Magazin… Hani kelime anlamı bir yana harflerin diziliminden dolayı bile hepimize renkli gelen o kelime… Önceleri şöhretli bir kişiliğin kalın bir çizgiyle çizilmiş özel hayat sınırlarını, çizgiyi aşmayacak ahlaki değerlere sahip olduğumuz pembe bir merak duygusuydu. Sadece bu sınırların dışında kalan bölüm bile hepimizi magazine çeker, bir ünlünün farklı haberlerini okurduk, resimlerine bakardık. Şimdiki gibi kıyasıya bir magazin haberciliği rekabeti de yoktu üstelik.
Magazin… Hani kelime anlamı bir yana harflerin diziliminden dolayı bile hepimize renkli gelen o kelime… Önceleri şöhretli bir kişiliğin kalın bir çizgiyle çizilmiş özel hayat sınırlarını, çizgiyi aşmayacak ahlaki değerlere sahip olduğumuz pembe bir merak duygusuydu. Sadece bu sınırların dışında kalan bölüm bile hepimizi magazine çeker, bir ünlünün farklı haberlerini okurduk, resimlerine bakardık. Şimdiki gibi kıyasıya bir magazin haberciliği rekabeti de yoktu üstelik.
Topu topu iki üç dergi toplumun bu merakını gidermeye yeter de artardı bile. Dönemin en ünlü sanatçıları bu dergilere çıkabilmek için can atarlardı.
Peki ya şimdi? Şimdi gerçekten sanatçı olanlar azınlıkta oldukları bu magazin dünyasında görünmek istemiyorlar. Sözüm ona sanatçılar ise, her gün türlü "marifetleriyle" evlerimize giriyorlar. Toplumun değer yargıları hiçe sayılırcasına uyuşturuluyor ve nereye dönsek bir magazin haberiyle karşılaşıyoruz. Magazin haberiyle karşılaşmanın belki de zararı yok ama haberlerin ve haberlere konu olan kişi ve olayların seviyesi tamamen ortadan kalkmış durumda.
Bazıları oy kullanacak
Seyredip seyretmemek tabii ki tercih meselesi, ancak birilerinin aşk hayatları, yatak odaları, iç çamaşırları, sokak kavgaları gözümüze sokuluyor. Ve ne yazık ki bu çarpıklığın başka bir boyutu da eğlence sektörünün magazin sektörüyle iyi geçinmek zorunda oluşu. Tutulan köşelerden icazet almadan, onlarla iyi geçinmeden eğlence sektöründe olmak neredeyse mümkün değil. Çünkü tutulan bu köşeler bazen bir tehdit kaynağı olabiliyor. Magazincilerin hepsini bu genellemenin içine sokmak elbette haksızlık olur. Ancak magazinciliği bir iktidar hırsına dönüştürenlerin varlığı ve onlara malzeme olanlar magazin denilen o büyüyü çekilmez bir hale getirdiler.
Hâlâ seçim sürecindeyiz ancak kimin umurunda? Magazin programlarının kıyasıya rekabeti, ülke meselesi dinler mi hiç! Evlerimizin davetsiz misafirleri durur mu hiç? Duyarlı olanlarımız oy kullanırken o davetsiz misafirler kim bilir nerelerini açacaklar ya da birbirlerine nasıl hakaret edecekler televizyona, gazeteye çıkabilmek için... Haber atlamamak için oy kullanamayacak olan muhabirler de cabası. Onlar da "Ya ben oy kullanırken bilmem kim Türkbükü'nde iskelede sevgilisiyle öpüşürse" diye paranoya yaşayacak. Yok mu bizi kurtaran!
Atıp tutanları merak ediyorum
Seçim sürecine girdiğimiz andan itibaren her birimizin sonuçlarla ilgili bir tahmini var. Bir de tahminlerini köşelerinde yazdıkları yazılarla ima edenler var. Bu ülkede kaç tane siyasi araştırma şirketi var bilmiyorum, ancak açıklama yapanların tahminleri farklı. Milletçe "altılı" mı oynuyoruz, seçime mi gidiyoruz anlamış değilim. Hatta İddia ya da Sportoto'nun neden bu işe girmediği konusu da hep aklımın bir köşesinde dâhiyane bir ticaret mecrası olarak durur.
Seçim günü akşamının konusu ise “Ben dememiş miydim” olacaktır mutlaka. Hatta bu, "Ben demiştim" muhabbeti bir ay kadar sürecektir icabında. İşte o zaman gelişmiş internet teknolojisini kullanarak arşivlerdeki o yazıları tekrar okuyacağım. Kim ne demiş ve sonuç ne olmuş sizlerle paylaşacağım. Tabii ki köşelerinden tahmin yapan gazetecilerle gazetecilik yapanları aynı kefeye koymadan.
Seçim şarkıları işkencesi
Bu seçimlerde siyasi partilerin müzik seçimleri bana göre fiyaskoydu. Belki de son yıllarda dillere pelesenk olmuş bir şarkının çıkmayışı ya da bestecilerin izin vermeyişi bu konuda etkili olmuştur. Çeşitlilik konusunda ise yine bana göre geçen yıllara göre daha iyiydi. Rap, Protest, Pop, Türk Halk Müziği, Rock, Türk Sanat Müziği gibi çeşitli kategorilerdeki parti şarkıları, otobüslere monte edilen gerçekten çok kötü ses tesisatlarıyla cadde-sokak çalındı, dinletildi. Ben hiçbir mitinge gitmediğim için bu şarkıları hep önümüzden geçen o otobüsler aracılığıyla dinledim. Tabii dinlemek denirse... Çünkü otobüs sürekli hareket halinde olduğundan kreşendo-de kreşendo şeklinde, yani uzaktan gelen bir sesten kulakları tırmalayan bir boyuta ulaşıp tekrar uzaklaşması esnasında artık şarkının neresi denk geldiyse o şekilde dinlemeye çalıştım. Eminim ki Türkiye’nin büyük bir bölümü de seçim şarkılarını bu şekilde dinlemiştir.