Bugünlerde RTE İslam Şurasında siyasetin uçlarında gezen bir konuşma yaptı. Gündeme Osmanlıcayı attı. İster istemez tartışmaya katıldık.
Osmanlıca dedikleri yazı ise onun öğrenilmesi bir insanın bir gününü alır. Sonrası okuyarak geliştirilir. Ben lisedeyken öyle yaptım. Daha çok Türkçenin Türkçeleşmesinden sonra yazılan kitapları okudum.
Yok sözü edilen 17. Yüzyıldan başlayarak oluşan karmakarışık dil ise, onu ancak uzmanlar öğrenebilirler. Zaten onlardan başkasının öğrenmesine gerekte yoktur. Yine de meraklısı öğrensin diye liselere, seçimlik ders olarak konulmasını 1990 yılında Kültür Bakanı olduğum da teklif etmiştim. Ama zorunlu yapmak, zulümden başka bir şey değildir.
Okumaya değer kitaplar bugünkü dile ve bugünkü harflerle yayınlanıyor. Sözgelimi onlardan biri olan Katip Çelebi’nin “Mizanül Hak” adlı kitabı mutlaka okunmalı… Osmanlının niye çöktüğünün apaçık açıklaması bu kitapta.
Osmanlıya aşkla bağlı olmakta yanlış, tümden karşı olmakta… Ama Osmanlıcanın savunulacak hiçbir yanı yoktur. Bugünkü sapma yani dilimizi olur olmaz Fransızca, İngilizce sözlerle doldurmak ne kadar yanlış idi ise; o zaman da Türkçesi olan sözler yerine Arapça, Farsça sözler ve yetmemiş gibi tamlamalarla doldurmakta o kadar yanlıştır.
Osmanlıca, Osmanlıda yaşayan halkların ve en başta Türklerin bildiği bir dil değildi. Okuma yazma oranı hiçbir hesaplamaya göre %10 geçmeyen bir halklar topluluğundan söz ediyoruz. Yazıya gelince ne kadar değiştirilse de Arap harfleri Türkçenin seslerini karşılamaktan çok uzaklardaydı. Bu durum Türkçenin bozulmasının sebeplerinden birisidir.
Osmanlıca, Türkçe midir?
Evet, temelinde Türkçedir. Ama bozuk bir Türkçedir. 17. Asırda başlayan bozulma sürüp gitseydi ortaya yeni bir Kürtçe çıkardı. Bugün Türkiye’de konuşulan Kırmançca ve Zazaca lehçelerinde kullanılan Türkçe oranı ne ise Osmanlıda da o kadardı.
Osmanlının son dönem şairlerinden Tevfik Fikret’in Abdülhamit’i öven bir şiirinden vereceğimiz örnek durumun özetidir: “Dehri sîrâbı-füyüzat eyledi/Hazreti Abdülhamit Hânı celil/Şehriyârı âlem-ârâ olmuş dahil/İktidar u ulviyetiyle bî-misal/İzzet ü ulviyetiyle bî-mesîl” şiir böyle devam edip gidiyor, ne anladınız?
Bir de Tevfik Fikret’ten Türkçeleştirme akımından sonra bir örnek verelim: “Vaktiyle büyük bir devenin büyük bir başı varmış/Başsız deve olmaz ya, masal neyse bütün gün/Yaz kış bu beyinsiz bu çürük baş/Çöl, kır, tepe, dağ, taş” evet bu şiir de böyle devam ediyor.
Bırakın Osmanlıca dediğiniz sapmayı öğretmeyi. Gerekiyorsa, gerekene Arapça öğretin. Hiç olmazsa bugün de işe yarar. Bilhassa imamlarınıza öğretin de namazda söyledikleri sözlerin anlamını bilsinler ve namazda okuyacakları ayetlere de doğru karar versinler.
Gerçekte öyle liselerde falan Osmanlıcayı öğrenmek mümkün değildir. Bu işin uzmanlarını yetiştirmek gerekirse de; o uzun ve yoğun çabaları gerektirir.
Siz liselerde İngilizce öğretebiliyor musunuz ki, Osmanlıca öğretebilesiniz!
Ne demiştiniz “mezar taşlarını okumak için” mi? lütfen gülünç olmayın. Bu ülkede kaç kişinin dedesinin, ninesinin Osmanlıca yazılmış mezar taşı vardır. Söz gelimi Cumhurbaşkanının dedelerinin ve ninelerinin mezar taşları var mıdır? Varsa onlarda Osmanlıca yazılar bulunur mu?