri ile anlaşamayan mûsikî mahfillerinin acınacak halini anlatırdı. O zamanlar yüz kafada yüzbir düşünce varmış. Herkes kendini ”Vatan kurtaran” görüyor, olan mûsikî sanatımıza oluyormuş.
Piyasa azmanı sanatımızı sath-ı mâile (eğik düzlem), o vakit ki kaos içinde sürüklenmeğe başlamış, son yıllarda düştüğü tereddî (dejenerasyon) o vakit kotarılmış. Sakal bırakanların, yanaklarındaki sakalsız kısmın adını da ondan öğrenmiştim. Hakk-ı Nisâ (kadın hakkı) hanımlar beylerini uğurlarken burayı öperlermiş.
… Ve Konservatuar’da Türk Mûsikîsi Bölümü açılmış, İcra Heyeti kurulmuş. İcra Heyetinde Eyyûbî Ali Rıza Şengel, Ercümend Berker, Dr. Nevzad Atlığ şeflik yapmışlar. Sonunda Münir Nurettin Selçuk, bu göreve tayin edilerek 1975 yılına kadar İcra Heyetini yönetmiştir.
Ne hazindir ki, kırkından sonra azan, zevksizliği zevk olarak bu milletin avamına şırınga eden bir sahne artığı, onun sesini ve üslûbunu anlayacak kıratta olamadığından, uzanamadığı yala murdar diyen havalara bürünmüş. Böylelerin ağzını tuz ruhu ile çalkalaması gerek!
***
Sanatçılar Ansiklopedisinin 190. Sayfasındaki kibrit kutusu kadar resimli kısımda, Ekram Kongar, Köprülü’de doğdu deniyor. Fakat Emre Kongar, bir röportajda, babam (İhsan Kongar) Köprülü’de, amcam (Ekrem Kongar) Kalkandelen’de doğdu diyor. Tabi’i Emra Kongar’ın ifadesini esas alacağız. Üsküp’te doğduğunu yazan kaynak da var.
Ekrem Kongar, İstanbuldaki Saray Sinemasında, Mesut Cemil yönetimindeki Erkekler Korosunda, 1938 de yer alıyor. 1940 yılında Ankara Radyosu’nda solist olarak göreve başlıyor. 1943 de İstanbul Belediye Konservatuarı icra heyetine giriyor. !949 da ise İstanbul Radyosu sanatkârı ve İcra Heyeti üyesidir.
***
Ekrem Kongar Ağabey, edebiyatımızı da iyi bilirdi. Bazı karmaşık güfte açıklamaları ona sorulurdu. İnanılmaz derecede tevazû sahibiydi. Kendinden çok az bahsederdi. Milliyet Gazetesinin arşivindeki Ekrem Kongar’ın ağabeyi ile ilgili vefat haberinde; “Yazarımız Ekrem Kongar’ın ağabeyi…” cümlesi yer almaktadır.
Ekrem ağabeyin yazarlığı hakkında hiçbirimiz bilgi sahibi değildik. Yahya Kemal’le olan yakınlıklarını da Emre Kongar’la yapılan bir röportajdan öğreniyoruz.
Yeri gelmişken anlatalım, Ekrem Kongar Ağabeyimiz yalnız ses sanatkârı değil, önemli bir nesir üstadı imiş. 11 Haziran 1959 da Havadis Gazetesinde yazdığı yazıda, Yahya Kemal ile nasıl tanıştığını, Süleyman Erguner’in Vedâ Gazelini bestelemesini, üstadın huzurunda okuyuşunu anlatıyor.
Bu yazıyı aynen aktarıyoruz:
Büyük Şairimiz Yahya Kemal ve Musikimiz
Ekrem Kongar
Bu ölümsüz büyük şairimizi, ilk defa felsefe hocası olan ağabeyim (İhsan Kongar)'ın evinde tanımak şerefine nail oldum. Tarihini pek hatırlayamadım ama tahminen on beş sene var. O gece üstadın doğum yıl dönümünü, ağabeyimin evinde kutlayacaklardı; bu toplantıya, ağabeyim, beni de çağırdı. Gerçi Yahya Kemal hakkında ağabeyimden çok şeyler dinlemiştim ama, bu davet beni pek heyecanlandırdı.
