Millet olarak yüksek bir katılım ile genel seçimleri geride bırakmış bulunuyoruz. Bu sonuçlara göre seçmenler her partiye önemli mesajlar vermişlerdir. Seçim sonuçlarını doğru anlayabilmek için seçmenin tercihini etkileyen unsurları iyi kavramak gerekir. Partilerin kendilerini nasıl tanımladıklarını, daha önce ne yapıp ne yapmadıkları gibi etkenler sonuçları şüphesiz ki etkilemiştir. Bunların yanında partilerin seçmenin karşısına ne ile çıktıkları da oldukça önemlidir. Şüphesiz ki her parti sonuçları kendi açısından değerlendirecektir. Umut ediyorum ki sonuçların verdiği mesajlar doğru anlaşılmış olur.
Seçim sonuçlarını karşımıza söyle bir tablo çıkarıştır. On üç yıldır tek başına iktidar olan Ak Parti oy kaybederek tek başına iktidar olma şansını kaybetmiş ancak seçimden önemli bir farkla birinci parti olarak çıkmıştır. CHP az miktarda oy kaybetse de oylarını muhafaza etmiştir. Kendisini Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olarak tanımlayan bunun yanında Türkiye partisi olma iddiasını da sürdüren ve seçimlere ilk defa parti olarak katılan HDP, yüzde on seçim barajını aşarak mecliste yerini almıştır. Genel değerlendirmelere göre HDP’nin yükselişi karşıda MHP’de oylarını artırmıştır. Meclisin bu dağılımına göre de tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu sağlayan parti çıkamamıştır.
Buraya kadar olan kısım bugün karşı karşıya olduğumuz durumdur. Söz konusu tablo ülkemiz için bir kayıp mı yoksa kazanç mı olmuştur bunu bugünden anlamak çok zor. Bunun ayrı bir tartışma konusu olduğu kadar sonuçlarını da ancak zaman geçtikten sonra anlayabiliriz. Mevcut sonuçlar şüphesiz ki bizlere önemli çıkarımlar sunacaktır. Bunun yanında bazı tehdit ve fırsatları da görebilmemizi sağlayacaktır. Bütün bunlar bir tarafa büyük ülke olmanın gereği olan mevcut şartlarda neler yapılabilir veya ne yapmak gerekir bunları ele almak zannedersem en doğrusu olacaktır.
Bugün genç nüfus oranının yüksek olduğu ülkelerden birisi olan Türkiye, yaklaşık yetmiş yedi milyon nüfusa sahip bir ülkedir. Bunun yanında kişi başına düşen milli gelirde on bin dolarlar düzeyindedir. Sadece bu iki veriden hareket etsek bile ülkemizin kaybedecek bir gününün dahi olmadığını anlamak hiçte zor değildir. Kaybedecek vaktimiz olmadığına göre her sonuçtan ülkece kazançlı çıkmanın yollarını aramalıyız hatta bulmalıyız.
Millet iradesinin üstünde bir iradenin olmadığı gibi millet iradesinin hiçbir vesayeti de kabul etmeyeceğini herkes kabul etmiştir ve etmelidir. Bunun yanında siyasetinde millet iradesini olağanın dışında fazlaca test etmesi de zannediyorum ki pek hoş karşılanacak bir durum değildir. O halde ülkece kısır tartışmalardan uzaklaşarak mevcut sonuçlara göre sürdürülebilir bir hükümet seçeneğini konuşmamız gerekmektedir. Bunun başlıca yolu da partilerin “kırmızıçizgilerinin” millet iradesinin sınırlarını aşmamasıdır.
Mevcut sonuçlara göre birçok hükümet alternatifi ile karşı karşıyayız. Bu hükümet alternatifleri her ne olursa olsun bugün meclisteki bütün partilerin nihayete erdirmeleri gereken üç temel sorun vardır. Bu sorunların çözümünden ister hükümet ortağı olsunlar ister muhalefette kalsınlar bütün partiler sorumludur. Yüzde doksan beş temsil kabiliyetine sahip bu meclis anayasa değişikliğini ve çözüm sürecini mutlak surette, mikroekonomide yaşanan sorunları da olabildiği ölçüde çözüme kavuşturmak zorundadır. Bunu zorunlu kılan en önemli göstergede seçim sonuçlarının bizatihi kendisidir. Gerek bölgemizde yaşanan gelişmeleri gerekse küresel ölçekteki tüm gelişmeleri doğru okuyup anlayarak bahsettiğim üç temel sorunu çözüme kovuşturmak bu meclisin görevidir. İşte bu üç temel sorunu çözüme kavuşturabilmek ülkemiz için bir fırsattır. Eğer milletin önüne (seçimlerin tekrarlanması haricinde) yeniden sandık konacaksa biri referandum olmak üzere iki sandık konmalıdır. Kazananın milletin ve ülkemizin olabilmesi için bütün partilerin yapıcı olması ve sorumluluk üstlenici alması gerekmektedir.
