Hans Stephan Santesson, James Churchward’ın “Batık Kıta Mu Uygarlığı” adlı 4 ciltlik eserini bir kitapta topladı. “Ruh ve Madde" Yayınlarından Türkçesi çıktı… Bu kitapta bir bölüm Uygurlarla ilgili… O dönemde Türklerin Uygur adıyla adlandırıldığını belirtip bu kitaptan özet bilgiler verelim.
Uygur İmparatorluğu Doğu’da Pasifik Okyanusuna Batı’da bugün Moskova’nın bulunduğu yere kadar uzanıyordu. Orta Avrupa’da dağınık halde bulunan ve Atlantik’e kadar uzanan yerleşme yerleri de vardı. Kuzey Güney hudutları bugünkü İran’ın, Hind’in ve Kuzey Vietnam’ın kuzeyini aşıyordu.
Uygurların tarihi bir bakıma ari ırkının tarihidir. (Ari ırkının gerçekte Türk ırkının adı olduğunu ve kimi batılıların bu adı çaldıklarını belirtelim. NKZ) Zira halis ve hakiki ariler Uygurlardan gelirler.
Uygurlar Orta Amerika’da 3. devirde zincir halinde yerleşme yerleri kurdular.
Doğuda bütün efsaneler şunu anlatırlar: Vaktiyle Orta Asya ve Himalayalar bölgesi düz ve ormanlarla kaplıydı. İşlenmiş bereketli toprakları, göl ve nehirleri, köy ve şehirleri birbirine bağlayan fevkalade güzel döşenmiş yolları vardı. Şehirler güzel inşa edilmişti. Halk için kurumlar, ihtişamlı güzel evler ve yöneticilerin sarayları vardı.
Bugün bu topraklar çöldür. Kara Kota harabelerine ulaşmadan önce kum, çakıl ve kayaların arasından geçerek 20 metre derine inmek gerekir. Ama Gobi Çölünde su tamamen derinlere inmemiştir. Kayalarla kaplıdır. Hala ırmakların, kanalların ve felaketten evvel mevcut olan göllerin yatakları fark edilir.
Santesson’un J.C’den alıntıları uzar gider. Ama bu kadarı bize yeter. Anlatmaya çalıştığımız büyük tarihi gerçeği bir kere daha hatırlatalım:
Adına ister Uygurlar denilsin isterse bugün yaygın olan adı kullanarak Türkler diyelim. Uygurluk veya uygarlık dediğimiz insanlığın o ilk büyük devrimini gerçekleştirenler bizim atalarımızdır.
Atalarımız Ortalık Asya’da veya Turan’da veya bugünkü adıyla Ulu Türkistan’da tarımı, hayvan yetiştiriciliğini, ata binmeyi ve demiri eritip ondan gereçler yapmayı buldular.
Köyler, şehirler kurdular. Devlet oldular. Kavim oldular. Uygarlığı uygar olmayan dünyanın öteki bölgelerine taşıdılar. Onları da teşkilatlandırıp, yetiştirip, uygarlaştırıp, devletleştirip kavimler haline dönüştürdüler. Gittikleri yerde çoğunlukta olan halklar içinde eriyip gittiler. Ama bütün kavimlere kendilerinden bir şeyler katarak…
Kimileri benim bu yazılarımı Türklüğümle övünmek için yazdığımı sanıyorlar. Hayır, gerçek bu değil…
Türk ırkını inkar edenlere veya Türk Milletinin değerini anlamayanlara cevap veriyor da değilim.
Benim derdim, kendisini Türk sayanlarla… Onlara diyorum ki: Tarım Uygarlığını ortaya çıkaran atalarınız dünyaya hükmettiler. Ama Sanayi Devrimini yapan İngilizler dünyaya hükmetme işini devraldılar. Şimdi ise Bilgi Devrimini yapan Amerikalılarda sıra…
Türkler adil bir yönetim ve insani değerler için görev yaptılar. İngilizlerin ve Amerikalıların ve onlara özenen ülkelerin amacı ise sömürmek… Kaynaklara el koyup ülkeleri pazar haline dönüştürmek. Öyleyse Türk, yeniden uygarlık bayrağını eline almalı ve dünyaya insani değerler doğrultusunda yön vermelidir.
Bunun yolu Türklüğün en derinliklerinden güç alıp Bilgi Çağının uç noktalarında buluşçu ve üretici hale gelmekten geçer.
Bu mümkün mü?
Evet mümkün…
Yeter ki sen iste ve kararlı ol…