Sevgili dostlar, Beşir hoca, Kitre köyü eşrafından Beşiroğlu Ali efendinin iki numaralı mahdumudur. Tanınan, bilinen ve sevilen; saygın bir ailenin ferdi; efendiliğiyle müsemma, çelebi, cana yakın, naif ve zarif bir beyefendiydi. Küçükle küçük büyükle büyük olabilen engin bir hoşgörü ve gani gönül sahibi asil bir insandı.
Köy Enstitüsü mezunu olup, 1952 yılında Bitlis'te başlayan öğretmenlik mesleğine 1979 yılında memleketi Bayburt'ta eşinin vefât etmesi sebebiyle noktayı koymuştur.
Bayburt'ta sırasıyla; Çepe, Cilara ve Çerçi köyleri ilkokullarında; Bayburt Merkez Cumhuriyet İlkokulunda Sınıf Öğretmenliği/Müdürlük, Ortaokulda Türkçe, Güzel Konuşma ve El İşi Dersleri, İlköğretim Müdürlüğü Mutemetliği ve son olarak Atatürk İlkokulunda sınıf öğretmeni olarak görev yapmıştır.
Özellikle Bayburt esnaf ve eşrafından, eğitim camiası, İlçe bürokrasisi ve köylerimizden tanımadığı yok gibiydi. Homojen bir tabiatı olduğu için, insanlarla önyargısız ve samimi, içten, derinliğine ilişkiler kurabiliyordu. Bu belig huyundan dolayı da derinliğine muhatap olduğu insanlara güven telkin eden, sağlam karakter sahibi bir beğdi.
1965 - 1980 arası hatta daha sonraları Bayburt eğitim camiasında görevli her eğitimcinin 'Beşir ağabeği' idi.
Tanıdığı, dostluk ve arkadaşlığı olan herkeste, mutlaka anlatılmaya değer anekdot ve tatlı tatlı tebessüm ettirecek anı ve izler bırakmıştır. Bazen ironik, çok enteresan, bazen komik, bazen de ibret alınacak hatıraları vardır.
Dört evlat sahibidir. Baba ocağına, arkadaş/yaran, dost ve komşularına, çevresine ve aile efradına olan düşkünlüğü vefat ettiği 82 yaşına kadar hiç inkıtaya uğramadan devam etmiştir.
Bayburt'ta saygın ve zengin kütüphanesi sahibi olan bir kaç kişiden birisiydi. Kitap kurdu ve koleksiyoneri... çok okuyan ve kendini sürekli yenileyen, özellikle dingin bir hafızaya sahipti. Güzel yazı yazmaya meraklıydı, altından gümüşüne ve kamış divitine kadar her türlü kalem ve bu kalemlerin ihtiyacı mürekkebleri, boyaları olan enteresan bir insandı. Mesleğinin he r safhasında sınıfını kendi yazdığı hat levhalarla süslerdi.
Topluma ve muhatap olduğu hiç kimseye zararı olmamıştır. Hatta çok haşarı öğrencilerine (adam olmayacaklar ..? ) dahi öz babalarının göstermeyeceği kadar şefkat ve yaklaşım gösterebilmiş saygın, kaliteli bir kişiliğe sahipti. Adeta 'karınca incitmez' sözünü ispat ve teyit için yaşadı, hasisliğe ve cimriliğe, özellikle de kibr'e karşı öfkesi olan mutedil adamlardan birisiydi.
Türkiye Öğretmenler Sendikası Bayburt Şubesi (TÖS), Bayburt Öğretmenler Lokali Başkanlıklarını uzun seneler deruhte etti. Öğretmenler Sendikasının Türkiye genelinde 1969 yılında yaptığı ilk memur grevine memleketi Bayburt'tan katılan bir kaç eğitimciden biridir diyebilirim. Hatta katılmış olduğu bu grevden dolayı almış olduğu cezalardan hiç gocunmamış, gururla verdiği "hak arayışı mücadelesi"ni hep anlatmıştır.
Koyu ve iflah olmaz bir Galatasaray taraftarı olduğunu söylemek gerek. Mahsuni, Ozan Arif ve Ruhi Su'nun hayranıydı (bir de Mustafa Geceyatmaz), bu üç sanatçının plak ve kasetlerini özenle saklardı. Enteresan ve düşündürücü bir siyasi tavrı vardı. 1950'li ve 60'lı yıllarda ve 1975'e kadar Türkiye İşçi Partili, daha sonra güttüğü bu siyasetin tam zıddı olan Milliyetçi Hareket Partisine mensup, (1980 ihtilalde MHP İlçe Sekreteriydi), yani ifrat, tefrit, isnat ve inat değil, kendisince reel olan eylem ve söylemleri olan inanç ve bilinç sahibi birisiydi.
Varlıklı bir ailenin çocuğu olmasına karşı, 65 yaşında bir ev sahibi ancak olabildi. O yıllarda hatırı sayılır bir meblağ tutan "Emeklilik Yolluğu"nu almayan, 'hak etmediğime el sürmem' diyen üç beş kişiden biri idi.
Yetiştirdiği öğrencileriyle hep iftihar etmiş, çoğu öğrencisiyle de vefatına yakın tarihlere kadar irtibatını sürdürmüştür. Muhtemelen 2007 yılı idi, telefonla aramıştı beni, telefonda: "Faruk biliyor musun bizim Hasan Ceylan Van Üniversitesinin Rektörü olmuş", 'baba, Hasan Ceylan kim..?' soruma; "Çepe'li oğlum, hani seninle bana selam gönderen Profesör", inanın bunları söylerken bir taraftan da hıçkırıyordu.. Elli küsur yıl evvel okuttuğu öğrencisinin başarısını kendisine bir övünç vesilesi saymıştı.
Öğrencilerini öz evlatlarından ayırdığına ben şahit olmadım. Çünkü benim de öğretmenimdi, ablamın da... Hepsi benim evlatlarım, hepsi bu memleketin çocukları, diyordu; işte böyle bilinç sahibi bir eğitimci beği anlatıyorum sevgili dostlar.
Geçen yıl 6 Aralık 2013 günü kaybettik kendisini.
Son nefesi de çok ibret verici oldu; giyindi, kuşandı, kravatı da dahil süslendi, şık adamdı ya... ve bile bile uçmağa kanat çırptı.
'Hafıza-i Beşer' yazı dizimizin 30. bölümünde ancak yad edebildik babamızı, kendisini ve cümle ölmüşlerimizi minnet ve şükranla yad ediyorum. Rabb'il Aleminden O'na ve tüm geçmişlerimize rahmet ve mağfiret diliyorum, huzur içinde yatsınlar sevgili dostlarım.
Selam ve sevgilerimle.
* Hafıza-i Beşer, Öğretmenlerimiz serisinden...