Nasrettin Hoca’nın, Bayburtspor maçını izleyen Ramis gibi bir talebesi varmış. Sözlerine küfür etmekle başlar sövmekle bitirirmiş. Hoca Efendi ne yapmışsa öğrencisini bu huyundan vazgeçirememiş. Azarlamaksa azarlamış, tokatlamaksa tokatlamış, falakaya yatırmaksa yatırmış; olmamış olmamış vesselam. Yine bir gün talebesinin sövdüğünü duyan Hoca onu yanına çağırır:
Nasrettin Hoca’nın, Bayburtspor maçını izleyen Ramis gibi bir talebesi varmış. Sözlerine küfür etmekle başlar sövmekle bitirirmiş. Hoca Efendi ne yapmışsa öğrencisini bu huyundan vazgeçirememiş. Azarlamaksa azarlamış, tokatlamaksa tokatlamış, falakaya yatırmaksa yatırmış; olmamış olmamış vesselam. Yine bir gün talebesinin sövdüğünü duyan Hoca onu yanına çağırır:
- Oğlum ben seninle ne yapacağım, ne yaptımsa üstüne almadın!
- Hocam bir daha sövmeyeceğim, diye size söz veriyorum. Biraz sonra verdiğim sözü unutup tekrar sövüyorum.
- Bak oğlum, şu baklayı al ağzına koy, söveceğin zaman dilin bu baklaya vurur sen de verdiğin sözü hatırlar sövmezsin.
- Hocanın bu tedbiri işe yarar, çocuk tam sövecekken dili baklaya değer ve sövmekten vazgeçer.
Bir gün Nasrettin Hoca bu talebesiyle birlikte Kırşehir’e gitmek üzere yola çıkar. Şehrin varoşlarına geldiklerinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar. Bu sırada bir evin penceresi açılır ve bir kadın Hocayla öğrencisine seslenir:
- Az bekler misiniz? der ve pencereyi kapatır
Bunu duyan Hoca talebesine:
- Gör işte bak ne kadar merhametli insanlar varmış. Islanmayalım diye bizi eve davet edecek. Biraz bekleyelim.
Fakat gel gör ki bu biraz bekleme uzar ve bir saati bulur. Tabii bizimkiler de adamakıllı ıslanmışlardır. Nihayet evin penceresi tekrar açılır ve aynı kadın:
- Gidebilirsiniz! Der.
Hoca:
- Eee be kızım o zaman bu yağmurun altında bizi niye beklettin.
- Tavuğu gulka yatırmıştım. Komşular dede ki, çıkacak civcivlerin başlarının pumpullu olmasını istiyorsan, koca kavuklu iki kişiyi yağmurun altında bekletmen lâzım. Ben de sizi onun için yağmurun altında beklettim.
Bu sözleri duyan Hoca, talebesine şöyle diyor:
- Oğlum, baklayı ağzından çıkar tam sırasıdır!
Şimdi, çok kıymetli arkadaşım Ramis; aşağıdaki satırları okurken kendini Bayburt spor maçındaymışsın gibi hissetmeni ve her ünlem işaretinin olduğu yerde baklayı ağzından çıkarmanı rica ediyorum.
Efendim, Bursa’da oynanan Ermeni maçında Azerbaycan Bayrakları stadyumun içine alınmadı! Bunun için Ermeniler FIFA’ya başvuruda bulunuyorlar! FIFA da Azeri Bayraklarının stat içine sokulmasını yasaklıyor!
Yasaklanan Azerbaycan Bayraklarının bir kısmı muntazamca katlanıp bir kutunun içerisine konulurken bir kısım Bayraklar da gelişi güzel, kutuya, atılıyordu!
Bu nahoş durumu görüntüleyen basın mensupları, görevlileri ikaz edecekleri yerde, Azerbaycan Bayrağına hakaret edildiğini belgelemişlerdir! Âdeta Azerilere, daha ne duruyorsunuz Türkiye’ye Nota versenize; siz de Azerbaycan’daki Türk Bayraklarına elinizden geleni yapsanıza, dercesine haberlerde bu küstahlığı defalarca göstermek haber değil hainliğin tâ kendisidir!
Bazı mücrimler de hızını alamayarak haberlerde şöyle diyor:
- Azeri Bayrakları tuvaletten getirilen kutuya rasgele atıldı!!
Seni lağım faresi seni, o kutu tuvaletten alınırken sen de pisliğin içerisinden kafanı uzatıp kutunun alındığını mı gördün?!
Azeriler bizim Bayrağımıza “Bakın Türkün Bayrağına” diye türküler yakarken bizimse onların Bayrağına yaptığımıza bakın!
Kıymetli Azeriler, biliyorsunuz, sizler Türklerle kardeşsiniz; amma Bayburtlularla daha bir kardeşsiniz; çünkü Bayburtlular, Azerbaycan’ın Mogan bölgesinden Azat Musa komutasında 1277 yılında gelmişlerdir. Örfümüz âdetimiz birdir. Ramis’le bacaların başında manat oynardık, Manatın sizin para biriminiz olduğunu bilmeden…
Bazı Bayraklarınızın rastgele atılmasında hiçbir kasıt yoktur, bu tamamen bir dikkatsizlikten ibarettir. Bu dikkatsizler de cezalandırılmışlardır.
Bir takım medya mensuplarını Attila İlhan’ın “Türk basını Türk değildir” sözü damgalamıştır.
Saygılarımla… Ramis işlem tamam mı?
Ekim / 2009