Katip Çelebi “Mizanül Hak” adlı eserinde “Osmanlıda başından beri kanuna göre eğitim yapılıp, Felsefe, Akıl bilimleri ve Şeriat bilimleri birlikte öğretilirken; Kanuni Sultan Süleyman zamanından başlayarak kanunun bozulduğunu ve felsefenin kaldırıldığını, akıl bilimlerinin yararlı yararsız ayırımına uğratıldığını bu yüzden çöküşün başladığını” anlatır.

Böylece “Akıl ve Bilim” çizgisinden uzaklaşan Osmanlı, Sanayi Devrimini yakalamayı sağlayacak gelişmelerin dışında kaldı. Geriledi. 1838 Türk-İngiliz Ticaret Anlaşması ile başlayan süreçte de Batının Sanayi Devletlerinin sömürgesi oldu. Balta Limanı Anlaşması denilen bu anlaşma önce İngilizlere sonra da başka Avrupa Ülkelerine kapılarımızı ardına kadar açıyordu. Kendimize yeten Sanayi üretimimiz yok oldu. Tarımımız reci denilen Batı idarelerinin eline geçti. Çöküş kaçınılmazdı. Osmanlı çöktü gitti.

Türkiye Cumhuriyeti kurucuları tarihten gereken dersi çıkardılar. Toplumu “Akıl ve Bilim” çizgisine sokacak bir eğitim düzeni kuruldu. İthal ekonomisi yerine “Milli Ekonomi” uygulandı. Tarımı çağdaşlaştırma ve sanayi üretimi kurmak için, bir yandan koruma önlemleri uygulanırken öte yandan kamudan destekler verildi.

“İthal İkamesi” uygulamaları ile dışardan mal almak yerine içerde üretmek anlayışı, 24 Ocak 1980’ne kadar devam etti. Tarımda ve sanayileşmede çok ciddi başarılar elde edildi.

24 Ocakta artık “Dışa Açık Büyüme” yöntemine geçilebileceği görüşü kabul edildi. Uygulamalar buna göre yapıldı. İhracat alabildiğine teşvik edildi.

Bu iktidarın görevlerinden birisi Türkiye’yi “İthal Ekonomisine” dönüştürmekti. Görev başarıyla yerine getirildi. Ülkemizin, Global Kapital şirketleri için bir ithalat cenneti olması gerçekleştirildi. İthalat ve ihracat rakamlarının şişmesi ile kağıt üzerinde büyüme destanları yazıldı. AKP ve yandaşları ve de yeni sevdalıları hep büyüyen ihracattan söz ederek propaganda yaparlar. İthalatın bile büyük ölçüde ihraç mallarına dayalı olduğu ve dış ticaret açığının 100 milyar doların üzerinde seyreder hale geldiğinden ise hiç söz etmezler.

70 milyar dolar cari açığı bu ülke AKP iktidarı yüzünden gördü. Sonunda olacaklar oldu. Aynen 1838’den sonra olduğu gibi… Tarımımız yok olma ve onlarca yılın birikimi olan sanayimiz erime sürecine girdi.

Pancar yerine Uluslarüstü Şirketin yapay tatlandırıcılar için kullandığı mısırın ekildiği bir ülkedir Türkiyemiz...

J. Perkins’in “Ben Bir Ekonomik Tetikçi İdim” diye başlayıp, Dünyayı artık Şirketlerin yönettiği anlamda “Şirketokrasi” diye açıklamasını sürdürdüğü büyük olayın kapsamı içindeki bir ülke haline dönüştürüldü. ATATÜRK’ÜN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYESİ…

Bütün bunlarla birlikte Cumhuriyetin onlarca yılda gerçekleştirdiği “Kamu İşletmeleri”nin arsalarıyla birlikte yandaşlara ve ince ilişkiler içinde oldukları yabancılara haraç mezat satılması ile elde edilen gelirler, ithalattan sağlanan vergilerden elde edilenler ile sıcak paranın sağladığı sahte refah algısı AKP iktidarını ekonomide başarılı gibi gösterdi. Aynen çok sevdikleri Abdülmecit döneminin mal bolluğuna dayalı rahat günleri gibi…