İsmail Hakkı İçten dostumun yeni kitabı… Adı: “Plaka”, bir de alt başlığı var: “Atina’da Hüzünlü Bir Gün.” Kora Yayınları arasından çıkmış, bir güzel “anlatı.”
İçten Dostum, soyadının kendisiyle nasıl uyumlu olduğunu bu kitabında bir kez daha kanıtlıyor, son derece içtenlikle yazılmış, akıcı bir yapıt.
İstanbullu Rum kızı Mariya… 1955 yılının 6-7 Eylül’ünde İstanbul’da meydana gelen yağma, talan ve katliam olaylarında daha küçücük. Ama yaşadığı ömür boyu travma büyük. Babasının mağazası talan ediliyor, evlerine giriliyor, ablasına tecavüz ediliyor, annesi dövülüyor.
Sonra göç Atina’ya… Göç ama onlar aslında oralı değiller ki… Oralılar da onları oralı kabul etmiyorlar zaten. Ama yaşanacak bir şekilde işte. Ona uğraşıyorlar. Gelgelelim abla yaşadıklarını içine hiç sindirememiş, uyuşturucuya alışıyor orada ve bir gün kayboluyor ortadan. Anne dayanamıyor buna ve bir gün Korint Kanalı yakınlarında ölü bulunuyor. Gerisini yazmıyorum, dileyen alır okur bu kitabı, ama şu kadarını söyleyeyim: Mariya’nın çilesi hiç bitmiyor. Yazgı ve Tanrı’ya isyankâr bir insan oluyor. Kilise ve haçla arası olmayan bir insan.
Ve günlerden bir gün, Atina’ya oğlunu görmeye giden yazarımız İsmail Hakkı İçten’i Plaka adlı yerde Türkçe kitap okurken görüyor, masasına gelip tanışıyor ve yazar olduğunu öğrenince öyküsünü anlatmak istiyor, öldükten sonra yazılmak kaydıyla.
Ve Mariya ölüyor, bu kitap yazılıyor.
İçten Dostum, Mariya’nın öyküsünü anlatırken, 6-7 Eylül olaylarının köküne de iniyor, sorguluyor, yargılanması gerekenleri kalemiyle yargılıyor. Ve gerekli bir yüzleşmeye kapı açıyor, girmeye yüreği ve niyeti olanlara. Felsefik ve dinsel konulara da dalıyor kimi zaman Mariya’yla, kimi zaman tek başına.
Bu kitap tüm yurdum insanlarınca mutlaka okunmalı. Ulusal yakın geçmişimizi tüm çıplaklığı ve utandırıcı yanıyla görmek ve geleceğimizi geçmişten ders almış olarak yeniden ve doğru kurgulamak için.
Bu kitaba yakışmayan birkaç kusur var, onları da yazacağım. Buraya yazmayıp İçten Dostuma özel olarak da söyleyebilirdim, ama başka yazarlar haklı olarak ayrım yaptığımı söyleyebilirlerdi. Bundan dolayı yazacağım; darılmaca, burulmaca yok. Anlamdaş ya da eşanlamlı sözcüklerin birlikte kullanılmasına nasıl tepkili olduğumu ve mücadele ettiğim değerli Dost İsmail Hakkı İçten bilir. Bilir ama bu yapıtında bu hatayı o da yapmış. Yazayım onları sayfalarıyla birlikte, yeni baskıda düzelsin:
13.sayfa “Evren’de rastlantı ve tesadüf”, 37 ve 38. sayfalarda yine bu iki sözcük birlikte kullanılmış. Ya tesadüf ya rastlantı, ikisi bir arada olmaz.
122. sayfa “Gerekli ilgi ve alaka.” Bu hatayı hep dinbazlar, Osmanlıcacılar yapar, İsmail Hakkı Bey, yapmamalıydı. Bu konuda yazdıklarımdan bir bölümü buraya alayım da konu daha da aydınlansın: “Osmanlıcacılar önce ilginin yanına alakayı sokuşturdu, sizlere ‘ilgi alaka’ dedirttiler Türkçe'yi katlederek (eşanlamlı iki sözcük birlikte kullanılmaz). Sonra ilgiyi kaldırıp sizi alaka bağımlısı ettiler. Bilinçsizce ve ballandıra ballandıra ‘alaka’ diyorsunuz şimdi. Ve milliyetçiliği, Türkçülüğü de tapulamışsınız beni sokmak istemiyorsunuz oralara. Siz önce ilgiyle ilgilenin be! Yeniçağ'da yazmıştım, ‘ilgi sizden ilgi bekliyor’ diye, ilgilenmediniz, yine alaka çekip durdunuz. Alaka demeyi sürdürürseniz ben de yüzünüze hep ilgiyi çarpacağım böyle.”