Kritik bir süreçten geçiyoruz.
Ankara'da bir şeyler şekilleniyor.
Neler olduğunu anlama adına iki önemli fırsatım oldu. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu Malatya'da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Bayburt'ta izleme fırsatım oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'la kısa bir görüşmemiz oldu ama Başbakan Davutoğlu ile Malatya dönüşü uçakta konuşma imkanımız oldu.
Başbakan'ı Malatya meydanında Cumhurbaşkanı'nı Bayburt'ta izledim, gözlemlerde bulundum.
Davutoğlu tabanda tutmuş. Millet Başbakan'ı benimsemiş. Bağrına basıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ise kitleler üzerinde ayrı bir etkisi var. Milletle Tayyip Bey aynı bir dil oluşmuş.
Bayburt meydanında bunu bir kez daha gördüm. İsmi anons edildiğinde, helikopteri havada görüldüğünde dahi insanlar coşuyor.
'Kale gibisin be usta'
Cumhurbaşkanı Bayburt'ta kürsüye çıkarken baktım karşıdaki tarihi Bayburt Kalesi'nde bir pankart dalgalanıyordu.
Merak ettim soruşturdum. SOCAR'ın Türkiye CEO'su Bayburtlu Kenan Yavuz yazdırmış. Tarihi kale ve tarihi duruş. Tayyip Bey'in duruşunu ve mücadelesini çok iyi özetleyen bir cümle.
Gelelim izlenimlere.
Bakkal dükkanı değil, TC devleti var
Kobani nedeniyle bu ülkeye reva görülenlerden dolayı hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan, PKK-HDP çizgisine karşı tepkililer. Ama aynı zamanda bir kararlılık söz konusu.
Hesap sorulması kararlılığı bu.
Cumhurbaşkanı her cümlesini, 'Hesap soracağız' diye bitirdi.
'Sizin karşınızda bakkal dükkanı değil TC devleti var'
'Türkiye Cumhuriyeti devleti üç beş sokak serserisine boyun eğecek bir devlet değil.'
Bu sözleri Erdoğan gibi biri söylüyorsa, arkası gelecek demektir.
'Şen olasın Erdoğan'
Cumhurbaşkanı ile ilgili izlenimlerime ara verip Başbakan Davutoğlu ile konuşmalarımıza geçmek istiyorum. Ama bir gözlemimi paylaşmama izin verin. Kısa görüşmemiz sırasında bir kez daha fark ettim.
Cumhurbaşkanlığı Erdoğan'a yaramış. Morali çok yüksek. Zaten Bayburtluları da, 'Şen olasın Bayburt' diye selamladı.
ABD Savunma Bakanı Hagel'in, Türkiye'den beklentilerini açıkladığı saatlerde ise Başbakan Davutoğlu ile birlikte Malatya'da idim.
Dört Ankara Temsilcisi'ydik. Ankara'ya dönüşte Başbakan'la hem çözüm sürecini hem de Suriye'yi konuştuk. Hem sorularımıza aldığımız cevaplardan hem de Davutoğlu'nun çizdiği perspektiften, geleceğe ilişkin bir izlenim sahibi olduk.
Hükümetin çözüm süreci adına attığı adımlara ve Kobani'den gelen yüzbinlerce Kürt'e kucak açmasına, HDP ile Başbakan ve bakanlar düzeyinde yapılan görüşmelere rağmen HDP'nin tavrı, hükümet kanadında çok derin bir güvensizliğe yol açmış.
Başbakan, 'Samimiyetleri konusunda kuşkum çok arttı' dedi.
Başbakan ve Bakanlar, HDP'lilere yol haritasını paylaşmışlar.
Buna rağmen Selahattin Demirtaş savaş çağrısı yapıyor.
Öcalan kendi el yazısıyla gönderdiği mektupta diyalog kurulması talimatını verirken, KCK eş zamanlı olarak sokaklara çıkılmasını emrediyor. Bu durum İmralı-Kandil hattında bir bilek güreşi yaşandığı izlenimi veriyor.
Cemil Bayık, 'Barışa Öcalan, savaşa biz karar veririz' diyor Kanlı olayların fitilini ateşleyen gece, YPG-H'den, 'İşgalcilere karşı silah kullanmak meşrudur' twiti atılıyor.
Çözüm sürecinin geldiği aşamada hâlâ Türkiye Cumhuriyeti'ni işgalci olarak gören ve her an silaha sarılmaya hazır bir yapı mevcudiyetini koruyor.
Ankara'nın yeni yol haritası şekillendirilirken, Kobani öncesi ile Kobani sonrasının aynı olmayacağı sonucuna vardım.
Bu süreçte Kandil'in eski Kandil olduğu HDP'nin ise yüzündeki 'Türkiyelileşme' makyajının döküldüğü görüldü. Bu süreçte iyi sınav veren merkezlerden biri İmralı oldu. Çözüm sürecinin geleceği açısından Kandil karşısında İmralı'nın eli güçlenmeli mi...
Buraya nokta ve Suriye.
Başbakan'la çok geniş bir şekilde Suriye konusunu konuştuk.
Davutoğlu'na ilk olarak ABD Savunma Bakanı Hagel'in ılımlı muhalefetin eğitilmesi konusunu sorduk. Doğrusu Başbakan'ın bunu reddetmesine hazırlıklıydık. Tam tersine Türkiye'nin başından beri bunu savunduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ziyaretinde Eğit-Donat kapsamında gündeme getirmişti bunu. Koalisyon ülkeleri havadan vururken, karadan Suriyelilerin bu mücadeleyi yürütmesinin daha sağlıklı olacağı kanaatinde Davutoğlu.
Peki Türkiye'nin Kobani'ye girmesi. Yani şu Kılıçdaroğlu formülü. Kobani'ye girmemiz durumunda üç unsurla karşı karşıya geleceğimiz düşüncesinde Başbakan.
1-IŞİD,
2-PYD
3-Esed rejimi.
Saddam Hüseyin'i İran'a saldırttılar. 1 ay içinde Tahran'da olacaktı Irak lideri. Tam 8 yıl süren savaş sonunda iki ülke de tükenmişti. Kuveyt ise kolay bir lokmaydı Saddam için. ABD teşvik etti. 24 saat içinde Kuveyt'i aldı Saddam. Sonuç?
ABD'nin, kara savaşını Türkiye'nin yürütmesi konusunda ısrarlı teklifleri olduğunu doğrulattık. Ama şunu da gördük. Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerde bu hafıza var ve canlılığını koruyor. Daha da ötesi tek yanlı savaşa girmenin ne tür felaketlere yol açacağını çok ama çok iyi biliyorlar. Hem de benden ve sizden daha fazla.
ABD, İncirlik'i kullanmak istiyor. Türkiye, insani yardım için kullanılabileceği görüşünde. Daha ötesi var mı? Yok diyemem. Ama önce ABD'nin elinin görülmesi lazım.
İncirlik, Esed pazarlığına karşı güçlü bir koz olabilir mi?
Biz İncirlik'i sorduk, Başbakan pek girmek istemedi. O dahi bir cevaptı.
(Yeni Şafak)