Atatürk dindar mıydı? Elbette… Ama senin dindarlığın gibi değildi; ey kendini herkesten daha dindar zanneden… Gerçek de “Allah’a giden yol yarattıklarının nefesleri sayısıncadır” denilmiştir. Yani herkesin dindarlığı kendisine göredir. Ve hatta her insanın dindarlığı aldığı nefes sayısınca farklıdır.
Devletin görevlendirdiği namaz kıldırma memurlarının arkasında veya tek başına manasını anlamadığı sözleri dinleyerek veya söyleyerek aklı bambaşka yerlerdeyken yatıp kalkmaları çoğaltarak dindar olduğunu sananlara ne diyebiliriz ki… Onlar da kendilerine göre dindardırlar işte… Ama Atatürk’ün dindarlığı böyle değildir. Nasıl olduğunu gelin yakınında bulunanlardan öğrenelim: “Atatürk’ün Yanı Başında” adıyla yayınlanan bir anı kitabı var.
Doğan kitaptan yayınlanmış.
Anlatan Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu…
Bu kitaptan bölümler sunalım:
Atatürk, kitap okumaya ara vererek; çok sevdiği bir sevda şarkısını mırıldanır. Sonra şarkıyı bitirince şöyle der: “Nuri evladım, sevgi ve aşık olmak ne güzel duygu. Tanrı nelere kadir, bizlere ne güzel duygular veriyor, ne güzel bir beste ve şarkı değil mi?”
“Bu muydu?” demiyorsunuz değil mi? Evet budur. Tanrıyı ve onun nimetlerini güzel bir duyguyu anlatan güzel bir beste de bulmak…
Yine böyle bir örnek…
Yine aynı kitaptan:
Atatürk, şimdilerde üzerinde Saraylar yaptırılan “Atatürk Orman Çiftliğindeki” ağaçları görmeye geldiği bir gün, bir kayısı ağacına gözü takılır. Olgunlaşmış kayısılardan birkaç tane koparıp eliyle ovalayıp temizleyip yemeye başlar ve der ki: “Oh, oh ne kadar da güzelmiş, Allah’ın hikmetine bakın, neler yaratıyor neler. İnanmayan kafir’dir.”
Evet, kayısının o güzel tadında Allah’ın hikmetini bulmak, işte bu dindarlıktır.
Biliyorum bu anlattığım dindarlık belirtileri birilerini kesmez…
Peki, onların da itiraz edemeyeceği örnekler verelim…
Yine aynı kitaptan:
“Hafız Yaşar vardı (Yaşar Okur) Atatürk onu sever ve çok beğenirdi. Bazı zamanlar ‘Hafızı çağırın’ derdi. Hafız Yaşar’ın makamıyla okuduğu Kuranı Kerim surelerini huşu ile dinlediğini ve gözlerinden yaş aktığını ve bu gözyaşlarını ceketinin sol üst tarafındaki mendil cebinde, her zaman muntazaman bulundurduğu beyaz keten mendil ile sildiğine yakinen hep şahit olmuşumdur.
Atatürk, Türkçe Kuran çalışmalarını 1926 yılında başlatmış. Bu işin başına Elmalılı Muhammed Hamdi Yazar’ı getirmiş. Ama yapılacak tefsirlerle bizzat kendisi de ilgilenirmiş. Eserin bitiminde kendi katkısıyla, Kuran gerçeğini ve Kuran ile ilgili özellikleri açıklayan güzel bir önsöz hazırlandı ve basıma girdi. (1935)
Bu çalışmalara bende çoğu zaman katılmıştım. Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok tesirinde kalır ve: ‘Hey büyük Allah’ım… Kurana inanmayan kafir’dir. Bize nasıl yol gösteriyor. Bunları tüm dünyaya okutmalıyız. Okurken ruhum coşuyor. Size de oluyor mu?’ diye de sorardı. O anlarda gözleri dalar ve hafifçe kızarırdı.”
Atatürk, dindar mıydı?
Evet, dindardı…
Bilgili ve bilinçli dindar…
Ötesi Allah’ın bileceği iş…
Siz kimsiniz ki Atatürk’ün dinini sorguluyorsunuz?
Ey Haçlı seferlerinin ve emperyalizmin işbirlikçileri siz mi dindarsınız?