Dillerden hiç düşürülmeyen “estetik ve görsel” açıdan mükemmel bir Bayburt’ta, sırıklı/sırıksız uzun atlama ve engelli koşuda olimpiyatlara hazırlanarak yaşamaktan mutlu olduğunu düşündüğüm dostlarımı anarak başlamak istiyorum sözlerime.
Dillerden hiç düşürülmeyen “estetik ve görsel” açıdan mükemmel bir Bayburt’ta, sırıklı/sırıksız uzun atlama ve engelli koşuda olimpiyatlara hazırlanarak yaşamaktan mutlu olduğunu düşündüğüm dostlarımı anarak başlamak istiyorum sözlerime.
Herhangi bir sokağın başına geçip
“mükemmel estetiği” seyrederken;
-zıp zıp-
ayaklarının altında yay varmış gibi,
olur olmaz yerde zıplaya zıplaya yürüyen insanların,
görsel ahengi bozduğunu gördüğünüzde,
sakın kızmayın Sayın Başkan!
Misal şu havada çift takla atarken,
aynı anda çift pileli pantolona yama atan,
başarılı esnafın adı Terzi Hasan!
‘Dıngala poççuk’ denilen artistik hareketin ardından,
çayları devirmeden dağıtmak için direnen,
diğer kıvrak esnaf ise kahveci Mustafa!
Ne olursunuz kızmayın!
Gördükleriniz “Hodri Şen”dir!
Hodri Şen, Sayın Başkan!
***
Aday olduğunuz son dakika açıklandığı an,
tıpkı şahsınız gibi bizlerde “Hodri Hayret” içerisine düşmüştük!
Siz de takdir edersiniz ki,
bir şehir için 4 yıl içinde ikinci bir “Hodri Hayret”,
üstesinden pek kolay gelinecek bir durum değildi!..
Yine de “Hodri Hurafe”lere kulak asmayıp,
“Hodri Hayret”e takılıp kalmadığımızı en iyi sizin bilmeniz gerekir.
Temizlik işleri, mezbahane gibi ayıpların üzerini kapattığınız gün;
köprü yenileme, içme suyu, hayvan pazarı gibi gayretlerinizi gösterdiğiniz gün,
şimdi hakkımızı yemeyin bizler de “Hodri Alkış”tık.
Kaçak kat yıkar gibi,
oto park kurar gibi,
ağaçlandırma yapar gibi,
çöpü poşetle toplar gibi,
Çoruh havzasında ıslah yapar gibi,
taş kemerli köprüler kurar gibi yaptığınız günlerde de “Hodri Alkış”tık…
Hatta, “acımasızca eleştirin”,
“eleştiriler bizi doğruya götürecektir” dediğiniz gün,
ne yalan söyleyelim içimize kurt düşürmüş,
en başa dönüp düşündürmüştünüz…
Bu Başkan, “Hodri Hayret” değil miydi yoksa!
***
Hodri Heyhat!
Esnafı yüzünü yıkamadan evinden uğurladığınız,
evde anaların elini kolunu bağlayıp, çaresiz bıraktığınız,
cemaati bir abdestle 5 vakte mecbur bıraktığınız,
bilmem kaç yıldan sonra bitirilen “su şebekesi”,
“Hodri Başarı” değil, “Hodri Özür” olmalıydı!...
Vaat edilen HES’in yerine,
üvey HES’in sadece kağıt üzerindeki imzasını sunarken dahi,
olmadık hesabı, olmadık vaade ve olmadık kitaba uydurmaya çalışmanın
adı ise olsa olsa , “Hodri Pes” olmalıydı!
Başta HES olmak üzere enerji üretimi konusunda bilgi sahibi olmadığınıza artık eminim! Hakeza, çevrenizde biliyorum diyenlerinde! ‘Bana sormadan benim projemi yalan yanlış yazmışsınız’ diyorsunuz ama proje sizin olmadığı gibi sorduklarımıza da cevap vermiyorsunuz! ‘Politikaya yeni atılanlar için mutlaka ezberlenmesi gereken özdeyişler’ kitabından ezberleyemediğiniz ‘o’ muhteşem sözler, sorularımızın cevabı değildi!
