Doğup büyüdüğüm şehri ilk defa bu kadar kararlı gördüm…

Gözlerim ve yüreğim buğulanmıştı…
Anlayacağınız, çok mutlu olmuştum…

Hele “düşünsenize Bayburt’ta Fen Lisesi bile var” ya; işte o okulda kurulan sandıklardan çıkan oyların tasnifi yapıldıkça, zevkten dört köşe olmuştum…

Daha ötesi, gururluydum!

***

Mutluluğum, henüz sandıklar açılmaya başlarken depreşmişti…

Sayılan oylar; 10 yıllık “destan” ve “başarı”yı çekemeyen her faniye kör kurşun gibi saplanıyordu!

Şehrimden iktidar partisine çıkan her oy “gururlu” bir kurşun gibi, iflah olmaz “utanmaz"ların üzerine üzerine gidiyordu ve "ben" anlamıştım, devrilmeyecektim!

Şaka değildi üstelik; Kop savunması gibi, 21 Şubat gibi, İstiklal mücadelesi gibi bir şeydi bu; “kazanmıştık artık” ve gözlerimi huzurla kapatabilecektim!

***

O huzurla uyumuşum…

***

Rüyamda; korkunç bir “kabus” gördüm:
-Yok, Hacı Ali Başkan değil!-

Güya benim şehrim; sözde “10 yıllık ötelenmenin ve örselenmenin”,
-töbe töbe- terbiyesiz bir iftira olan “seçilmişlere ait beceriksizliğin” cezasını kesiyordu!

Telefon çalıyordu ve telefonda ki ses, “inanılır gibi değil, bu tam bir felaket; beş sıfır, bilemedin dört bir” diye kötü haberi veriyordu!

“Peki ya Konursu, Akşar; olmadı Çayıryolu… Ne bileyim Beşpınar? Beş dört (5-4) bile değil mi?” diye soruyor; terliyor, daralıyor, vekilimi düşünüyordum…

Derken, “Başbakan Erdoğan” beliriyordu uzakta…

“Sayın Başbakanım ama siz de bizi…” diye söze başlıyordum ki; boy ortalaması 1.50’yi geçmeyen bir kalabalık, -ki bunlar bizimkilerdi- “uzun adam, uzun adam” diye düzeltiyordu beni!

Belli ki, başbakanımın işi başından aşkın; bize ayıracak vakti yok ve hemen diyeceğini deyip uzaklaşacaktı…

Tedirgindim…

Başbakan; kim bilir belki de, bu olan biten ve 1.50'lik boyumuzu aşan şeyler arasında Bayburt’a kızgın olmakta haklıydı… Kendisine bir çok konuda hak verebilirdim ama tedirginliğimin nedeni başkaydı!

Benim vekilim "olan biteni" nasıl açıklayacaktı?
-Kesinlikle kendisini yalnız bırakamazdım!-

Üstüne üstlük Gümüşhane demiryolu ödülünü taçlandırmış, Giresun mudur nedir “kıytırıktan bir yer işte” aklınca başbakanıma ceza kesmiş, akıllarınca “dosta düşmana” mesaj vermişti!

Tam “vekilimin suçu yok, zıvanadan çıkan biziz, şu şu sebepten dolayı kızgınız size” diye bağıracak ve “vekilimi” koruyacaktım ki…

İşte, tam “o” an “şehrim” gibi kabustan uyanmış, “heyyy, ben de varım burada” demekten vazgeçmiş, elimde sevimli ve çok tatlı bir “pişmanlıkla” uyanmıştım!

Hamd olsun…

***

Her neyse, saçma sapan rüyalara ayıracak vaktimiz yok!

Şimdi, "hizmet" zamanı…

Aydıntepe’ye kadar gideceğiz, Bayburt kadar müstesna ve ıssız “yeraltı şehri” dahil, inlerine kadar gireceğiz…



Meraklısına Not:
Yazıyı "Tren, öpsün seni Zeki Müren!" başlığı eşliğinde tekrar okuyabilirsiniz!