Enver Gökçe türküsü çığırmak şiirle, yazıyla, kitapla… Bir vefa türküsü, kadirbilirlik, dostluk, devrim türküsü…
Bunu yapsa yapsa Hasan Hüseyin Yalvaç yapardı. Yapmış, 102 sayfalık bir kitapla. Cinius Yayınları’nca yayımlanmış bu kitap.
Yalvaç Dostum, Gökçe’nin yaşam öyküsünü anlatıyor önce, bir düzyazı, bir şiir kulvarına kayarak. Düzyazı ne denli güzel olsa, şiirle aşık atamaz. Gelin o şiirden bir kümeyi birlikte okuyalım:
“Karlara bata çıka giderken baharı özlemek
Yolunu şaşırmış bir kuştan türkü dinlemek
Unutmadığımız anılardır hep koynumuzda
Ve yol söyleşilerimiz kaç roman ederdi
Bir gün yazan olursa anlaşılır elbet içimiz
İşte o sevdalarla okuduk dünyanın halini
Ve o günlerden kahraman oldu düşüncemiz”
Gidiniz kırklı yıllarının Erzincan’ının köylüklerine, kırlarına, yoksulluklarına işte o zaman yukarıdaki dizeler daha iyi algılanır ve o son dize “düşüncenin kahramanlığı”, o nice bir durumdur, nerelere götürür insanı, hangi kavgalara, çilelere ve hangi alınmış mesafelere, kırılmış kabuklara, geriletilmiş gericiliklere?..
Ve “ekmeğin emri”… Bu emir büyük yerden değil, halkın bağrından, derdinden… Okuyalım hele Hasan Hüseyin Yalvaç’ı:
“Tüm sevdiğim çiçekler, otlar, hayvanlar ve arkadaşlarım orada kaldı. Hüzün orada kaldı. Ara sıra yaşasak da sevinmelerimiz, yarım gülmelerimiz orada kaldı. Yanımda getirmek istediğim nice şeyleri bırakmak zorunda kalışım, sonraları bir yalnızlık duygusu olarak hep bende yaşamaya devam etti. İnsan kolayına kopamıyor alışkanlıklarından ama koptuk. Ekmeğin emriydi bu yaşamak adına. Kopulması gerekenlerden kopulacaktı.”
Ve Enver Gökçe’nin şair oluşu… Yalvaç Dostum, onu da bir güzel şiirlemiş:
“Mırıl mırıl uykulu bir su gibi doluyor yüreğime şiir
Doldukça hissediyorum onun devasa kanatlarını
Bu kanatlar uçurur beni diye düşünüyorum
Bir solukta Çit Köyü’ne ya da İstanbul’a
Akıl almaz kıpırtılar sarıyor her yanımı
Yeni yüzme öğrenmenin sevdasıyla
Dalıyorum şiir denizinin en derin yerine”
İşte o dalışla olmuş her şey, hani halk ozanları kaya dibinde, çeşme yanında, davar otarırken uykuya dalarlar ve düşlerinde pir elinden bade içerler ya, burada pir ve bade yok, koşullar var, ortam var, yaşanılan çileler, değişim sancıları; oturmamış, haksız, insan harcayan bir ekonomik düzen var.
İşte bu ortam, koşullar, bu yıkılası düzen; bir direşken kavga adamını, sınıf edebiyatı yapan bilinçli bir devrimciyi ortaya çıkarıyor. Yalvaç’ın dizlerinde diyor ki o adam:
“Ne yorulmazlık âşığıdır bu yürek
Acılarla kendini büyütme ustası
Ve yanma sevdalısı güzelliklere
Yorgun ayaklarım ondan cesur
Kırık kalbim umutlu ondan
Ve son nefesime kadar direnmek
İnandığım kutsal kavgadan”
Ama 61 yıl sonunda halkın ve aydınların diline düşüp, belleğine çakılan şu söz kalıyor: “Ölüm adın kalleş olsun!”
Hasan Hüseyin Yalvaç, kitabının son bölümlerine “Mehmet Ergün’e Mektupları”nı koymuş. Manzum mektuplar bunlar, tarihe not düşen, okuyana iletiler yollayıp, yol gösteren, kafasını açmaya çalışan mektuplar…
Bu kitabı okuyunuz derim, alacaklarınızla daha bilinçli, daha yürekli, daha özgür, daha dost canlısı olacaksınız…