Güneydoğu… Benim toprağım... Doğduğum yere çok yakın zaten… Az aşağıda… Yer yer sert, yer yer kayalık! Bazen ıslak, çoğu zaman sert ve kuru… Bazen uçurum kenarı, bazen uçurumun kendisi! Kolkola girip Çoruh kenarında yürümek isteyebileceğin yürekler de var aralarında, “pohlu gözeler”in suyunu esirgeyeceğin adamlar da…
Güneydoğu… Benim toprağım... Doğduğum yere çok yakın zaten… Az aşağıda… Yer yer sert, yer yer kayalık! Bazen ıslak, çoğu zaman sert ve kuru… Bazen uçurum kenarı, bazen uçurumun kendisi! Kolkola girip Çoruh kenarında yürümek isteyebileceğin yürekler de var aralarında, “pohlu gözeler”in suyunu esirgeyeceğin adamlar da…
Diyarbakır’da görev yaptım. Van’da aylarca kaldım.
Hakkari, Yüksekova, Muş…
Vali’ye suikastı da gördüm, karakola baskını da…
Aynı bölgede şehit cenazesine de katıldım, eyleme de…
Aşiret çadırına oturmuşluğum da vardır, korucu sofrasına konuk oluşum da… Kaçak göçek adamlarla güreş tuttuğum da…
***
Deprem Ağrı’da bitkin köyleri yok ederken Doğu Beyazıt’a zor atmıştım kendimi…
Özcan abinin kamerasını Ağrı’nın eteklerine eşeklerin üstünde taşıtmıştım…
Özcan abiyi taşımak ise bana kalmıştı, bilmem kaç rakıma!
Sadece o acı, o yalnızlık, orada tek kalmasın diye…
Susuz, hasta, biçare çocuklar…
Unutamam…
Ne onları, ne onlarcasını!
***
O çocukları tanırım…
O çocuklarla ekmek yedim.
O çocuklarla yaramı sildim.
Bizim çocuklardan farkları yoktur…
Bizim çocuklar gibi güler, bizimkiler gibi küserler.
Oyunları, hileleri, numaraları bizimkiler gibidir.
Talihsizlikleri; büyüklerinin bir kısmı “hain”dir!
Peki, biz de hain büyük yok mudur?
Bizde de vardır!
Ama karşılaştırırsanız, bizde daha azdır “hain” büyük!
Ve o “hain” büyükler daha acımasızdır…
***
Rant dedin mi tek yumurta ikizi gibidirler! Sadece yöntemleri farklıdır…
“Devlet Baba”ya saygı konusunda onlarınkiler affedilmeyecek kadar yıkıcı, bizimkiler utanılacak derecede götürücüdür!
Onların “hain” büyükleri saf çocukları kullanır atarlar…
Tümüyle değersizdir çocuklar…
Bizim “hain”ler ise ekmeğini, geleceğini çalarlar.
Kullanır ama atmazlar… Atamazlar!
“Vola deli oğlan” der, utanmazlığı ele alıp, dolaşırlar!
***
Derken…
Devlet Baba, işte o “hain büyüğü” daha çok olan şehirler için bir proje geliştirdi…
Adı, “taş atma, top at”…
Çünkü o çocuklar, öğretildiği gibi yapıyor, “Devlet"i nerede görse; tanka, polise, okula, sağlık ocağına taş yağdırıyordu!
***
Sonra proje genişletildi ve “taş atma, top at” diye seslenilen çocuklar arasına, dün Bayburtlu çocuklar da dahil edildi…
Çok ayıp edildi!
Haksızlık edildi…
Vefasızlık, talihsizlik…
Ne dersen de!
Nerden bakarsan bak!
Çok incitici…
***
Bizim çocuklar, biz, bizimkiler, Devlet’e hiç taş atmadık!
Mazimizde bu anlamda tek bir leke yoktur!
***
Ha, taş atmadık mı?
Ben hatırlıyorum, çocukluğumda çok taş attım…
Ya zavallı Hasan Emmi’nin kafasına denk gelmiştir, ya da Güler yengelerin cama…
Sapanla karga düşürmüşlüğüm de vardır…
Son yıllarda elin ayarı biraz bozulup, bazı dengesiz taşlar tarihi binalara zarar vermeye başlasa da!
Devlete, polise, polis arabasına, yanlışlıkla da olsa taşımız hiç denk gelmemiştir.
Sözün özü…
Tıpkı yanlışlıkla "Hasan Emmi"nin kel kafasına olduğu gibi!
“Taş atma, top at” projesi patlar bizde!
***
İlla da Devlet, illa da iktidar…
Bize, bizim çocuklara bir proje sunacaksa…
Hiç hatırlamadığı, hep unuttuğu, hep ertelediği, “nasıl olsa bizim” diyip sürekli ötelediği Bayburtlu çocuğa, Bayburt’un geleceği için hak ettiği projeyi, projeleri sunmalı…
Taşı “mökkem” sallayabilen!
Taşı sıkıp “cılkını” çıkarabilen!
Taşı Mostar Köprüsü’ne kemer yapabilen!
Taşın gölgesinde yaşayabilen!
Bağrına taş basabilen!
Düzünü bulunca Çoruh’ta dokuz kez sektirebilen Bayburtlu çocuğa…
“Taş atma, top at” dememeliydi!
Haksızlık bu!
Adil değil.
Ayıp!
12 Mayıs 2010