(Önce, Bayburt’ta seçimi kazanan hemşehrimizi içtenlikle kutlarım. Üstlendiği yerel yönetim görevinde başarılı olmasını ve kendisinden önceki seçilenlerin düştükleri yanlışlara düşmemesini, canı gönülden dilerim. Geçmiş pek çok dönemin tahrip edici kusurlarını iyileştirecek gücü, kendinde bulmasını umut ederim. Onun öncülüğü ve yönetiminde, temel ihtiyaçlar hariç, şimdi üstlenilecek asıl görev: Bayburt’un geçmiş yerel yönetimlerinin katlettiği doğal, tarihi, geleneksel ve yapısal değerleri, tekrar geri kazanmak olmalı. İnsanı hem onurlandıracak hem de itibar kazandıracak ağır bir sorumluluk bu. Böylesine şanlı başarı, inşallah ona nasip olur. Kendisi bu zor ama dönüştürücü beceriyi gösterdi gösterdi, yoksa kendinden öncekilerin düştüğü tuzağa yakalandı demektir ki, sonu onlara benzemesin! Yolu açık ve bahtı doğru olsun.)
Şimdi konumuza dönersek: Bayburtlu şimdiye dek hep mağdur ve mazlum bilinir iken, bu zulmeden lafı da nerden çıktı?
İstemezsiniz ama gelin size ayna tutayım!
Biliyor musunuz, Bayburtlular eskiden böyle değildi, acaba size büyü mü yapıldı? Çünkü çoğunluktan farklı düşünenler Bayburt’ta da, dışarda da sizden zulüm görüyor!
Niye mi? Ama kızmak yok!
Bir kere; Bayburt’ta siz birbirinizi her konuda denetlersiniz, hele farklı olanı daha da çok!.. Bırakmazsınız ki insan bildiği gibi yaşasın. Korlarsınız!
Siyasi fikri, zikri, tercihi ayrı olana ilgi duymaz, dinlemek, değişmek ve onunla uzlaşmak istemezsiniz!
Kentsel dönüşüm lafını; merkeze azman yapılar dikmek, her biri ayrı telden çalan köprüler yapmak, kenti lunapark benzeri ışıkla donatmak olarak algılayanlarsınız. Kentinizi korumazsınız!
Siz, ülkesini, inancını, değerlerini; bilen, tanıyan ve saygı duyan ama ölçüleri sizinle aynı olmayana şüpheyle bakarsınız!
Geçmiş yerel yönetimler, kentin ihtiyacını bir an önce yapıp sizlerin gönlünü kazanma uğruna, büyük hatalar yapar. Bu tahribatları görürsünüz. Ama üstünüze ölü toprağı serpilmiş gibi davranırsınız!
Yüzünüze baka baka “Türk diye bir millet yok” diyen sıradan bir kışkırtıcıyı kuzu kuzu dinlersiniz. Yetmiyormuş gibi biraz olsun bir tepki göstermez, susarsınız! Fakat sizden azcık farklı fikri olanı da, giyeni de, davrananı da tüm iyi niyetine rağmen mimlersiniz!
İstanbul’da “defolup erkenden evlerine gitsinler” diye saat 12 de metro kapatılıp, bireysel yaşama müdahale, sınıra dayanınca, insanlar ağacı bahane ederek yaşam biçimlerini savunurlar. Tüm Türkiye destek olur. Siz onları “anarşist, vatan haini” diye suçlarsınız. Bayburt’ta azcık ses çıkarmak isteyen bir iki öğrenciyi bile okuldan atmakla tehdit edersiniz!
Çoruh, islah etme adına üstü açık kanala benzetilir. Yeri yerinden oynatacağınıza “ne güzel oldu” dersiniz!
Gelen memurun yaşam biçimi eğer sizinkine uymuyorsa ya ailesinin giyimine söz edersiniz ya da aranıza almazsınız. Alsanız da insanı eğreti durdurursunuz!
Maazallah birisi şehir içinde içkili bir lokanta açsa yaşatmazsınız. Zaten birisi orda adam gibi içki içmeye bile kalksa hoşgörmez, darbedersiniz!
Bir kent alt yapı, ulaşım ve kamusal binalarıyla sivil yapılaşmaya yön gösterir, disiplin uygular. Yerel yönetimler bu tür uzmanlık alanlarından bihaber davranır. Bu çarpıklığa bir Alahın kulu veya topluca “yeter yahu” demezsiniz!
