Milattan sonra 129 veya 131 yıllarında Bergama’da doğduğu ve babası senato üyesi, matematikçi, mimar olan Nikon, annesi 2. Ksantip olduğu söylenir. Ölüm yılının 199 veya 201 olduğunu antik kaynaklar belirtmektedir. Antik dönem tıp dünyasına bakıldığında karşımıza hiç kuşkusuz Bergama’lı Galenus önemli bir hekim olarak çıkar. Galenus hekim İslam dünyasında da Calinus adıyla birlikte “Hekimlerin İmparatoru” anlamına gelen “Şeyh-s Seyadile” olarak anılır.

Milattan sonra 129 veya 131 yıllarında Bergama’da doğduğu ve babası senato üyesi, matematikçi, mimar olan Nikon, annesi 2. Ksantip olduğu söylenir. Ölüm yılının 199 veya 201 olduğunu antik kaynaklar belirtmektedir. Antik dönem tıp dünyasına bakıldığında karşımıza hiç kuşkusuz Bergama’lı Galenus önemli bir hekim olarak çıkar. Galenus hekim İslam dünyasında da Calinus adıyla birlikte “Hekimlerin İmparatoru” anlamına gelen “Şeyh-s Seyadile” olarak anılır.

İbni Ebi Üseybia onu “Etidbaiél Kibaril Muallim” diye nitelemiştir. Hekimlerin babası, ilk spor hekimi gibi unvanlarla anılmasının yanı sıra Roma’da yalnız tıptaki bilgi ve başarısıyla değil çalışkanlığı ve iyi konuşmasıyla da ün kazanmıştır. Kadın doğum hastalıkları dışında, tüm tıp konularındaki çalışmaları ve yapıtlarına ek olarak farmakoloji alanında yeni teoriler geliştirmiştir. Ptolemaius ile birlikte evrenin gizlerini çözmüş bilgin olarak da bilinir.

Türk ve Divan edebiyatında Hipokrat ile birlikte aşk hastalığına çare bulan hekim olarak girmiştir.

Mevlana dizelerinde

“Ey devay-ı nakhvet-u namus-ı ma
Ey tu Eflatunu Calinus-ı ma”
(Ey kibrimizin kabalığımızın devası
Ey sen bizim Eflatun ve Galenimiz) derken,

Divan şairi Fehim;

“Çeş-ı bimarındadır derman sana e mürde can
Kanda cellad-ı ecel üstad-ı Calinus olur”
(Ey ölüye dönmüş aşık senin dermanın sevgilinin süzgün gözüdür
O gözler ecel cellâdı olmak yerine sanki hekim Galenus olmuştur.)

demekten kendini alamamıştır.

Deneysel fizyolojinin kurucusu olan Galenus, antik dönemin en ünlü hekimlerinden biridir. Kuramsal ve uygulamalı tıp alanındaki etkisi, Ortaçağ ve Rönesans boyunca tıp dünyasına egemen olduğu yadsınamaz. Osman Bayatlı’nın belirttiğine göre önceki adı Klod imiş, sonradan babası tatlı anlamına gelen Galinos adını vermiştir.

Söylentiye göre baba Nikon tıp tanrısı Asklepios’u rüyasında görür, oğlu Galen’i tıp doktoru yapması buyruğunu alır. Babasının isteği üzerine 146-147 yıllarında Bergama Asklepieion’da felsefe ve tıp eğitimine başlar. Asklepion’da tıp okulunda okurken dönemin önemli kişileriyle tanışır ve bir çok hastalığın tedavisini incelemeye başlar.

***

Galenos Bergama’da dört yıl okudu ve 150 yılında babasının ölümü üzerine eğitimini tamamlamak için İzmir’e gitti. Orada Stratonicus ve Aeschrion’dan dersler aldı. Anatomiyi ünlü Heraclianus’tan öğrendi. Bunun yanı sıra birçok dil öğrenerek eserler yazmaya başladı. Bitini, Filisitn, Mısır, İtalya, Korinthos, Makedonya, Girit ve Kıbrıs’a gitti ve yaşamı boyunca dolaşan Galenos 157’de gladyatörlerin başhekimi olarak Bergama’ya geri döndü. Bu dönemde yaraları yakından inceleyip, nasıl tedavi edilebileceğini öğrenme fırsatını buldu.

Cladius GalenusGalenos’un yaşadığı dönemde ölü insanlar (kadavra) üzerinde çalışma kolay olmadığından anatomi çalışmalarını köpek, domuz, keçi ve maymunlar üzerindeki diseksiyon deneyleri ile geliştirerek anatomi bilgisini arttırdı. İnsan yapısı hakkındaki bilgilerini ise gladyatörler okulunda geliştirdi. Dağ başında bulduğu bir sporcunun iskeleti ona kemikler hakkında yeterli bilgiler sağlıyordu. Seyircilerin bozulmaya başlayan uyumsuz yapıları ile sağlıklı gladyatörleri karşılaştırıyor ve sürekli beden hareketlerini sağlıklı yaşam için zorunluluğu sonucuna varıyordu. Buna dayanarak bilinçli beden hareketleri ve fizyoloji ve tedavi ilişkisini kuran ilk tıp doktoru oluyor ve bugünkü spor hekimliğine öncülük ediyordu.

