Sevgili okuyucularım, Kurban Bayramı ertesi çıkacak olan 'Ma'şeri Bayburt', isimli, memleketimizin güzide şahsiyetlerinin tanıtımına havi yerel ve lokal biyografi çalışmamızı huzura arz edeceğiz.. İşte o kitapta yazmış olduğumuz bir değerli hemşehrilerimizden özel bir kesit; 
Turgut Başağa (Dudi) ağabeyimiz, memleketin maşerinde saklı, her daim ve el’an yüzlerce kültürel faaliyetin içinde olan, hafızalara kayıtlı değerli bir kültür ve birikim adamıdır. Memleketin Başağalar diye bilinen köklü ve asilzade bir ailesine mensup, bu mensubiyetin hakkını ziyadesiyle veren ve taşıyan kişidir.

Tiyatrodan, spor faliyetlerine memleketin sahip olduğu ananevi ve geleneksel tüm işlerin içinde olan; bu beceri isteyen sportif ve kültürel faaliyetlerin hakkını veren değerli ve eşsiz bir hemşeridir.

Kendisini 1978'den sonra yakından tanımış, dostluğunu kazandığımız, arkadaşlığının, ağabeyliğinin bize katmış olduğu bir nevi kazanımımız olarak görüyoruz. Yani üzerimizde emeği olan bir büyüğümüzdür.

Paslaştığımız, hatta (o bilmez ama biz ilk defa açıklıyoruz) hatta rakip olduğumuz faaliyetlerimiz de olmuştur. Muhtemelen 1986 yılı idi, veya öncesi de olabilir; O, Gençlikspor kulubü için 'Şeyh Şamil'i sahneye koymuş (hiç alakası yok ama biz öyle bir zehaba kapılmıştık) biz de Rahmetli Cemalettin Kumbasar ve bendeniz, karşısına Barbaros Baykara’nın Nefret Köprüsü romanını sahneye uyarlayarak ‘Nefret Köprüsü; Bayburtta Ermeni Mezalimi’ 21 Şubat Kurtuluş gününe hazırladık, onlar Yıldız sinemasında biz ise Halk Eğitim salonunda sunum yapmıştık. Göre ‘alaman ağabeyimize’! nazire yapıyorduk. Onun deyimiyle: 'böyüdükte'.

Yani ustamıza kendimizi ispat ile, bir nevi meydan okumuştuk. Densizlik işte.. Tabi mizacı gereği Turgut ağabeyimiz bizim hinliğimizden bîhaberdi, hoş bilseydi de; yaptığımız bu karşıtlığa olumlu tepki verir, güler geçerdi. Belki de okuduğunda; “bak sen!” diyecektir..

Yani şunu demek istiyorum dostlar, Turgut ağabeyi özellikle memleketimizin ahlaki bilgi ve birikimlerini derûnunda cem etmeyi başarmış; tabir yerinde ise “kendi ile barışık”, dolayısıyla da her kesimde saygın bir yeri olan ve insanlara güven ve moral veren ender bir kişiliktir.

En belirgin özelliği gülen ve güldüren; güldürürken düşündüren, jest ve mimikleri ile normal yaşamda bile saatlerce anlatılması güç olan şeyleri anlatabilen bir kabiliyet ve beceri sahibidir. Turgut Ağabeyden bizim kuşak çok şey öğrenmiştir.

Hanedan, nüktedan, çelebidir; nezaket ve zarafetiyle Türkçeyi çok iyi kullanan, güler ve güleç yüzlü; giyim ve kuşamında sadeliği tercih eden, her zaman anlamlı söz ve fiilleri ile zihinleri canlandıran bir değerdir. Bayburt otantik kelime hazinesine sahip bir birikim sahibi, temsil kabiliyeti ile yüz ağartan, hülasa gönüllere su serpen memleketin nazenin ve biricik ‘Alaman Turgut'udur.

Daha ziyade halk içinde ve özellikle yarenleri arasında “Alaman!” olarak anılır, lakabıdır.

Spor ve kültürel faaliyetler o olmadan olmaz; Bayburtsporumuzun 3. Ligden, 2. Lige terfi döneminde ziyadesiyle emeği olan, senede en az üç veya dört tiyatro oyunun oynandığı Bayburt'ta, tüm oyunların vazgeçilmezi idi.
Hem sahne performansı hem de yönetmenliği ile memlekete hizmetleri gökkubede yazılıdır. Bilenler bilir.
Diyor ki; "ilkokul 4. sınıftan aha bu yaşa kadar, iş başa düştü mü çıkıp görevimizi yapıyoruz". “Yaşımı sorma, yaşamadım ki (!?)” demeyi de ihmal etmiyor dostlar... İronik bir yaklaşım sahibi kronik bir adamı anlatmak da çok zor; onu tanıyanlar ne kadar haklı olduğumu teslim edeceklerdir.

Turgut ağabeyi çok hoşgörülü ve vefalıdır, yani çocukla çocuk olabilir, bunda bir beis görmez; alçakgönüllü olduğu, zengin fakir ayırım etmeden dostluklar edindiği ictimai ve sosyal çevresinden bellidir.

Beraberce tiyatral faaliyetimiz çok olmuştur, en son benim kaleme aldığım 'Bağdat Fatihi Bayburtlu Gençosman' oyununda beraberce bir güzel iş kotarmıştık. Ben orada noktaladım ama o, hala devam ediyor, işte bir hizmet adamı olduğunun kanıtıdır bu!

Yaren ve dostları tarafından her zaman saygı ve sevgi ile anılan Turgut ağabeyim, mesleği itibariyle ticaretle geçimini sağlıyordu, fakat benim kanaatim bu bilinçli kültür adamının ticarette umduğunu bulamadığıdır. Kırgızistan, Rusya, Azarbaycan gibi dış ülkelerde de çalışma hayatını sürdürmüş, şu an İstanbul Ümraniye'de ikamet etmektedir.

Bu değerli ağabeyime buradan ahir ömründe ailecek sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur diliyor; “eyki seni tanımışım alaman, dudi ağabeyim” diyorum.
Beşiroğlu (2010)