Büyüdüğün ahşap tavanlı eve bakıyorum. Toprak bacalı bir köy evi… Düğün fotoğrafları var en solda, galiba sensin, poz veriyorsun. En sağda, en toy zamanların. Saçların füleli, lise çağların olmalı. Bayburt’a, meslek lisesine; peynir, süt, ekmek kokan minibüslerle gidip geldiğin günlerde, hangi zaman diliminde çektirdiğini tahmin edebiliyorum. Ortadaki fotoğraflar, o içine düşen kara sevdadan kalma; biri sen daha Polis Okulu öğrencisi iken, diğeri ilk görev yerinden bin bir heyecanla annene gönderdiğin son fotoğraf olmalı. Annenin koynundan zor almıştı da, bir şehir macerası sonrası tablolaştırarak eve getirmişti baban…

Büyüdüğün ahşap tavanlı eve bakıyorum. Toprak bacalı bir köy evi… Düğün fotoğrafları var en solda, galiba sensin, poz veriyorsun. En sağda, en toy zamanların. Saçların füleli, lise çağların olmalı. Bayburt’a, meslek lisesine; peynir, süt, ekmek kokan minibüslerle gidip geldiğin günlerde, hangi zaman diliminde çektirdiğini tahmin edebiliyorum. Ortadaki fotoğraflar, o içine düşen kara sevdadan kalma; biri sen daha Polis Okulu öğrencisi iken, diğeri ilk görev yerinden bin bir heyecanla annene gönderdiğin son fotoğraf olmalı. Annenin koynundan zor almıştı da, bir şehir macerası sonrası tablolaştırarak eve getirmişti baban.







Diplomaların, belgelerin var hemen yanlarında…



Ailene miras bıraktığın övünç dolu satırlar terekleri süslüyor.







*







Eskiden tencere olurdu bu terekte, güveç olurdu. Şimdi kimsede iştah yok.



Eşki lahana bir günde bitmez miydi Allah aşkına!



Muhtemel bir haftadır, dumanı üstünde.



Dönüpte bakan yok.








*

Her sabah diz kırıp oturduğunuz, aile meclisinin tereyağlı, ballı sabahlarının şahidi olan yer sinisinin hemen yanındasın. Yere batacası yer sinisinin senden sonra tadı kalmadı Gürcan… Ne o sininin etrafında toplanası var kimsenin, ne tandırdan çıkmış ekmeğe bal yağ süresi… 



Tıpkı, o akşam Şırnak’ta, beraber çarpışırken beraber yolculuğa çıktığın 5 arkadaşının evinde olduğu gibi. Binlerce, milyonlarca şehitin, kor bir ateş gibi bırakıp gittiği, bacalı bacasız tüm evlerin tadı tuzu olmadığı gibi.







***







Farkında mısın bilmiyorum! Nasıl güç veriyorsun amirlerine… Polis arkadaşların nöbetten, görevden zaman buldukça senin yanında. Kimi selam duruşunda, kimi saygı ateşinde arıyor seni. El sürüyorlar toprağına. Gözler doluyor bazen, bazen yürekler…







Hele bir de, bir sahne var ki, anlatamam sana Gürcan.



Demirözü’nde; adını taşıyan bir okul var.



Bu okulun öğrencileri, mezarının başına gelip gelip, seni seyrediyorlar.



Sonra birden büyü bozuluyor; zil çalar korkusuyla, adının yazılı okul tabelasının altından geçerek, serçe telaşında sınıflara koşuyorlar.







Bayburt Emniyeti bu sahneyi siteye koymuş.



Açıp açıp, o anın fotoğrafına bakıyorum.







***







Polis arkadaşların adını taşıyan bir karakolda nöbet tutuyor.



Şehit Aileleri Derneği var sonra… Orada sayısını anmak istemediğim kadar Bayburtlu şehitle birlikte, duvarları süslüyorsun.







Anlayacağın yaşıyorsun Gürcan…







Şırnak’ta ki o karakol kadar, o gece sıktığın mermiler kadar, Demirözü kadar, Beşpınar kadar, Bayburt kadar yaşıyorsun. Karakolda, okulda, dernekte, büyüdüğün odada yaşıyorsun.







Yer sinisinin yanında, baş köşede, terekte, renkli muşambaların yanında yaşıyorsun.  



Hele ananda, hele babanda…



Hele diğerlerinde…







Dün meslektaşların, mesleklerinin 164. yılını anamadı.



Sensizliğin 15. yılıydı anılan.







***







Öyle ucuzuz ki bu aralar, öyle uzaklaştık ki kendimizden.



Belki de iyi ki yoksun!



Takma kafana be Gürcan…



Bizden iyi yaşıyorsun!
 





Nisan 2009 / Bayburt Postası arşivinden