Goruğ’dan bahsetmeden olmuyor. Çünkü Saray Bahçesi’nden sonra ikinci adresimiz Goruğ’du. Yaz gelir gelmez, Çoruğ’un suları ısındı mı iş tamam. Öğlen sıcağı basar basmaz, çocuklar ve gençler doğru çimmiye… Ya taş köprünün altında “yan göze, orta göze” dediğimiz kendiliğinden derinleşen tarafta çimer veya Bent Köprüsü altında çimilirdi. En iyisi mi? Tabi ki Millet Bahçesi yanında ki Goruğ’tur.

Mustafa AhıskalıoğluGoruğ’dan bahsetmeden olmuyor. Çünkü Saray Bahçesi’nden sonra ikinci adresimiz Goruğ’du. Yaz gelir gelmez, Çoruğ’un suları ısındı mı iş tamam. Öğlen sıcağı basar basmaz, çocuklar ve gençler doğru çimmiye… Ya taş köprünün altında “yan göze, orta göze” dediğimiz kendiliğinden derinleşen tarafta çimer veya Bent Köprüsü altında çimilirdi. En iyisi mi? Tabi ki Millet Bahçesi yanında ki Goruğ’tur.

O zaman sudan 20-30 metre mesafede kavak ağaçları vardı. Ağaçların dibinde soyunurduk. Suya girdin mi don balon gibi şişerdi!.. Herkesin donu uzundu. Bir fasıl çimdikten sonra kumlukta kumlanırdık.

Çeşitli şakalaşmalar oyunlarımız olurdu. Bizler küçük olduğumuz için büyüklerimiz bize çimmeyi yasak etmişti. Büyüklerimiz yanlarında götürürse ne ala, ama biz çocuklar kendi başımıza gitmişsek, büyükler sağı solu ararlar, sonra gelir bizi millet bahçasında bulurlardı.

Oradan mahalleye kadar dayak yesekte, bizi önleyemezdiler. Allahtan biraz daha büyürde, dayak yemekten kurtulduk. Rahat rahat çimmeye gider olurduk.

O zamanlar şimdiki sanayi çarşısının yeri mesire yeriydi. Belediye çayırı kavak ağaçlarıyla çevriliydi. Üst tarafında bağları sulamak için su arkı vardı. Bir de su gözesi bulunurdu. Haftada bir veya iki defa olmak üzere analar; çocukları, semaverleri ve yiyecekleriyle buraya gelir piknik yapardı. Her ağacın dibinde bir veya birkaç aile semaverini yakmış, çaylarını demlemiş, “goruğ”un zevkini çıkarıyor olurdu.

14 – 15 yaşlarında yeni yeni saz çalmayı öğrenmiştim. Ben ve Yanık Durmuş sazlarımızla piknikçilerin konuğu olurduk. Önce oturak havası, daha sonra Bayburt barlarını çalardık. Gençlerde oynardı.

Goruğ müptelalılığı böyle sürüp gidiyordu.

Taki, Hafız Durgut Belediye Başkanı oluncaya dek. Hafız Durgut, daha önce tahsis edilmiş sanayi çarşısının yerini iptal edip, bu çarşıyı Goruğ’a tasis etti. Kavaklar da, çayır da gitti. Şimdiki sanayi sitesi kuruldu. Goruğ’muza yazık oldu. Oysa, o çayırda güreşler yapılırdı. Çayır biçildikden sonra sporcularımız antreman yaparlardı. Bayburt, Baybutlu orada yaşardı.

Büyükler anlatırdı, Goruğ neşesine yakın daha eskilerde ise Millet Bahçesi varmış. Burada da panayır kurulur, cirit oynanırmış.

Şimdi ne goruğ var, ne de Millet Bahçesi. Neyse ki, Çilçilin düzü dediğimiz yerde bir mesire yeri kurulmuş, bir nebze olsun Goruğ’a yapılan haksızlık telafi edilmiş.

Ah Goruğ, ah…