Bayburtlu Şairler hakkında yazılanlar ve İstanbul kaynaklı kitaplar, en fazla Zihnî, Celâlî ve Hicrânî’yi konu etmişlerdir. Bilhassa Erzurum ve Trabzon Üniversitelerinde yetişen ilim adamları, çok ciddî araştırmalara girişmiş, desteye yeni Bayburtlu Şairler eklenmiştir.

Yazımızda Bayburtlu Emânî dışındaki şairlerimizin bilgilerini, 1999 da ikinci baskısını yaptığı, o zaman Doçent Doktor Olan, günümüzde mutlaka terfi etmiş olan AHMET DOĞAN’ın “CELÂLÎ BABA” kitabından derledik.

Bayburt’lu Şairler’in torunları yine an’aneye sâdık kalarak günümüzde de şiir söylemektedirler.

Bu şairlerimizi de elimizden geldiği kadar, EDEBÎ MUHİTLARDE temsil etmek ve haklarını teslim etmek gayreti içindeyiz. Hatta sürekli bir yayın etrafında toplayarak, eserlerinin yarınlara intikalini sağlamak için ciddî adımlar atmış bulunuyoruz.

Bayburtlu Mehemmed, Beg Emani

Bayburtlu Mehemmed Emânî adına ilk olarak, Yusuf Gedikli dostumuzun Türk Edebiyatı Dergisinde yayınlanan makalesinde tesadüf ettim. Hemen yine vefâkâr ve kaynak kardaşımız, dostumuz Profesör Doktor Yavuz Akpınar’a bir mektup yazdım. Emânî’nin Bakü’de kiril alfabesiyle basılmış kitabını gönderdi. Kopyasını alıp iade ettim.

1995 de Londra’ya gidince ilk işim, Britsh Llbrary’ye gitmek oldu. Hem Emânî’nin tek nüsha olan divanını, hem de Ali Ufkî’nin yine tek nüsha olan “Mecmuâ-i Saz ü Söz” adlı kitabını gördüm. Yakın zamanda Emânî hakkında internette kapsamlı bir inceleme yayınlandı.

Yüz sürüp [biz] gider olduḳ imāma
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle
Yol vėrdi meşveret ėtdük kelāma
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

Bu yol giden ḳılmaz lāf-ı güzāfı
Cān u dilden olur ṣūfī-yi ṣāfı
Yėtmiş ḥacc-dur İmām Rıżā ṭavāfı
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

İns ü cinn ol ḥażretił bī-tābıdur
ẞāmin-i żāmin anıł elḳābıdur
Ka‘be-yi dil ravżasınıł bābıdur
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

Āsitānı-durur mülk-i āşiyān
Anda zāyirler taparlar tāze cān
Bu sa‘ādetden bolup ehl-i cinān
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

Ġubār-ı kūyınıł çoḳdur ḫevāsı
Oła yėten tapar ġamdın ḫalāṣı
Zāyiri olan olur ḫāṣlar ḫāṣı
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

Elṭāfıdın bir ḳaṭredür deryālar
Ravżasında bīnā olur a‘mālar
Dergāhında vardur yüz min şeydālar
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

İki ‘ālemde ser-efrāz olmaġa
Te‘alluḳlardan bī-niyāz olmaġa
Gėce gündüz ẕikre dem-sāz olmaġa
Ṣıdḳı rehber ėdip göłür azm eyle

Bayburtlu Zihnî
1797 – 1859

Bayburtlu Zihnî, Harput’lu Hayri Bey ve Urfa’lı N3abî gibi, doğduğu memleket adı ile anılan bir şâirdir. Bilhassa söylediği Koşma’dan Nevres Paşa’nın bestelediği Şehnaz Dîvan, mûsikîmizin nâdide eserleri arasında kabul görürken, şair Bayburtlu Zihnî’yi de gönüllerde ebdîleştirmiştir. Çeşitli kaynaklarda doğum ve ölüm tarihlerinde kesinlik yoktur.

Kahire’de bulunduğum zaman, Kale semtine çıkmış, Osmanlı’ya hıyânet eden, Kavalalı Mehmed Ali Paşa Camii’nin önündeki çeşmenin saçak kuşağına hâkkedilen , iHicaz’dan dönerken Zihnînin söylediği Beyiti görmüştüm. Ayrıca 1956 kışında TRABZON Öğretmen Okulu, altı arkadaşla beni de Mataracı Köyüne 3 aylık staja göndermişti. Bu köyün adı, İLÂKSA’dır. Kaynaklarda ULASA yazmaktadır ki, yanlıştır.

Vardım ki yurdundan ayağ götürmüş,
Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı.
Câmlar şikest olmuş, meyler dökülmüş,
Sâkîler meclisten çekmiş ayağı.

Kangı dağda bulsam ben o marâlı,
Kangı yerde görsem çeşm-i gazâlı,
Avcılardan kaçmış, ceylân misâli,
Göçmüş dağdan dağa, yoktur durağı.

Lâleyi, sümbülü, gülü hâr almış,
Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış,
Süleymân tahtını, sanki mâr almış,
Gama tebdil olmuş, ülfetin çağı.