Galenos 161 yılında Roma’ya gitti. Tedavi ettiği düşünür Eudemos’un aracılığı ile başkentin ileri gelenleri ile tanıştı. Dönem Roma’da son Antoniuslar dönemiydi. 161 yılında yani Galenos Roma’ya vardığında, iktidara Marcus Aurelius “Tahta çıkan düşünür” olarak anılır, “kendi, kendine” adlı eseri Stoacı düşüncenin önde gelen yapıtlarından biridir.

Sekiz yıl sonra Verus ölünce, iktidar Aurelius’a kalır. Roma savunma savaşları verdiği bir döneme girmiştir. Fırat ve Tuna sınırlarında şiddetli ve tehlikeli bir baskı vardı. 161-165 yılları arasında dört yıl süren kaçınılmaz bir doğu seferi başladı. Suriye ve Ermenistan Romalılar tarafından geri alındı. Mezopotamya’ya kadar olan bölge yeniden işgal edildi. Veba hastalığı ortalığı kasıp, kavuruyordu.

Bu arada Avrelius rahatsızlandı, Galenos, peynir perhizi ile İmparatoru iyileştirince, Avrelius minnettarlığını belirtmek için, altın zincire bağlı bir madalyonu Galenos’a armağan etti. Üzerinde “Antonıus Roma Imp. Caleno Med. Imp” yazıyordu. Yani, “Romalıların İmparatoru Antonius’dan Hekimlerim İmparatoru Calenos’a” yazılıydı.

Saraya tıp doktoru olarak atanan Galenos, yalnız imparatoru değil, diğer hekimlerin iyileştiremediği hastaların tedavisini de üstlendi. Bunu ve hekimlikteki başarısını kitaplarında kibirli ve alaycı bir dille anlatınca meslektaşlarının tepkisini çekerek, onların kıskançlıklarına neden oldu. Roma’da ünlü bilginlerinde katıldığı halka açık dersleri ve diseksiyon (teşrih) seanslarıyla konumunu iyice pekiştirdi.

168 yılında ani bir kararla Roma’yı terk etti. Aquileia’ya gitti, oradan Bergama’ya geri döndü. Bu konuda birçok görüş ileri sürülmüştür.

Osman Bayatlı’nın Arkeolog Dr. A.Deubenr’in notlarına dayanarak belirttiğine göre Galenos’un Bergama’ya dönmesinin nedeni tedavisinin olanaksız sandığı ve kitaplarının birinde belirttiği bir yaradan ızdırap çekmesi ve Bergama Asklepion’unda tedavi edilmesidir.

169 yılında İmparatorun çağrısı üzerine Roma’ya yeniden döndü. Eski görevi olan saray tıp doktorluğunu sürdürmeye devam etti. Bu kez üstlendiği özel görev, tahtın varisi Commodus’un özel hekimliğiydi. Bunun yanı sıra boş zamanlarını kitap yazmaya ayırdı. Yunanlı düşünür Menedot hakkında iki eser yazdı. Bu, bir tür aleyhte yazılan iki eserdi. Menedot’a pek saygı duymayan Galenos, onun hekimlikte servet ve ünden başka bir amaç gözetmediğini ve hasımlarına sövdüğünü kaydeder.

Bazı araştırmacılara göre ölünceye dek bir daha Bergama’ya dönmemiştir. Sofiano’nun “Bergama Tarihi” adlı Fransızca yapıttan Osman Bayatlı’nın aldığı notlara göre Galenos, Roma’daki hekimlerin muhalefeti üzerine kenti terk edip Bergama’ya gelmiş ve orada ölmüştür. Ölümü üzerine söylenen bir söylenceye göre; Galenos ölürken yardımcılarına fındık büyüklüğünde iki şey verir:

“Ben öldükten sonra bunlardan birini örs üstüne koyun, diğerini de su dolu bir desti içine atın; bakalım ne göreceksiniz?” der.
Ölümünden sonra öğrencileri hocalarının vasiyetini yerine getirirler. Örs erir ve yerinde iz bırakmadan kaybolur. Destiyi kırarlar su buz olmuştur.

Bu olay düşünürleri şu sonuca götürür. Galenos, doğasında akmak olan suyu dondurdum, katı olan demiri erittim, yok ettim, fakat ölüme çare bulamadım, demek istemiştir.

“İyiyi istememiz ve sevmemiz, kötüden ürkmemiz, tiksinmemiz, çekinmemizde doğamızın bir sonucudur.” Cladius Galenus