Birileri İslam’ın arkasına sığınıp Atatürk’e saldırırken; başkaları da Atatürk adına İslam’a saldırıyor... Bu hep olmuştur, ama bugünlerde sanki daha da keskinleştiriliyor. Bir yandan "İslam ve Demokrasi" öteki yanda "Atatürk ve Cumhuriyet"... Derken, derin araştırmacı Soner Yalçın’ın Hürriyet´teki "not defteri"nden ezber bozan tam sahife bir yazı ve bir başlık:

Birileri İslam’ın arkasına sığınıp Atatürk’e saldırırken; başkaları da Atatürk adına İslam’a saldırıyor... Bu hep olmuştur, ama bugünlerde sanki daha da keskinleştiriliyor. Bir yandan "İslam ve Demokrasi" öteki yanda "Atatürk ve Cumhuriyet"... Derken, derin araştırmacı Soner Yalçın’ın Hürriyet´teki "not defteri"nden ezber bozan tam sahife bir yazı ve bir başlık:

"ATATÜRK’ÜN KORUMA POLİSİ NAKŞİBENDİ’YDİ".

Ahmet Rasih Tayşi, ATA’nın koruma polisiyken sık sık Melami Şeyhi Kemali Efendi’yi ve Eyüp’te Abdulhakim Arvasi’yi ziyaret ediyormuş.

A. Arvasi’nin Necip Fazıl Kısakürek’in mürşidi olduğunu da biz hatırlatalım.

Peki...
Şimdi hafızalarımızı yoklayalım.

Atatürk’ün Genelkurmay Başkanı yani Ordu’yu emanet ettiği kişi kimdi?
Mareşal Fevzi Çakmak değil mi?
Mareşal’in de tarikat mensubu ve çok dindar bir zat olduğunu herkes biliyor.

Ata’nın ramazan ve kutlu gecelerde sofrasına içki koydurmadığını ve bir de Mareşal’in bulunduğu sofralardan içkiyi kaldırttığını bilmeyen varsa onu da biz hatırlatalım.

1925 Şeyh Sait ayaklanması ve birkaç küçük ayaklanmanın meydana getirdiği ortam içinde "Tekke ve Zaviyelerin" kapatıldığını, bunun dönemlik bir önlem olduğunu unutanlar bu konuyla ilgili yasayı da putlaştırıp "ebedi bağlılık" konusu yapmışlardır. Atatürk’ü hiç anlayamadıklarını ortaya koymuşlardır.

Sayın Hikmet Çetin’den dinlediğim, Ecevit’in de, İsmet Paşa’dan naklen Atatürk’te "günü gelince bu yasanın ortadan kaldırılacağıyla" ilgili bilgiyi daha önce yazmıştım; yine hatırlatmak isterim.

Türkiye’nin bütünlüğü için bir baht olarak gördüğüm değerli bilgin Prof. Dr. İzzettin Doğan’dan dinlediğimi de birlikte hatırlayalım:

Hoca, Galatasaray Lisesi 8. sınıftayken Hamdullah Suphi Tanrıöver´in anlatımı: "Gazi Hazretleri, bir dergâhlarımız vardı onları da kapattınız" serzenişine karşılık Gazi’nin cevabı: "Biz dönemin gereği olarak kapattık. Siz de açarsınız."

Ah... Ah... Ah...
Atatürk’ü böyle anlamayanlar hiç anlamamışlar demektir.

H. S. Tanrıöver’in kastettiğinin Bektaşi dergâhları olduğunu da hatırlatalım.
"Zaten bu konudaki yasanın hükmü kaldı mı ki? Bütün tarikatlar fiilen serbest!.." der misiniz?

Peki, dergâhların gasp edilmiş mülkleri nasıl geri verilecek... Ve kafalardaki betonlardan nasıl kurtulunacak?

Dinin manevi olarak yaşanmasını sağlamak; dünya işlerinde akıl ve bilimi temel almak ve tam demokrasiye ulaşan bir toplum oluşturmak isteyen Atatürk nasıl gerçeğiyle anlaşılacak...

Ne demişti Atatürk Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a: "Hedefimiz padişahlığı savunanların bile parti kuracağı bir demokratik ortamı oluşturmaktır."

Nerede mi?
Açınız Hasan Rıza Soyak’ın "Atatürk’ten Hatıralar" kitabını ve 57, 58, 59. sahifelerini okuyunuz...

Diyorum ki İslam’ın ve Atatürk’ün gerçeğini iyi anlarsak İslam, Atatürk, Demokrasi ve Cumhuriyet kavramlarını ayrışma değil, bağdaşma ve buluşma noktaları yaparız.

İslam’ın bütün farklı yol, yorum ve mezheplerine sevgi ve saygıyla yaklaşırız. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin de değerini biliriz ve onu korumayı görev sayarız.

Demokrasiyi hayatımızın orta yerine yerleştirir, zihniyet dünyamızı, kültüre yaklaşımlarımızı, insana bakışımızı ve yasa düzenlemelerimizi daha da "demokrat" hale getiririz...