Dostlarım, namı diğer Pala Ehmet ve ‘Tonturakzade Tavus Nene’nin torunu Ahmet Aksoy ağabeyimizi 1968 yılından yani ilkokul dördüncü sınıftan beri tanırım.. Kadızade mahallesine yani Ahmet ağabeylerin hemen üst tarafındaki taş binada; 'Mercimekler'e ait evde o yıllarda kiracı idik, yani komşuyuz Ahmet ağabeylerle.
O zamanlar; hatırladığım kadarıyla, bilmiyorum hâlâ o hobisi devam ediyor mu, “dam kuşu” meraklısı, "kuşçu" tabir edilen birisiydi.. Bacalarda özellikle kuş ayartma ve uçurtma işleriyle gününü gün etmeye çalışan deli dolu havai bir izlenim bırakmıştı bizim çocuksu hafızamızda, en azından ben öyle hatırlıyorum..
Daha sonraları gençlik yani delikanlı zamanlarımızda bizden bir kuşak büyük olduğu için, daha çok çarşıda ve gençliğin o zamanlar yoğun olarak gittikleri kahvehanelerde görürdük, bazen de memleketimizde meşhur “hak almaz”, “yedi gözeler” vs. gibi su başlarında, gençliğin gereği olarak gördüğümüz mütevazı masum işret işlerinde görmüşüzdür..
Epey senelerden tanıdığımdan ve aşina bir kişilik olması dolayısıyla Ahmet ağabeyin, belki de herkesin aksine çok homojen, cana yakın, espritüel dış intibaına rağmen çokta sır bir tabiat sahibi olduğunu, yani haksızlıklara karşı ve şimdilerde moda deyimi olan; mahalle veya kasaba /şehir “baskın ve dominant” sonradan görmelerinin, hakketmeyenlerin, derinliğine bir altyapısı olmayanların edindikleri sadece maddi ve sosyal statülerine ve bu sosyal etkinliğin başka hayatlara olumsuz tesir ve inhisarının psikolojik toplumsal dengelerin yok olmasına, buna sebebiyet verenlere karşı haklı isyanlarını öylesine, derununda tepkisel dışa vurumunu; espritüel, kendi yaşam felsefesi içinde kaale almamasını, hatta bazılarının ucuz tavırlarına karşı bir "duruş" olarak düşünürüm.
'Pala Ehmet'in sosyal demokrat bir siyaset güttüğünü biliyoruz.
Vakti zamanında hatırı sayılır bir varlığa sahip asil bir aileye dayanıyor kökleri.. Babası, 'yiğit lakabıyla söylenir' düsturu ile söylüyorum: “Donyağı Selahattin” olarak bilinen Sarı Selahattin amcamızın da kendi halinde fakat görmüş geçirmiş bir insan olduğunu biliyoruz, biz onu ekmeğinin peşinde bir insan olarak tanıdık. Hele bir babaannesi vardı ki, dillere destan “Tonturahzade Tavus Nene”… Tavus Nene'nin ne kadar doğrudur ama, “saraydan çıkma” bir afet olduğu söylenirdi.. Çok tatlı dilli ve hoş sohbet nene idi, Allah cümlesine rahmet etsin.
Evet, Ahmet ağabey, hayatın bir şekilde 'ti’ye alınan tarafını bulup, insanlara karşı görmüş geçirmiş, mütevazı ve aile geçimini sağlayan, fakat derununda sakladığı ancak yoğunlaştığında somutlaşan protest bir karakterdir de.. Halen ahir hayatında dahi mütevazı fakat sürekli hatta mütemadiyen sürdürdüğü bohem yaşantı tercihi ile ilginçtir.
Bugüne kadar kimseyi incittiğini, kimseye karşı büyük veya küçük olsun saygısızlığını duymadık, hatta gıybet ettiğini de görmedik. Kendi arkadaş ve yaren çevresinde yeri bakidir, bu çevrenin çemberi de bayağı geniştir, çok uyumlu ve munis biri olduğu için yaren ve dostlar arasında eksikliği hemen hissedilir. Dolayısıyla Bayburt deyimiyle “oynaşı çok” bir hemşeridir.. Çelebi, beyefendi, dürüst, sır saklar, sağlam karakterli, giyim ve kuşamına pek itina göstermeyen ancak çok temiz giyinen, güler ve güleç yüzlü, babacan tavırlı, hayatın içinde pişen bir çok tecrübe sahibi memlekette nesli tükenenlerdendir..
Az kalsın unutuyordum, yine haydi haydi zamanlarında bir işret işi için yola çıktıklarında geçirdiği trafik kazası sonucu ayağı kırılmış olup, tamamen maddi sebeplerden dolayı tedavisini tam yaptıramadığı için topallamakta ve “Topal Ehmet” olarak ta yad edilmektedir..