Bu büyük adamın huzuruna çıkmadan evvel, onun sevdiği musiki eserlerinden mürekkep bir repertuar hazırladım. Şimdi onun, musikimiz hakkındaki fikir, tarih, fıkra ve hatıralarını başka yazılara bırakarak, hazin olan küçük bir tarihçeden bahsetmek icap ediyor.
Ağabeyim, edebiyata meraklı idi. musikiyi severdi: Hele Yahya Kemal'in bütün şiirlerini ezberden okurdu: fırsat düştükçe, derslerinde bile şiir okuduğunu, talebeleri söyler. Hattâ Yahya Kemal Bey, bir kardeş gibi sevdiği ağabeyim için bir gün:
“- İhsan meğer bu şiirleri ben, sen okuyasın diye yazmışım,” diye iltifat etmişti. Fakat ne hazin bir tecellidir ki birbirlerini çok seven bu iki dost, bir kaç ay ara ile, ebediyete göçtüler ve ne gariptir ki ağabeyim, sanki, ondan sonraya kalmak istemiyormuş gibi, aradaki yirmi yaşa rağmen ecel şerbetini içmekte ona takaddüm etmiştir.
Erenler şiiriyle, “Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler” diyen Yahya Kemal'in “Tekrâr mülâkî oluruz bezm-i ezelde” mısraı ile dostlarına ettiği vaat, maalesef pek kısa zamanda tecelli etmiştir.
Öyle zannediyorum ki sevdiği İhsan'la, şimdi harâbât-ı ilâhide de, her şeb beraberdirler… Bu acıklı tarihçeyi tamamlamak için.
Erenler’i besteleyen. Neyzen Süleyman Erguner'ı hatırlamamak kabil mi? Süleyman Ergüner, -bütün hakikî san'atkârlar gibi şarlatan olmadığı için olacak- senelerce Anadolu'da memuriyetlerde dolaşmış, isimsiz kalmış, henüz kimsenin dinlemediği bir rint idi. Onu tanımam da, Yahya Kemal'i tanıdığım tarihlere rastlar. O kuru kamış parçasından çıkardığı olgun, ilâhî ve sihirli sesi, o zamana kadar değil dinlemek, tahayyül bile etmemiştim.
Yine ne hikmettir ki, Süleyman Erguner, Uşşak makamından, nefes tarzında bestelediği Erenler’ i, ilk defa benim kulağıma okumuş ve bunu benden dinlemek istediğini de ilâve etmişti. Sonraları, Mesut Cemil Beyin klâsik korosunda, yaptığı nefis taksimlerle meşhur olan Süleyman Beyi de ne yazık ki henüz genç denecek bir yaşta, ağabeyim gibi ansızın kaybettik.
Düşünüyorum da, âdeta ürküyorum; Erenler'i "erenler”e yakışır bir şekilde besteleyen Süleyman Bey, rahmetliler zincirinin ilk halkası oldu. İkinci halka o şiiri en güzel okuyan adam olan ağabeyim, üçüncüsü de şairin kendisi oldu.
Onun için ne zaman bu şarkıyı okumaya niyet etsem, sanki bu koca adamlar birer birer karşıma diziliyor gibi geliyor. Beni çok sevdiklerini ve beni dinlemekten zevk duyacaklarını bildiğim için cesaretim artıyor.
Hiç olmazsa bu güzel eseri burada yazarak bu bizim tarihçeye son vermiş olalım; ve onların ruhaniyetine sığınalım:
VED’A GAZELİ
Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler
Son meclisi câm üstüne câm olsun erenler
Şükranla vedâ ettiğimiz câm-ı fenaya
Son pendimiz ahlâfa devam olsun erenler
Câizse harâbât-ı ilâhîde de her şeb
Câizse harâbât-ı ilâhîde de her şeb
Yâran yine rindân-ı kirâm olsun erenler
Tekrâr mülâkî oluruz bezm-i ezelde
Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.
(*) Ekrem Kongar, Makedonya’daki Kalkandelen’de 4 Şubat 1913 te doğdu. Rûmi sene olarak doğum yılı 1329'dur. İstanbul’da 21 Aralık 1994 tarihinde “Evvel giden ahbaba mülâkî olmuştur.”