Mehmet Akif, müspet bilim okumuş bir insandı. Bilim bilincine erişmişti. Bu yüzden kendisine “Müslümanlık” diye öğretilen dini sorguluyordu. Kuran’da ortaya konulan “örnek insan” anlatımına göre Müslümanları inceliyor ve ortada Müslüman bulamıyordu.
Daha Atomun parçalanıp ortaya o büyük gücün çıkmamış olduğu günlerde bakın ne diyordu:
“Yarının ilmi nedir? Halbuki gayet müthiş: Maddenin kudreti zerriyesi uğraştığı iş / O yaman kudrete hakim olabilsem diyerek / Sarfedip durmada birçok kafa binlerce emek / Ona yükseldimi artık değişir rûy-ı zemin, / Çünkü bir damla kömürden edecekler temin / Öyle milyonla değil, na-mütenâhi kudret.”
Akif, bir dinine bakıyordu, bir de dindaşlarına; sonra da, atomu parçalayıp ondaki enerjiyi kullanma yolunda ilerleyen yarının ilmine… Akif, nasıl üzülüp kahrolmasın ki, Müslümanlar sanki bu dünyada ve bu zamanda yaşamıyorlarmış gibi menkıbelerle, masallarla oluşturulmuş, ne dünyada bir işe yarayan ne de öte dünyada bir yarar sağlayacak olan bir dinin kanatları altında ezilip gidiyorlardı.
Şöyle bir çözüm bulmuştu: Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı / Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslam’ı.
O zamanın Müslümanlarında ne doğrudan Kuran’dan ilham almak, ne de asrın idrâkini söyletmek anlaşılır şeyler değildi. O yüzden bu sözler öylece kaldı. Bugünün Müslümanları da acaba bu sözleri anlayacak bilinç var mı ki?
Geçen ramazanda Bakan Bayraktar bir çocuk saflığıyla gerçeği açıklayıvermişti: “Biz Müslüman’ız, Müslümanlardan mucit çıkmaz, biz ara kademe elemanı yetiştirelim.”
Bakan doğru söylemişti. Bu Müslümanlardan mucit falan çıkmaz. “Çıkar” diyor musunuz? Öyleyse nerede ve niye ortaya çıkmıyor.
Aslında çıkar. Ama gidip Müslüman olmayan toplumlarda yaşar ve bilim bilincine erişmiş insanların koruması altında görüşlerini savunabilir. Var böyleleri…
Mucit çıkarmayan, mucit çıkmasının önünde engel olan bir dinin insanlara ne yararı olabilir ki? Diyeceksiniz ki, mesele sadece bundan mı ibaret? Değil elbette.
Çevremizde olup bitenlere bakarsak, “Müslüman’dan adam çıkmaz” veya “Müslüman’dan dürüst adam çıkmaz” diyenlere de hak vermez misiniz?
Allahu Ekber deyip, Allahu Ekber diyenleri öldürenler, her türlü hırsızlığı, yolsuzluğu, soygunu, fitneciliği, kışkırtıcılığı yapıp, sonra da göstere göstere Hac’ca, Umre’ye gidenler, camilerde kendilerine en ön safta yer ayırtanlar, her sözlerinde ikide bir din pazarlayanlar ve onların peşine takılmakta sakınca görmeyenler, evet onlar, onlar da Müslüman. Hem o kadar iyi Müslümanlar ki, insanları etraflarına toplayıp, pazarlayan şeyh müsvetteleri de onları destekliyorlar.
Bir curcuna ki, sorma gitsin…
Ankara İlahiyatta vicdan ve akıl sahibi bir bilgin olan, Profesör Hüseyin Atay Kuran’ın gerçeklerini ortaya koyarak, uğraşıp durdu. Netice?
Profesör Yaşar Nuri Öztürk, “Kuran’daki İslam” deyip duruyor. Kuran’dan aldığı ifadeyle “Allah İle Aldatmak” kitabını yazarak, Müslüman’ım diyenleri uyarmaya çalışıyor. Netice?
Son zamanlarda İhsan Eliaçık, İslam’ın temelinde “dine dayalı zulüm ve sömürü düzenine başkaldırı” olduğunu anlatan kitaplar yazıyor, konuşmalar yapıyor. Netice?
Dr. Edip Yüksel, “Kuran’ın yanlış anlatıldığını” tercümelerin yanlışlıklarla dolu olduğunu anlatmak için yırtınıyor. Netice?
Birçok bilim adamı, İslam’ın bu yaşanan Müslümanlıkla bir ilgisi olmadığını anlatmak için uğraşıp duruyor. Netice?
Netice şu ki: Masalcı vaizler, menkıbeci televizyon mürşitleri, vıcık vıcık hurafelerle doldurulmuş bir dini, devletin kaynaklarından da beslenerek yayıp duruyorlar.
Halkımız mı? Bütün halklarda masalları sevenler her zaman daha çoktur.
“Kuran’ı okuyun, erdemi öğrenin ve uygulayın. Ama her şeyden önce, Kuran’da geçen ANA KİTAB’IN ne olduğunu iyi anlayın. Varlık kitabının yasalarını öğrenin, yani bilimlik buluşları bilin, yeni buluşlar yapın ve yeryüzünde öncülüğü ele geçirin” diye yırtınıyoruz.
Ne yapalım? Vaz mı geçelim?
Hayır! Bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam edelim.