Defterdar Sarı Mehmet Paşa XVIII’nci yüzyıldan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun gerilemesi konusuna çok derinden ilgi gösteren ve zamanın şartlarını yetkiyle tasvir ederek reform fikirleri ileri süren az bulunur devlet adamlarından biridir.

Onun “Devlet Adamlarına Öğütler” adıyla Kültür Bakanlığınca yayınlanan eserinden günümüz olaylarıyla ilgili bir bölümü ilginize sunuyorum:

Bütün kötü adetlerin ve zulümlerin başı ve başlangıcı ve türlü kötülük ve karışıklıkların kökü ve kaynağı; “felaketlerin büyüğü rüşvet” dedikleri fesat madenidir ki İslam topluluğu için bundan ziyade bela ve din ile devleti kökünden yıkıcı başka kötülük yoktur.

Çünkü rüşvet kişinin dinini ve devletini yıkar. Bir iş ki hiçbir yararı yok ve belki zararı sürgit ve bulaşıcı iken hem dünyada herkese maskara olmak ve hem ahirette acı azaplara çarpılmak akıllıların karı mıdır?

Peygamberimiz “rüşvet verene de rüşvet yiyene de Allah lanet etti” buyurdular.

KIT’A:

Ekseri zulmün irtişadandır
Yir komaz adl ile bir işe dahi
Le’an Allahü dedi Peygamber
Can-ı raşiye mürteşiye dahi.

Bir devlet hizmeti rüşvetle verilmek lazım gelirse bu yol Allah göstermesin o kimse devlet tarafından çeşitli zulümler yapmaya yetkilendirilmiş olmak yüzünden fakir ahaliye zulüm ve yolsuzluklar yaparak fakirler üzerine ateşler salıp halkı perişan ve mamur mülkü harap ve viran eyler.

Adaletli bir vezirin bir başka iyi hali olmasa da rüşvetten perhizi yetişir ve bu büyük iyilik herkese yaralı bir dünya değer büyük sevaptır.

Allah korusun kanuna göre yapılması lazım gelen işleri rüşvet ile geri bırakıp yasaya aykırı kötü bir işi işleme kadar büyük bir günah yoktur. Ve devlet sahiplerine rüşvet hastalığı gibi ilacı müşkil belki ilacı yok bir devasız hastalık yoktur. İyi düşünüp bundan son derece perhiz etmek ve çekinmek lazımdır.

Sarı Mehmet Paşa daha başka açıklamalar da yapıyor. Ancak konunun devamını biz tamamlamalıyız.

Rüşvet, en büyük beladır. Toplumları kökünden sarsar. Kötülüğü yaygınlaştırır. Ama bir de bu işi yapanların kendilerini topluma dindar olarak gösterdiklerini ve hatta dinin temsilcisi olduklarını düşünürsek felaket daha da büyük olur. Rüşvetçiler ne kadar yüksek makamda otururlarsa o ölçüde ve ne kadar çok insan tarafından iyi görülüyorlarsa o boyutta büyük bir zarar meydana gelir. Onlara kayıtsız şartsız inananlar için artık rüşvet suç, ayıp, günah olmaktan çıkmıştır. Onlara inanmayıp ta onları dinin temsilcisi gibi gören dürüst tabiatlı insanlar için artık o dinin bir değeri kalmamış olur.

Bugünlerde ülkemizde olan bitenleri bir de bu gözle düşünmek ve önlem almak gerekiyor. Önlem almanın yolu ise doğruluğu esas alan İslam’ı insanlarımıza dosdoğru anlatmaktır. Elbette anlatacak olanların da dosdoğru olmaları gerekir.