Memlekette yaren ve dost sohbetlerinin aranan baş isimlerinden biridir, hemen hemen tanıyan herkesin önkoşulsuz sevip saydığı ve son yıllarda özenle besleyip, itina ile gözettiği sarı bıyıkları ile de ”Pala Ehmet”tir, bir lakabı daha vardır ki, bunu da hak ederek almıştır, Ahmet Ağabeyi, haksızlık karşısında susmayan, özellikle çok sinirlendiğinde ağzının pervası olmayan biridir. Toplum güya kötü söz söylemesine yönelik ona 'Tırık Ahmet' lakabını takmıştır ya, umursamaz; 'bizim kanunumuzda her hak edenin hakkı geciktirilmeden ödenir' diye bir cümle ile neşesini ortaya koyar...
Müdavimleri çok kelimenin tam manası ile tam bir Bayburt beyefendisi, çelebidir; çok maddi birikimi olmasa da gönlü gani birisidir. Lise mezunu olduğunu biliyoruz, kendisinden beklenmeyen fakat derinliğine bir kültür sahibi olduğunu hissettirir…
Sesi çok güzel ve Türk Sanat müziğine olan aşinalığından dolayı, terennümü diyebilirim ki memlekette bir numaradır. Yanık ve kadife sesli gerçekten nota bilgisi olmamasına rağmen kulak sahibi bir müzik aşinasıdır, bilenler bilir. Ondan 30-35 yıl evvel dinlediğim "Atım düştü ben yoruldum" şarkısı hala kulaklarımdadır, enfes bir yorum ve sestir o unutamadığım...
Zannediyorum ki, halen bir 35'lik rakısını alıp, evinde mütevazı çilingir sofrasında kafasına göre takılıyordur.. Telefonda sordum “Ahmet ağabey seni de yazacağım, yazmamı istediğin özel bir anı veya olay varsa söyle yazayım,” dedi ki; “ne deyim, hangisini deyim, sen de tanırsan işte yaz birini”, tanıyorum elbette ama dostlarım benim bildiklerim buraya yazılır cinsten şeyler değil ki (!?), dolayısıyla tanımayan ama merak edenlerin memlekette gidip kendisine veya yarenlerine sormasını tavsiye edeceğiz.
Memlekette herkesin bilaistisna sevdiği bir memleket figürünü tanıtmaya çalıştım dostlarım, Ahmet ağabeyime buradan ahir hayatında sağlık ve huzur diliyorum.
'Mâşeri Bayburt'tan'
O zamanlar; hatırladığım kadarıyla, bilmiyorum hâlâ o hobisi devam ediyor mu, “dam kuşu” meraklısı, "kuşçu" tabir edilen birisiydi.. Bacalarda özellikle kuş ayartma ve uçurtma işleriyle gününü gün etmeye çalışan deli dolu havai bir izlenim bırakmıştı bizim çocuksu hafızamızda, en azından ben öyle hatırlıyorum..
Daha sonraları gençlik yani delikanlı zamanlarımızda bizden bir kuşak büyük olduğu için, daha çok çarşıda ve gençliğin o zamanlar yoğun olarak gittikleri kahvehanelerde görürdük, bazen de memleketimizde meşhur “hak almaz”, “yedi gözeler” vs. gibi su başlarında, gençliğin gereği olarak gördüğümüz mütevazı masum işret işlerinde görmüşüzdür..
Epey senelerden tanıdığımdan ve aşina bir kişilik olması dolayısıyla Ahmet ağabeyin, belki de herkesin aksine çok homojen, cana yakın, espritüel dış intibaına rağmen çokta sır bir tabiat sahibi olduğunu, yani haksızlıklara karşı ve şimdilerde moda deyimi olan; mahalle veya kasaba /şehir “baskın ve dominant” sonradan görmelerinin, hakketmeyenlerin, derinliğine bir altyapısı olmayanların edindikleri sadece maddi ve sosyal statülerine ve bu sosyal etkinliğin başka hayatlara olumsuz tesir ve inhisarının psikolojik toplumsal dengelerin yok olmasına, buna sebebiyet verenlere karşı haklı isyanlarını öylesine, derununda tepkisel dışa vurumunu; espritüel, kendi yaşam felsefesi içinde kaale almamasını, hatta bazılarının ucuz tavırlarına karşı bir "duruş" olarak düşünürüm.
'Pala Ehmet'in sosyal demokrat bir siyaset güttüğünü biliyoruz.