Ramazan’da garibin birinin yolu oraya düşse aç bırakırsınız. Sigarasını tuvalette bile içemez edersiniz!
Seçimlerde “onlar baştan kararlıdır, oyları çantada kekliktir” diye düşünürler. Tutulmayan sözlere rağmen siz onları haklı çıkarırsınız!
Üniversite öğrencisi gelir; eğer sizin ölçeklerinize uymuyorsa, sizler gibi yaşamak istemiyorsa, gıcık olduğunuz için ev vermediğiniz bi yana, eğer bir de aykırı laf ederse göz hapsine alırsınız!
Bu kentin yeni binaları daha dıştan dolanan bir çevre yolu ötesine kurgulansaydı, Tarihi ve doğal doku korunsaydı, ana cadde trafiğe kapatılsaydı: Bayburt ticaretin, turizmin ve paranın çekim merkezi, ilgi odağı olurdu. Bunlar umursanmadı. Siz bunu kabul ettiğiniz gibi yeni seçtiklerinizi de bu yönde teşvik ettiniz.
Bayburt’ta bir kaç esnaf bir kaç işkolu hariç, iane, ulufe ve suni teneffüsle yaşanıyor. Ortada mevta gibi duran bir işsizlik duruyor. Bu yüzden memlekete sadakat duygusu kaybolmuş bir yer oldu. “İş yok, hayat yok millet burdan kaçıyor” dersiniz! Buna sebep olanlara tavır koymazsınız!
Bayburt, siz inat edip aynı yolda yürüdükçe: Yavaş yavaş kan kan kaybediyor. Haksızlık ediliyor, yatırım gelmiyor, siyaseten hakkınız yeniyor. Sesiniz çıkmadığı gibi ödüllendiriyorsunuz!
Şimdi de bir ‘hiylei şer-i ye’ tezgahlanacak gibi. Siirt’e benzer bir seçimin arenası olacaksınız. İtirazınız yok!
Siz, sizin temel haklarınızı başka türlü koruyanları, hakkınızı arayanları görmüyorsunuz, anlamıyorsunuz, tanımıyorsunuz, sevmiyorsunuz!..
Halbuki eleştiriden yeni bilgi üretilir. Siz eleştiri ve eleştiren kişi ile aranıza duvar örersiniz!
İnsan inandığında, inadına böyle mi dediğim dedik yapışır. İnsan, eleştirel düşünceye böylesine mi kapısını kapatır. İnsan, farklı fikre bu kadar mı düşman olur. İnsan, düşünsel gelişimi bunca mı ıskalar, değişime karşı böyle mi itici davranır, yeni bir fikri bu kadar mı işe yaramaz bulur?
Oysa geçen zamanlar içinde; il oldunuz, kentsel dönüşümle tanıştınız, polis okulunuz oldu, askeri birlik kalabalıklaştı, üniversiteniz açıldı ve en az beş bin öğrenciye kavuştunuz!.. Ama yok yok yok, olmuyor! Hiç bi değer evrensel ve kapsayıcı boyuta kavuşmuyor! Her şey tek tip düşüncenin sınırları içerisinde eritiliyor.
Böyle olunca da memlekette ne yeşeren umut var ne hayat ne de gelecek güvencesi. Bir tür yarı açık cezaevi gibi.
Çünkü siz, size dinamizm katacak aklı da parayı da donanımı da orda barındırmıyorsunuz. Sebep elbette sizin tercihleriniz. Suçlu sizsiniz seçtikleriniz değil. Bu yüzden sizin şikayet etmeye bile hakkınız yok.
Siz her “enn!” diye başlayan rakama hayran olup “kalkınıyoruz” diye gurur duydukça, ben ve benim gibiler bunların asla o anlamı kapsamadığını biliyoruz. Çünkü bir ulus, bir kent, bir toplum gelişmedikçe kalkınma adı altında sadece erozyona uğruyordur! Bunu biliyoruz.
Bunlar gerçekler, siz ise kabul etmeyensiniz.
Siz bildiğinizi okuyansınız. Değişime ve gelişime dayılanansınız!
Bütün bu nedenlerle sizin size ettiğiniz kötülüğü inanın elin gavuru etmez!
Şimdi ben ne diyeyim? Sadece gerçeği söyleyeyim, sadece gerçeği: Vazgeçtim sizin gibi düşünmeyenlere ettiğinizi, aslında siz kendinize zulmedensiniz.
“Zülmettiğiniz bir şey değil de efendim.
Elde zülmedecek ahali kalmayacak”!