İlk yazımı, büyüdüğüm mahallenin yokuşunu dert olmaktan çıkaran “o” kıza yazmıştım. Sanırım o gün, hecelemeye başladığım ve harfleri “özgün” olarak ilk kez yan yana getirmeye başladığım gündü…
İlk yazımı, büyüdüğüm mahallenin yokuşunu dert olmaktan çıkaran “o” kıza yazmıştım. Sanırım o gün, hecelemeye başladığım ve harfleri “özgün” olarak ilk kez yan yana getirmeye başladığım gündü…
Ali’nin topu atmasını beklemektense, özümsediğim ilk harflerle “saçlarına bitiyorum” yazılı kağıdı, okunmayacak derecede buruşturup, top halinde evlerinin bahçesine attığımda anlamıştım ki, yazı bir “aşk” ve “eylemdi” aynı zamanda!
Daha ilk açtığım defter bitmemişti ki, yazgım “bir hasret yazarı” olmama karar vermişti! Saçlarının örgüsünden bir kez olsun tutup çekemeden, çekip gitmişti gözlerinin beyazı güzel kız!
Anne şefkatiyle öğrendiğim adrese gönderdiğim ilk “mektup”, erkekliğe kara leke sürecek kadar renkli ve gurursuzdu!
Tüm bu gurursuzluk hali, ünü yaşadığı şehri aşmış bir “yazar” olmamı engelleyememişti!
Gerçi, mektuplarımın hiç birine cevap alamamaktan olsa gerek; “okunmayan yazar” olmanın verdiği bir ağırlık vardı üzerimde ama olsun!
***
Bir “hasret yazarı” olmaktan sıkılıp, dedemin kütüphanesinde boyuma denk düşen kitaplardan çaldığım şiirleri, yeni okurum olmasını arzuladığım arka sıradaki sümüklü kıza okumaya başladığımda, “intihalcı yazar” nedir bilmediğimden, utanmamıştım!
Yaşıtım sayılabilecek erkek kardeşimle, okulun bahçesinde tutuştuğum kavgalar, “anneme sakın söyleme” diye yazdığım notla sonuçlandığında, ilk “tehdit” içeren yazıyı kaleme aldığımı fark etmemiştim!
Avuç içlerim ve okul sıraları ilk denemelerim, mahallenin duvarları ilk büyük eserimdi. Çoruh nehrinin kıyılarında seçilebilen harfler ilk şiirim...
İlk resimli öyküm; annemin hatıra diye sakladığı gelinliğe denk düşmese, o kadar hayrete düşürecek nitelikte, ışıltılı ve şaşaalı olmayabilirdi!
Annemin elime tutuşturup bakkala gönderdiği “alacak listesine” eklemeler yapabildiğim gün, bilse ki bakkal dede, leblebi tozunu, çamaşır suyunun altına “ben” yazdım, “editör” olduğumu fark edip “utanmaz” diye suçlamayacaktı!
***
Bakmayın siz koca koca adamların, koca laflar ettiğine!
Çocuktur yazı. Oyun oynamak içindir harfler.
Onun için, her bulduğu yeri karalar çocuklar.
İfade edebilmek, adım atmaksa; cümle kurabilmek, biraz daha büyümektir.
Büyürken daha çok sevmektir yazı…
***
Yazısız ve kitapsız kaldığınızda…
“Köşe”sinden kıvrılmayı en çok sevdiğiniz sokağın duvarında veya burada…
Bayburt adına yepyeni umutlarla, yeni bir yıla daha merhaba…
Aralık 2011