Zihnî dehr elinden her zamân ağlar,
Sordum ki, bağ ağlar, bâğbân ağlar.
Sümbüller perişân, güller kan ağlar.
Şeydâ bülbül terk edeli bu bâğı

Bayburtlu Celâlî

Bayburt’lu Celâlî Baba’nın 1850 de Tahsını köyünde doğduğu ve orada vefat ettiği kabul edilmektedir. 14 yaşında iken Sünür Medresesinde ders gördü. İcâzet aldıktan sonra koyğne döndü. Daha sonra Sarıkamış Harekâtında şehit olan oğlunu yetim bırakara, vefat eden karısı için söylediği ağıt, Dünya Edebiyatı’nda benzeri bulunmayan bir eserdir.

Ev bark etmek için tenli mereği,
Düzüp koşmak için tepir eleği,
Şu gavdan yaptığın tecir tereği;
Divân-ı Bâri'ye yâdigâr götür.

Elinle ördüğün çöp çorabını,
Kâhan eylediğin kelem bağını,
Gabal biçtiğimiz sap orağını,
O ulu Tanrı'ya armağan götür.

Yetim gömleğini diken iğneyi,
Her gün yal verdiğin topal ineği,
Ayran topladığın o ak küleği,
Mahşer yığnağına sakla sar götür.

Üç god arpa beş god çavdar ekerdik,
Kesmük ekmeğine hasret çekerdik,
Nâmertlere ağu merde şekerdik;
Sözünü tekrar et iftihar götür.

Ele kısmet balsa bize pay taştı,
Yokluktan derdimiz deriden aştı,
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı;
Çektiğin mihnetten âh u zâr götür.

Yetim kalmış idin emzik tavında,
Gamla kavrulmuştun gençlik çağında,
Bir gül yeşertmeden vuslat bağında;
Gönül yaraların beraber götür.

De ki Kaadir Mevlâ'm bize ilişme,
Dünyâda sızıyan çıbanı deşme,
Celâlî Baba'dan sorma söyleşme;
Bu dertli çobandan bir selâm götür.

Tenli merek:
Rutubetli samanlık.
Tepir: Ağaçtan torna ile çekilen, 60 cm. kutrunda, hafif çukur tahta tepsi.
Gav: Tandır, güveç, zap,küp yapımında kullanılan, kırmızı killi toprak.
Teçir: Rafların büyük boy kapları dizmeğe yarayan alt kısmı.
Terek: Raf. (Orta Asya’da mavi çama: ‘Kök Terek’ denir)
Kahan etmek: Bahçe, bağ ve bostanlarda bitkilere yspılan bakım.
Gabal biçmek: Başkasının tarlasında götürü ekin biçmek.
Sap: Biçilecek duruma gelmiş ekin.
Külek: Tahtadan yapılmış, ayran veya yoğurt toplamağa yarayan kab.
God: Küçük buğday ve tane ölçeği.
Kesmük: Savrulan ekin taneleri, kalburla elenir. Üstte kalan samandan kaba parçalara kesmük denir.

İrşadî

1803 – 1879 yılları arasında yaşayan İrşâdî Baba, Erzincanlı meşhur Terzi Baba’ya intisab ederek yetişmiştir. Tasavvufî şiirler söyleyen İrşâdî, hem Aruz veznini hem de Hece veznini kullanmıştır.

Abdal arayu gezerim
Âriflerin casusuyam
Sûretime bakma benim,
Sîretimin nâmusuyam

Müftülerin fetvâsıyam
Âşıkların elmasıyam
Şâh-ı Merden kal’asıyam
Hiçbir gülle sökmez beni.

İrşadiyem derler seme
Attı gam’ı düştü deme
Hû çektiğim bir âdeme
Aman vermez darısıyam.

Ağlar Baba


Dedesi İrşadî Babanın adını taşıyan Ağlar Baba, 1880 – 1958 yılları arasında yaşamış ve Siptoroslu’dur. O da Terzi Baba’ya ,ntisab etmiş ve Arapça, Farsça öğrenmiştir.

Ol ulu zâtından ferman alanlar
Mekteb-i irfanda meclis olanlar
Pîrlerin elinden sâkî sunanlar
Sakîler dolanır kadeh Allah der

Mektebde okuduk kırklar yediler
Bâtın defterinden manâ aldılar
Defterde olanı hem ağlattılar
Diller ağlar amma kalpler Allah der.

Ağlar Baba deli dîvane oldu
Dört sene zarfında bir hâle geldi
Senden evvel sâkîsini doldurdu
Birmelek elinde Sâkîm Allah der.
 
Hicrânî

Asıl Adı, Hacı Taşan olan Hicrânî Baba, 1908 yılında Bayburt’un Ahbunus Köyünde doğdu. 1969 da vefat etti. Dede Paşa ile uzun sohbetler yapmış ve kendini yetiştirmiştir.

