13 Eylül 1989 tarihinde “Bürokrasinin Çağdaşlaştırılması ve Toplumun Çağdaşlaşmasına Katkı Sağlanması Projesi” kapsamında ilk etkinlik olarak “Müsteşarlar Seminerini” başlattık. Açış konuşmasını ben yaptım. Ve şunları söyledim:
Bu çalışma geniş kapsamlı bir projenin ilk adımıdır.
Projenin amacı “Kamu Yönetiminde Modern Tekniklerin Uygulanmasının Yaygınlaştırılması”dır.
Birçok düşünce adamının üzerinde birleştiği bir gerçek var. İnsanlık, tarihinin en önemli dönüşümü yaşanıyor. Teknolojik devrim çağı, kendisinden önceki iki büyük hadise, tarım ve sanayi devrimleriyle kıyaslanması bile mümkün olmayan büyük değişimler getiriyor. Üretim teknikleri, yerleşim dokuları, kültür unsurları, yaşama biçimleri köklü değişimlere uğruyor.
Bu gelen yepyeni bir çağdır ve biz bugün bu çağ değişiminin içinde yaşıyoruz.
İnsanlığın bu yeni döneminin hakim unsuru, bilgisayarların adeta geometrik diziler halinde yaygınlaşan kullanım alanıdır.
Bilgisayar çağı, bu çağa dahil olan ülkelerle, olmayanlar arasındaki farkı bir daha kapatılamaz uçurumlar haline getiriyor.
Başbakan Özal da uzun bir konuşma yaptı. “İcraatın İçinden” bilgiler verdi ve konuyla ilgili şunları söyledi:
Modern yönetim tekniklerindeki son gelişmelerin gözden geçirilip yönetimde bilgisayar uygulamaları, stres yönetimi, zaman yönetimi, hızlı okuma, ergonomi gibi çağdaş yönetim tekniklerinin ele alınacağı bu semineri kamu yönetimimizin çağdaş gelişmelere hızlı bir biçimde ayak uydurabilmesi açısından çok önemli bir gelişme olarak görüyorum. Bu toplantıda elde edilecek neticeler, daha alt kademelerde yapılacak eğitimin hedefine ulaşması bakımından da ayrıca önem taşımaktadır.
Mevcut üst kademe yöneticilerinin eğitimi devam ederken, bir yandan da üst düzey yönetici kademelere bundan sonra atanacaklar için böyle bir eğitim müessesesinin de kurulması gerekir.
Toplantıdan sonra Müsteşarlarla birlikte Abant’a gittik. Bazı derslere katılıp konuşmalar yaptım.
O günlerde bir Bakanlar Kurulu toplantısı oldu. Başbakanı beklerken oluşan kümelerden yanımda oturan bir Bakan arkadaş sözü ortaya düşürdü: “Devletin Koskoca Müsteşarlarını Orta Mektep Bebeleri” gibi toplayıp ders veriyorlar. Bu devlet ciddiyetiyle bağdaşır mı?” Kolundan tuttum ve “Sayın Bakan, bu projeyi benim başlattığımı bilerek mi konuşuyorsun?” dedim. “Aman abi özür dilerim” dedi. “Özür dileme de soruma cevap ver: “Ergonomi nedir?” Bilmiyordu… “Haklısın Sayın Bakan yanlış başlamışız. Seminere Bakanlardan başlamalıymışız!” dedim.
Aslında Bakan arkadaşım iyi yetişmiş bir bürokrattı. Ama klasik yönetim anlayışındaydı. Ve değerlendirmeleri ona göre oluyordu.
Biz Başbakanlıktaki “Koordinasyon Kurulunda toplantılarımızı sürdürürken bir gelişme oldu Başbakan Özal Cumhurbaşkanı, Meclis Başbakanı Yıldırım Akbulut da Başbakan oldu.
Konuyu Yıldırım Bey’e anlatmaya çalıştım. Mümkün olmadı. Mülki İdare Amirliğinden gelen değerli bir siyasetçi olan Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler’in Projeye sahip çıkarak yürütmesini istedim. O da mümkün olmadı. Böylece proje başladı ve bitti. Tamamlanamadı…
Özal, döneminde bürokraside yapılmış olan bazı iyileştirmeleri içine sindiremeyen sistem zamanla onları da ayıkladı. Ve yoluna devam etti. Neyse ki özel sektör alanında Dünya ile yarışmanın getirdiği zorlamalarla çağdaş yönetim tekniğini uygulayanlar var. Sonuçlarını da alıyorlar.
Bir gün, Devlet yapımızın yeniden kurulacağını ve ABD’de çılgınca geliştirilen yönetim tekniklerinin Ülkemizde de gerçekleştirileceğine olan inancımı hiç yitirmiyorum. Bu yazıyı okuyan ve Türkiye de yönetici yerine gelecek olanlardan ilk isteğim bu olurdu. Yönetimi çağdaşlaştırmak ve toplumun çağdaşlaşmasına katkıda bulunmak…