Ne zaman hafta içi, akşam saatlerinde, bir devlet dairesinin önünden geçsem içim ürperir… Pusar, başımı dizlerimin arasına alır, “tehlike” geçene kadar kuytu bir köşede saklanırım!

Ne zaman hafta içi, akşam saatlerinde, bir devlet dairesinin önünden geçsem içim ürperir… Pusar, başımı dizlerimin arasına alır, “tehlike” geçene kadar kuytu bir köşede saklanırım!

Kel veya göbekli adamları, postişli veya peruklu kadınları; ağızda promasyon çanta, apış arasında gözlük, bele sıkıştırılmış ceket ve popo cebinden sarkan kravatla, alt kıdemden birinin ensesine şaplak atarak koşturuşunu görmemiş olmanız, “ölmeden önce görülmesi gereken 100 enstantane” kitaplarının henüz basılmış olmayışındandır!

Bilmem kaç milyon Spartalı’nın tek hedefi vardır: Akşam servisi…

Kimsenin önüne geçemediği bu “hedef”, ağır aksak işleyen ülkemin “hazin” kaderidir… Ve annelerin, evin kapısından uğurlarken çocukları; “aman evladım kendine mukayyet ol” diye işaret ettiği tehlike, işte bu "an"a dair yaşanan korkudandır…

***  

Katillerin iyi halden yararlanabilme fikrine sadece bu dairelerin birinde yoğunlaşabilir, bir ülkenin hesap makinesinden bilgisayar çağına geçişini belgesel tadında izleyebilirsiniz.

Çok fazla değil, beş-on yıl kadar önce makamına gittiğinizde birer kadeh viski yudumladığınız pek sevgili müdürünüzü; ayağında takunya, kollarını sıvazlamış, başında fesle üzerinize gelirken gördüğünüzde, tövbenin kapısından dönebilirsiniz!

Mahallenin delisi gibi elinde yığınla kağıtla dolaşan vatandaş, koridor koridor dolaşırda bulamaz kendisini…

Dosya yığınlarının arasına dalıp saatlerce ortaya çıkmadığında “Da Vinci’nin Şifresi”ni çözüp öyle dönecek zannedersiniz beyefendiyi…

Hayatınızda bir kadına en uzun ve en anlamlı bakışınız, o dairelerin birinde gerçekleşebilir!
-Muhtemel kocasından çektiğini, milletin burnundan getirme niyetindedir hanımefendi…

***

Devlet hizmetlerinden ve başındaki memurlarından bu kadar yakınan ülkem insanı; 3 memur kadrosu için İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a, deplasmanda Şükrü Saraçoğlu havası tattırdığında…

Elindeki hesap makinesiyle, sabahtan akşama dek emeklilik gününü hesaplayan bir diğeri, emeklilik gününün üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, ısrarla kuru koltuğa yapışıp kalkmadığında… Ve vatandaş, mahallenin delisi gibi, yığınla kağıtla oraya buraya koşturduğunda…

Anlarsınız ki; bilmem kaç milyon Spartalı’nın tek hedefi vardır: Akşam servisi…

***

Küçüçük ve havasız odalarda müebbet hapis yemiş olanlara üzülsem de; elimde değil… Ne zaman hafta içi, akşam saatlerinde, bir devlet dairesinin önünden geçsem içim ürperir… Pusar, başımı dizlerimin arasına alır, “uğultu” dinene kadar kuytu bir köşede saklanırım!

Bilmem kaç milyon Spartalı’nın tek hedefi vardır: Akşam servisi…

Kimsenin önüne geçemediği bu “hedef”, ağır aksak işleyen ülkemin “hazin” kaderidir… Ve annelerin, evin kapısından uğurlarken çocukları; “aman evladım kendine mukayyet ol” diye işaret ettiği tehlike, işte bu “an"a dair yaşanan korkudandır…

Mayıs 2012