Bu arada; dile getirdiğiniz tarih aralığı gerçekleşirse bundan mutluluk duyacağımı tekrar belirtmek isterim. O gün şahsınızı tebrik edip, işaret ettiğim 2020‘den dolayı özür dileyeceğim. Bu arada zaman acımazsızca geçerken sizleri tutarlılığa davet ediyorum. 3 ay öncesine kadar yıl bitmeden inşaata başlayacağız diye beyanat verip, 3 ay sonra hala lisans alımının 2-3 ay içerisinde gerçekleşeceğini söylemeyin lütfen! Ayıptır söylemesi, beğenmediğiniz -yıl 2020, para ancak kasada- hesabıma göre lisans alımı bu ay gerçekleşiyor! Anlayacağınız bu da Hodri Hesap! (28 Ağustos 2010 / Bayburt Postası / Gençosman HES’te geri sayım başladı)
Gerek çok öncesinden, gerekse “birinci Hodri Hayret” döneminden kalma; ne de olsa bilinmez sanılanın, zamanı geldiğinde bilineceğini ve “Hodri Gerçek”in bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olduğunu hatırlatmak istiyorum!
HES projesine dair yazdıklarımın ardından daha iyi anladım ki, ‘elimi omzuna koydum dostça, meğer yarası ordaymış!”
Kasım / 2010
Bu muhteşem haberden habersiz olduğum günlerden biriydi…
Ben sadece Başkan olduğunu bildiğim ama meslektaş olduğunu bilmediğim Başkanın kapısını çalıp, “Basın Müzesi” oluşturma teklifinde bulunduğum gün, bilsem ki karşımdaki aynı zamanda meslektaşım, eminim aşağıdaki diyalog yaşanmayacaktı!
(1 yıl kadar önce… Başkanlık makamı kalabalık… Herkesin bir isteği, bir derdi olduğu gibi, tabi ki benim de vardı. Zannedersem bir resmi makamdan ilk defa “özel” bir isteğim olacaktı… Bu nedenle heyecanlıydım. Kalabalığın sözünü balla kesip, lafa girdim!)
-Sayın Başkan, biliyorsunuz Bayburt Postası 60 yıla merdiven dayadı… Matbaamızda neredeyse Gutenberg çağına (!) eşdeğer makineler mevcut. Bu tarz makineleri yarın bir Basın Müzesi oluşturmak istesek bir daha bulamayız. Her biri çalışır vaziyette. Çağın çok gerisinde kaldığı için işimize yaramıyor olsalar da, bizler için çok önemliler. Hurdaya versek, kapıya atsak canımız yanacak. İçinde yaşı 150’ye yakın sallama bir makine, kollu bir diğer makine, yine benzer yaşlarda Alman Frankenthal bir baskı makinesi, bıçak, zımba, tel zımba, çember, kumpas, tekne, yüzlerce hurufat/çizgi/antelin, binlerce kurşun harf ve kasası mevcut… Hepsini herhangi bir karşılık beklemeksizin Bayburt’ta oluşturabileceğimiz bir Basın Müzesine bağışlamak istiyoruz.
-Basın Müzesi mi?
-Evet, Basın Müzesi… Artık neredeyse 30-40 yıllık basın geçmişi olan illerde dahi bu tarz müzeler mevcut. Bilgisayar çağına mahkum olan insanlarımız ve öğrencilerimiz için yazının ve de matbaanın nereden nereye geldiğini gösterecek bir Basın Müzesi… Ve bu Basın Müzesi Bayburt’ta basının ne kadar köklü bir kurum olduğunu da ortaya koyacaktır.
-Tamam güzel de, bizim öyle uygun bir depomuz yok ki, o makineyi nereye koyacağız?
-Sayın Başkan, makineleri bir yere koymanız için değil, bir değişim ve gelişimi sergilemeniz, teşhir etmeniz, yaşayan bir müze oluşturmanız için vermek istiyoruz. Teşhir, yani sergileme projesini de üstlenmek niyetindeyiz. Amaç bir yere koymak olsa, zaten şu an hepsi yerlerinden gayet memnunlar.
(Bir gazeteci için görev yaptığı şehrin başkanıyla aynı meslekten olmasından daha öte mutluluk ne olabilir ki! Başkanım aynı zamanda meslektaşım, anlattıklarımı anlamış ve heyecanlanmış olacak ki, hemen telefona sarılıp, yardımcılarından birini aradı… O an, telefonun diğer ucunda her kim varsa, o da duyduklarından hodri hayrete kapılıp, heyecandan bayılacak diye korkmuştum!)
-Kürşat Beyle oturuyoruz, kendisi bize bir makine hediye etmek istiyor, koyacak depomuz var mı?
-Sayın Başkan, bir hayli meşgulsünüz, en iyisi başka zaman uğrayayım, bu depo işini uzun uzun konuşalım!