"Yolculuk, her adımda görüş açısının değiştiği bir serüvendir. Yeni şeyler, yeni görüntüler, yeni hadiseler, yeni insanlar geçer yolcunun göz penceresinden. Dikkat değişir, türküler de aynı kalmaz."

"Yolculuk, her adımda görüş açısının değiştiği bir serüvendir. Yeni şeyler, yeni görüntüler, yeni hadiseler, yeni insanlar geçer yolcunun göz penceresinden. Dikkat değişir, türküler de aynı kalmaz."

Ahmet Turan Alkan 'Yol Türküleri'ne genelde bu ezgiyle başlar, tıpkı bizim Karadeniz'in notasına çalmaya başladığımız şu yolculuk gibi... O hep duyduğumuz, bildiğimiz, anlatıldığında hissedebildiğimiz, hayal edebildiğimiz Karadeniz gibi...

Karadeniz kişisel yatırımların, özel zevk sahiplerinin ve çılgınların yayla yayla, sahil sahil öbeklendiği, kendine has bir sahil boyu olma yolunda. İstanbul'da, Ankara'da ya da İzmir'de işadamı sıfatını layıkıyla taşıyan birçok Karadenizli teknesiyle yanaşıp nefes alacağı yerler yapmış sahil boylarında. Yeşilin gizlediği bu mekânlar vakit oldukça ve özellikle yaz boyunca birçok eski dostu ağırlamakta. Mazinin espri yeteneğini kahkahalarla ispat eden bu özel buluşmalar bir yana; yabancıya, ele, turiste ya da turizm sektörüne Karadenizli nasıl bakıyor acaba?

Yatırımcıya göre artık Ege ve Akdeniz'in bittiği ve sıranın hak eden Karadeniz sahillerine geldiği söyleniyor. Özel zevkçilerin, yaylacıların, yerli halkın görüşü ise 'misafirlere evet', 'turizmcilere hayır'. Sebebi ise, Karadeniz'in temiz ve doğal kalması. Genelde, yerli halkın isteği ve deyişi olan bu söylem, yatırımcı tarafından oldukça komik ve cahilce bulunmakla beraber, kınanmıyor da değil. 'Bunları söyleyenler Karadenizli olamaz' diyen Giresunlu otelci; 'denizse deniz, doğaysa doğa, tarihse tarih' diyerek, eksiklerinin ne olduğunu ve talihsizliklerinin sebebini soruyor!

Her yaz başında turizme bilenen ve artık bu yıl her şey değişecek diye bekleyen yatırımcı 2001 yazını da, her geçen yıl olduğu gibi 'bir dahaki sefere'li umutlarla kapattı. Mesela Ordu'nun önemli otellerinden biri olan Belde Otel'in sahiplerinden Ünal Yıldız ya da Trabzonlu turistik otelin sahibi Adem Ağa. Her ikisi de mekânlarına yaptıkları masrafların ve verdikleri hizmetlerin kalite sınırını aşmasına rağmen umulanı bulamayışın derdine düşmüşler. Ünal Yıldız denize sıfır, yeşille mavinin arasında sıkışıp kalmış olimpik havuzlu otelinin yanı sıra üşenmemiş ve 2 bin 600 metre yükseklikteki yaylaya turistik bungo tarzı evler yaptırmış. Doğanın bozulmamasına özen gösterilerek yapılan bu bungo evlerde geçirdiğimiz iki gecenin ilkini yoğun oksijen zehirlenmesinden dolayı pek anlayamadık ama bir sonraki günün tadını ise hâlâ unutamadık.

Her türlü teknolojinin var olduğu bu mekânlarda, renkleri her hafta değişen çiçekleri sulamaktan ya da bahçedeki hamaklardan birine uzanıp yıldızları seyre dalmaktan televizyona, filme ya da internete pek vakit bulamıyor insan. Mıntıka temizliğinin eksiksiz sabah ve akşam bir başka neşeyle yapıldığı bu mekânda saatler inadına o kadar hızla akıyor ki, siz hiç bir şeyi kaçırmamak için kalan vaktiniz nazarında hesap kitap işlerine girişip, yapacaklarınıza dair liste tutabiliyorsunuz. Ünal Yıldız'ın bungo tipli yayla evlerinin hemen kenarından küçük bir dere geçiyor. Hazırlıklara bakılırsa gelecek yıl burada seyrine doyum olmayacak bir gölet olacak herhalde. Bir de haski (alaska kurdu) ve at çiftliği yapma düşüncesi var Yıldız'ın; yani buraya gelen yerleşmek zorunda kalacak!

Karadeniz'in turizme açılması için didinen diğer bir çılgın isim ise geleneksel 'Vosvos Şenlikleri'nden tanıdığımız Enis Ayar. Ordu'nun sahil kayalarına sırtını dayamış ve her gece yakamozu içine almak için sözleşme yapmış bir cafesi var Enis Ayar'ın. Misafirlerine clarnet ve ud sunuyor, biraz da turizme dönük nutuklar atıyor. Geçmiş dönemde belediye başkanlığına sadece turizm sevdası için atılan Enis Ayar beklediği desteği görememiş olsa da, gideninden ve geleninden anlaşılıyor ki bir hayli seviliyor. Atlıyoruz vosvosa ve clarnetin sesini, cafeyi ve de hoş sohbetlerin neşesini ardımızda bırakarak çıkıyoruz yaylalara. Çıkmak diyorsak öyle kolay değil, düzeltelim 'tırmanıyoruz bulutlara!'

Kabadüz ve Turnalık'tan geçerek Taşbaşı obasının yanındaki 'Vosvos Şenlikleri'nin kamp yerine ulaşıyoruz. Geçilmez vadiden bahsediyor, merak ediyoruz ve inatçı adımlarla yürüyoruz. cosvosların geçemediği yeri biz geçiyoruz ve 'mola' diyor. Sonra Galaboyu’na (Kale boyu) ve Ablaktaşı'na ulaşıyoruz. Enis Ayar her nasıl başarıyorsa başarıyor ve Rodrigo'nun gitar konçertosunu mırıldanıyor, rüzgâr vakit kaybetmeden Rodrigo'yu sırtlıyor ve yayla yayla, dalga dalga etrafa dağıtıyor. Dönüşte Enis Ayar fırtınası bitmiyor, 3 bin 107 metredeki Karagöl (Aygır gölü) ise buraların zirvesi sayılır; isteyen 1 derecelik suya girer, isteyen gölü uzaktan izler, isteyen de kartopu oynar.

Giresun adası, Alucra yaylası, Ordu'nun Sevgi dağı, Ünye, Trabzon ve Soğanlı yaylaları; Uzungöl de cabası!

Hangisine değinsek hepsinde o aynı ihtişam, o aynı heyecan... Ve aklımıza takılıp rahatsız eden düşünceler; bu güzellikleri paylaşmak mı yoksa kendimize saklamak mı?

*

Editör: Yukarıdaki makale, Kürşat Okutmuş tarafından Aksiyon dergisi için kaleme alınmış, 2001 tarihinde adı geçen dergide yayınlanmıştır.