1071 yılında sıcak bir yaz gecesi, Malazgirt ovası...
Ay belirgin, yıldızlar ay etrafında konuşlanmıştı. Cırcır böceklerinin ötüşü tüm ovayı sarmıştı. Ay karanlık geceyi güne çevirmiş, Türk yurdundan atlılar gelip malazgirt ovasına konuşlanmıştı. Dört yana gönderilen ulaklar gelmesiyle, tüm hazırlıklara suratla başlanışmış, hazırlıklar tamamlanmıştı.

Yaz olduğu için çadırlar kurulmamış sadece otağ kurulmuştu.

Yakılan ateşlerde etler kızartılıp afiyetle yenildikten sonra sönmek üzere olan közler etrafında kopuzlar cenk türküleri çalıyor, erler zafer için yeminler ediyordu. Vaktin bir hayli ilerlemiş olduğunu anladıklarında herkes sadağınları, kılıçlarını, ok ve yaylarını baş ucuna koyarak uykuya hazırlık yapmıştı.

Közler kül olmuş, kopuzlar susmuş, erler uykuya dalmıştı.

Atlar geniş ovaya yayılmış, kişneme sesleri, çekirge ve cırcır böceklerinin seslerine karışmıştı. Karanlık artık tamamen hakimdi ovaya. Ay görünmüyor, yıldızlar belirmiyordu. Güneşin doğmasına ramak kala oluşan bu alaca karanlık, ürkütüyor, fırtına öncesi sessizliği andırıyordu.

Güneş karanlığı parçalarcasına ufukta belirmişti. Ufukta beliren güneş doğacak kutlu yarınların müjdecisi gibiydi. Malazgirt ovası aydınlanıyor, güneş iyice belirginleşiyordu. Otağında kur'an okuyan sultan ağaran güneşle birlikte önce yerinden doğrulmuş, rahleyi kapatıp, dudağından dökülen dualarla birkaç adım atıp otağın kapısına çıkmıştı.

Türk erleri ayaklanmış. Ordu hazırlıkları tamamlamıştı.

Bizans ordusu kendinden emin, karşısına mukavemet eden her şeyi alt üst ederek ilerleyip gelmişti Malazgirt ovasına. Selçukluların iki misli orduları ovaya yayılmıştı.

Güneş ovanın tepesinde asılı kalmış Bizans ordusu hazırlıklar yaparken, Selçuklu ordusu Sultan Alparslan İmamlığında cuma namazını kılmak için saf tutmuştu.

Namaz kılınmış, Alparslan yüksek bir kayanın üzerine çıkarak önce kendi ordusuna, sonra bizans ordusuna bakarak moral veren davudi sesiyle şunları söyledi:

-Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun! O zaman ruhum göklere çıkacaktır! Benden sonra oğlum Melikşahı tahta çıkarın ve ona bağlı kalın! Zafer kazanırsak, istiklal bizimdir!

Ordu Alparslandan etkilenmiş, ağlaşarak sarılmaların ardından oklarıyla düşmanın göğsünü parçalamak istercesine harp düzenine geçmişlerdi hızlı adımlarla.

Sultan iki katı büyük ordu karşısında askerlerinin cesaretinten memnun, başı yukarıda, gözleri ufukta yerini almıştı.

Güneş yakıyor, iki ordu harp düzeni almış taaruz emri bekliyorlardı. Sultanın emriyle sol cenahtan hareket eden okçu birliği Türk erleri oklarını boşa atmamış, Bizans ordusuna zayiyat vererek geri çekilmişlerdi.

Türkler hilal takdiğini uygulamış, okcu birliklerin vur kaç takdiğiyle Bizans ordusunun hem düzenini bozuyor hem üzerlerine çekerek uğrayacakları büyük bozgunun provasını yapıyorlardı. Uçları sivri, çelik oklar Bizans askerlerinin gövdesini parçalıyordu. Romen Diyojenin emriyle Bizans askeri taaruza kalkmış, Türk süvarileri hızla geri çekilmişti. Türk atlısı kaçıyor, Bizans atlısı önde, piyadesi arkada kovalıyordu.

Savaş tüm hızıyla devam ederken, atlının piyadeden koparılmasıyla ablukaya alınması bir olmuş, önce oklarla sonra kılıçlarla Bizans süvarisi orada kendi kanlarına boğulmuştu.

Romen Diyojenin umudu kırılmasına rağmen belli etmemeye çalışarak, taaruz emrini yeniliyor, atını ileri sürüyordu.

Yakıcı güneş, oluk oluk yere akan kanları hemen kurutmuş, iki ordu içinde şartlar artık zorlaşmıştı.

Bizans ordusu taaruza kalkmış, Selçuklu süvarisi geri çekilmişti. artık iki ordu eşit hale gelmiş kılıçlar çekilerek meydan muhaberesi iki ordunun göğüs göğüse çarpışmasıyla devam ediyordu.

Atlıların geri çekilmesiyle Türk erlerinin takviye birlikleri düşmana saldırmış, Bizans ordusu un ufak olup çil yavrusu gibi dağılmıştı.

Malazgirt ovasında toz dumana karışmış, Türk erleri bozguna uğrayarak kaçan Bizans askerini kovalıyordu. Atların ayak sesleri, Allah Allah nidalarına karışmıştı.

Romen Diyojen esir düşmüş, Alparslanın huzuruna getirilmişti.

Malazgirt ovasında keskin kan kokusu burnu, iniltile kulağı tırmalıyordu.

***

Alparslan, huzuruna getirilen Bizans Kralına su ikram ettikten sonra davudi sesiyle:
- Siz bu savaşı kazansaydınız, huzurunuza beni getirselerdi, ne yapardınız?

Roman Diyojen suyu bir dikişte içmiş, şaşkın gözlerle Sultana bir müddet bakıp başını öne eğerek iniltili sesiyle:
- Sizi zincirlere vurdurup Kostantin sokaklarında gezdirirdim!

Abuslaşan çehresinde tebessümle karışık anlamsız bir ifade beliren Alparslan:
- Demek öyle yapardın?

Otağ içerisinde ki ordu önde gelenleri şaşkın, Romen Diyojen korku birikmiş gözlerini yere dikmiş titriyordu. Herkes Sultanın vereceği cezayı merak ediyordu.

Elini yüzüne götürüp bir kaç saniye düşündükten sonra Alparslan devam etti:
- Ben size daha büyük bir ceza veriyorum, sizi serbest bırakıyorum!

Otağ içerisinde oluşan deruni sessizlik sonrası, Sultan yerinden kalkmış şükür namazı kılmak için içeri yönelmişti.