Seçim sonuçlarını karşımıza söyle bir tablo çıkarıştır. On üç yıldır tek başına iktidar olan Ak Parti oy kaybederek tek başına iktidar olma şansını kaybetmiş ancak seçimden önemli bir farkla birinci parti olarak çıkmıştır. CHP az miktarda oy kaybetse de oylarını muhafaza etmiştir. Kendisini Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olarak tanımlayan bunun yanında Türkiye partisi olma iddiasını da sürdüren ve seçimlere ilk defa parti olarak katılan HDP, yüzde on seçim barajını aşarak mecliste yerini almıştır. Genel değerlendirmelere göre HDP’nin yükselişi karşıda MHP’de oylarını artırmıştır. Meclisin bu dağılımına göre de tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu sağlayan parti çıkamamıştır.
Buraya kadar olan kısım bugün karşı karşıya olduğumuz durumdur. Söz konusu tablo ülkemiz için bir kayıp mı yoksa kazanç mı olmuştur bunu bugünden anlamak çok zor. Bunun ayrı bir tartışma konusu olduğu kadar sonuçlarını da ancak zaman geçtikten sonra anlayabiliriz. Mevcut sonuçlar şüphesiz ki bizlere önemli çıkarımlar sunacaktır. Bunun yanında bazı tehdit ve fırsatları da görebilmemizi sağlayacaktır. Bütün bunlar bir tarafa büyük ülke olmanın gereği olan mevcut şartlarda neler yapılabilir veya ne yapmak gerekir bunları ele almak zannedersem en doğrusu olacaktır.
Bugün genç nüfus oranının yüksek olduğu ülkelerden birisi olan Türkiye, yaklaşık yetmiş yedi milyon nüfusa sahip bir ülkedir. Bunun yanında kişi başına düşen milli gelirde on bin dolarlar düzeyindedir. Sadece bu iki veriden hareket etsek bile ülkemizin kaybedecek bir gününün dahi olmadığını anlamak hiçte zor değildir. Kaybedecek vaktimiz olmadığına göre her sonuçtan ülkece kazançlı çıkmanın yollarını aramalıyız hatta bulmalıyız.
Millet iradesinin üstünde bir iradenin olmadığı gibi millet iradesinin hiçbir vesayeti de kabul etmeyeceğini herkes kabul etmiştir ve etmelidir. Bunun yanında siyasetinde millet iradesini olağanın dışında fazlaca test etmesi de zannediyorum ki pek hoş karşılanacak bir durum değildir. O halde ülkece kısır tartışmalardan uzaklaşarak mevcut sonuçlara göre sürdürülebilir bir hükümet seçeneğini konuşmamız gerekmektedir. Bunun başlıca yolu da partilerin “kırmızıçizgilerinin” millet iradesinin sınırlarını aşmamasıdır.
Mevcut sonuçlara göre birçok hükümet alternatifi ile karşı karşıyayız. Bu hükümet alternatifleri her ne olursa olsun bugün meclisteki bütün partilerin nihayete erdirmeleri gereken üç temel sorun vardır. Bu sorunların çözümünden ister hükümet ortağı olsunlar ister muhalefette kalsınlar bütün partiler sorumludur. Yüzde doksan beş temsil kabiliyetine sahip bu meclis anayasa değişikliğini ve çözüm sürecini mutlak surette, mikroekonomide yaşanan sorunları da olabildiği ölçüde çözüme kavuşturmak zorundadır. Bunu zorunlu kılan en önemli göstergede seçim sonuçlarının bizatihi kendisidir. Gerek bölgemizde yaşanan gelişmeleri gerekse küresel ölçekteki tüm gelişmeleri doğru okuyup anlayarak bahsettiğim üç temel sorunu çözüme kovuşturmak bu meclisin görevidir. İşte bu üç temel sorunu çözüme kavuşturabilmek ülkemiz için bir fırsattır. Eğer milletin önüne (seçimlerin tekrarlanması haricinde) yeniden sandık konacaksa biri referandum olmak üzere iki sandık konmalıdır. Kazananın milletin ve ülkemizin olabilmesi için bütün partilerin yapıcı olması ve sorumluluk üstlenici alması gerekmektedir.