AKP iktidarı, Amerika’yı da yöneten NEOCON’ların desteğiyle iktidara geldi. O dönemde NEOCON orkestrasının BAŞÇALANI, BUSH’UN OĞLU BUSH idi. AKP Genel Başkanı RTE’de kendisini Başçalanın
“Eş Başkanı” ilan etmeyi pek severdi.
ABD’nin desteği ve yönlendirmesiyle AKP iktidarı Türkiye’nin AB yandaşlığında şampiyonluğa oynadı. İlk yıllar adeta kıble değişti ve batıya dönüştü.
RTE’nin ve yandaşlarının gördükleri orta eğitim ve alışkanlıktan gelen din söylemleri karşısında aşırı duyarlılık gösteren ya da göstermesi beklenen
“Zinde Güçler” karşılarında ABD ve AB korkuluklarını buldular, ya sindiler ya da sindirildiler. Ama yetmez di; tam denetim altına alınmalıydılar.
ABD’li deli subayların Irak’ta, Türk subayların başına çuval geçirerek Kuzey Irak şehirlerinde dolaştırılmaları hem Irak’ın Kuzeyindeki Türklere hem de Türkiye’deki Türklere bir ders vermek amacıyla yapılmıştı. Ve amaca da ulaşıldı. Söz gelimi Kerkük ve çevresinde yaşayan Türkler artık ABD’nin Barzanisine teslim edilmiştir. Onların son destekçisi TSK’da artık oralarda yoktur.
AKP iktidarının ilk yıllarında, iktidar mensupları ve onların yandaşları olan
“Liberalleşmiş Komünistler ve Liberalleşmiş İslamcılar”ın ortak korosu
“Demokratik değerleri” kılıç kalkan yaparak Cumhuriyet değerlerine alabildiğine hevesli Haçlı Seferleri yaptılar. Bu arada doğrusu demokrasinin sınırlarını genişleten bazı işlerde yapılmadı değil… AB yandaşlığı mecburiyetinden gelen işler olsa da…
Sonra işler değişti. Demokrasinin kuralları içinde kalarak AKP iktidarının sürdürülmesinin zorluğu ortaya çıktı. Hızlı bir şekilde demokrasiden otokrasiye geçiş süreci başladı.
Basın Yayın da Muhalefet yapabilecek gazeteler ve televizyonlar sahipleri çeşitli yollarla tasfiye edilerek, yandaşlara devredildi. En büyük basın yayın topluluğunun sahibi akıl almaz mali baskılar altına alındı. Ağır ve yok edici vergi cezalarıyla tehdit edildi. RTE’nin bütün bunlarla yetinmediği gazetelere haberler yazdırdığı, yazarların işine son verdirdiği, işine gelenleri yazarlar haline getirdiği artık gizlenemez oldu. Yani, basın yayında yeterli destek sağlanmıştı.
Silahlı Kuvvetler çeşitli yollarla denetim altına alındı.
Yargı, yeni düzenlemelerle artık kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıracak duruma getirildi. Başbakan, kuvvetler ayrılığını istemiyordu, kuvvetler tekniğine inanıyordu. Yani, Yürütme ve Yasama onundu, Yargı da onun olmalıydı.
Ekonomik hayat, çeşitli yollarla denetim altına alındı. Servet yandaşlara doğru kaydırılarak el değiştirildi.
İstihbarat her zaman ki özerk konumundan uzaklaştırıldı ve RTE’nin özel gücü haline dönüştürüldü.
Her şey yolunda gidiyordu. Ama asıl güç kaynağı olan
“Din sektöründe” ciddi bir rakip can sıkıyordu. Onun da ya teslim olması, ya da yok olması gerekiyordu.
Teslim olmayacağı ve özerk konumunu koruyacağı anlaşılınca, düğmeye basıldı. Yok edilmeliydi. Önce, maddi kaynakları kurutulmalı sonra da itibarı yok edilmeli ve devletten tasfiye edilmeliydi.
Dershanelerin kapatılması ile büyük operasyon başlatıldı. Ama tam bu sırada karşı operasyon patlak verdi. 4 Bakanın ailece adlarının karıştığı rüşvet ve yolsuzluk torbası patlatıldı. Arkasından doğrudan Başbakana yönelik operasyon patlamak üzereyken yargı da yapılan karşı operasyonla durduruldu. Ama artık her şey ortaya saçılmıştı.
Şimdi artık RTE için birincil öncelik var olma ve yok olma savaşını zaferle sonuçlandırmaktır. Artık demokrasi gibi zaten geçici araçlara değer vermenin günü değildir. Dünya ne derse desin Twitter’de kapatılır, mümkün olsa bütün haber kuşları da öldürülür. Yani Cumhuriyetten sonra demokrasimiz de çok ciddi bir tehdit altındadır.