Vakti zamanında hatırı sayılır bir varlığa sahip asil bir aileye dayanıyor kökleri.. Babası, 'yiğit lakabıyla söylenir' düsturu ile söylüyorum: “Donyağı Selahattin” olarak bilinen Sarı Selahattin amcamızın da kendi halinde fakat görmüş geçirmiş bir insan olduğunu biliyoruz, biz onu ekmeğinin peşinde bir insan olarak tanıdık. Hele bir babaannesi vardı ki, dillere destan “Tonturahzade Tavus Nene”… Tavus Nene'nin ne kadar doğrudur ama, “saraydan çıkma” bir afet olduğu söylenirdi.. Çok tatlı dilli ve hoş sohbet nene idi, Allah cümlesine rahmet etsin.
Evet, Ahmet ağabey, hayatın bir şekilde 'ti’ye alınan tarafını bulup, insanlara karşı görmüş geçirmiş, mütevazı ve aile geçimini sağlayan, fakat derununda sakladığı ancak yoğunlaştığında somutlaşan protest bir karakterdir de.. Halen ahir hayatında dahi mütevazı fakat sürekli hatta mütemadiyen sürdürdüğü bohem yaşantı tercihi ile ilginçtir.
Bugüne kadar kimseyi incittiğini, kimseye karşı büyük veya küçük olsun saygısızlığını duymadık, hatta gıybet ettiğini de görmedik. Kendi arkadaş ve yaren çevresinde yeri bakidir, bu çevrenin çemberi de bayağı geniştir, çok uyumlu ve munis biri olduğu için yaren ve dostlar arasında eksikliği hemen hissedilir. Dolayısıyla Bayburt deyimiyle “oynaşı çok” bir hemşeridir.. Çelebi, beyefendi, dürüst, sır saklar, sağlam karakterli, giyim ve kuşamına pek itina göstermeyen ancak çok temiz giyinen, güler ve güleç yüzlü, babacan tavırlı, hayatın içinde pişen bir çok tecrübe sahibi memlekette nesli tükenenlerdendir..
Az kalsın unutuyordum, yine haydi haydi zamanlarında bir işret işi için yola çıktıklarında geçirdiği trafik kazası sonucu ayağı kırılmış olup, tamamen maddi sebeplerden dolayı tedavisini tam yaptıramadığı için topallamakta ve “Topal Ehmet” olarak ta yad edilmektedir..
Memlekette yaren ve dost sohbetlerinin aranan baş isimlerinden biridir, hemen hemen tanıyan herkesin önkoşulsuz sevip saydığı ve son yıllarda özenle besleyip, itina ile gözettiği sarı bıyıkları ile de ”Pala Ehmet”tir, bir lakabı daha vardır ki, bunu da hak ederek almıştır, Ahmet Ağabeyi, haksızlık karşısında susmayan, özellikle çok sinirlendiğinde ağzının pervası olmayan biridir. Toplum güya kötü söz söylemesine yönelik ona 'Tırık Ahmet' lakabını takmıştır ya, umursamaz; 'bizim kanunumuzda her hak edenin hakkı geciktirilmeden ödenir' diye bir cümle ile neşesini ortaya koyar...
Müdavimleri çok kelimenin tam manası ile tam bir Bayburt beyefendisi, çelebidir; çok maddi birikimi olmasa da gönlü gani birisidir. Lise mezunu olduğunu biliyoruz, kendisinden beklenmeyen fakat derinliğine bir kültür sahibi olduğunu hissettirir…
Sesi çok güzel ve Türk Sanat müziğine olan aşinalığından dolayı, terennümü diyebilirim ki memlekette bir numaradır. Yanık ve kadife sesli gerçekten nota bilgisi olmamasına rağmen kulak sahibi bir müzik aşinasıdır, bilenler bilir. Ondan 30-35 yıl evvel dinlediğim "Atım düştü ben yoruldum" şarkısı hala kulaklarımdadır, enfes bir yorum ve sestir o unutamadığım...
Zannediyorum ki, halen bir 35'lik rakısını alıp, evinde mütevazı çilingir sofrasında kafasına göre takılıyordur.. Telefonda sordum “Ahmet ağabey seni de yazacağım, yazmamı istediğin özel bir anı veya olay varsa söyle yazayım,” dedi ki; “ne deyim, hangisini deyim, sen de tanırsan işte yaz birini”, tanıyorum elbette ama dostlarım benim bildiklerim buraya yazılır cinsten şeyler değil ki (!?), dolayısıyla tanımayan ama merak edenlerin memlekette gidip kendisine veya yarenlerine sormasını tavsiye edeceğiz.
Memlekette herkesin bilaistisna sevdiği bir memleket figürünü tanıtmaya çalıştım dostlarım, Ahmet ağabeyime buradan ahir hayatında sağlık ve huzur diliyorum.
'Mâşeri Bayburt'tan'