Babam Ahmet Kızıltuğ, 1937 ile 1941 yılları arasında Hicranî Baba’nın şiirlerini eski harflerle defterlere kaydetmiş. Bazılarının altına tarihini de yazmış. Daha evvel Türk Edebiyatı Dergisinde bir yazı içinde kullandığım “SAZIM” şiirini aşağıya alıyorum.

Sazımın telinin dördü,
Biri alır gamı, derdi,
Biri nâmert ile merdi;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri keman,
Biri çağırır el’aman,
Biri tabip, biri derman;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri çelik,
Onun bağrı benden delik,
Biri zülüf, biri örük;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri üç beş,
Benim gibi almış ateş,
Biri altun, biri gümüş;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri cevher,
Biri bülbül öter seher,
Biri yıldız, biri ülker;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri şâkir,
Biri ırmak, biri nehir,
Biri sûfî, biri zâkir;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri nakkaş,
Aşkından almıştır ateş,
Biri sırdır, biri sırdaş;
Seçer bir yana bir yana.

Sazımın telleri ondur,
Ehl-i aşka bir oyundur,
Biri aydır, biri gündür;
Seçer bir yana bir yana,

Sazımın telinin yayı,
Bu dünyada var mı tay’ı?
Birisi yedi deryayı;
Geçer bir yana bir yana.

Benim sazımın âhından,
Telleri, hûb dergâhından,
Biri Hicran kadehinden;
İçer bir yana bir yana.

Ahmet Revâyî

Şair Zihnî’nin oğlu olan Ahmet Revayî, Hattat ve şairdir. Bayburt’ta 1906 yılında vefat etmiştir. Doğum tarihi bilinmemektedir.

Yâ Rabbülâlemîn Kadîr ü Kayyûm
Halkettin kudretten sim bukağları
Alırlar destine tîğ-i cefâyı
Erişince onbeşine çağları.

Ya sabr ü tahammül dil-i zâra ver
Ya lütf u mürüvvet sitemkâre ver
Ya â b u dânemiz o diyâra ver
Ya kaldır aradan yaman dağlaları

Hicrân günü hezâre dek sayılmış
Revâyî sabâdan haber duyulmuş
Siyah zülfü meh yüzüne yayılmış
Al yeşilin giymiş Hoten Dağları

Süleyman Ruhî

1884 yılında Bayburt Gökçedere köyünde doğan Süleyman Ruhî, 1951 yılında vefat etmiştir.

Ebr’ûlerin bana sermaye yeter,
Yanakta gül açmış, menekşe biter,
Gönlümün bağında bülbüller öter,
Cihanda bir gayri kârı neyleyim.

Bir melek sîmâdır, bakışı peri,
Aşkın ateşine yaktı bu yeri,
Leylâyı düzahtan alınca beri,
Onda başka gayri yârı neyleyim

Rûhî bir yâr için eylerken âhı,
Erdirdi murâda kadir ilâhî,
Şükür keremine ey şahlar şajı,
Aşkınla yanmayan seri neyleyim.

Hilmi Baba

1893 yılında Tomlacık köyünde dünyaya gelen Hilmi Baba, Nakşîbendî Tarikatının, Halidî koluna mensuptur. 1981 yılında dünyasını değiştirmiştir.

Mevlâ emr eyledi titredi kalem,
Evvel levh üstüne yazdı Bismillâh,
Resûl ü Ekreme gönderdi kelâm
Her sûre başında geldi Bismillâh.
Bin yıl ömeüm olsa seni överim,
Esmâlar içinde çoktur değerin,
Dilimden düşürmez boyun eğerim.
Hilmi’nin canında canı Bismillâh.

Şaşkûnî

Bayburt’un Konursu kasabasında 1933 te doğan Şakunî’nin asıl adı, Ârif Nevzat Karaoğlu’dur. Dede Korkut Şölenlerine katılırdı. Kendisiyle tanışmıştık.

İki cihanda gülmesin
Yüzü ayrım yapanların
Dilerim murat almasın
Bizi ayrım yapanların.

Şaşkun’un âhı kalmasın
Kötüler murat almasın
Meclisierde dinlenmesin
Sözü ayrım yapanların.

Âşık Esnânî


1310 Yılında Aşağı Hınzeverek köyünde doğdu. Tahsil edmemiştir. 1963 yılında vefat attiği tahmin ediliyor.

Nedir bu figaanın nedir bu zârın
Güle meftûn olup yandın mı bğlbğl
Nehasret çekersi bir gonca güle
Yâr içişn sararıp soldun mu bülbül

Neden oldun sen bu aşkın abdalı
Kimse bilmez sende olen ef’ali
Geceler gözlerdin seher zamanı
Goncanın dalına kondun mu bülbül

Esnanî der ne dolanır gezersin
Figaan eder kara bağrın ezersin
Bu dünyada garip garip gezersin
Arayıp eşini bldun mu bülbül.

Ümmî Niyazî


1326 da Cilâra Köyünde doğdu. Develioğlu Salih Efendiden ders aldı. Şiirlerinde Kadirî Tarikatı ile ilgili konuları işledi;

Geçirdik yazımız, geldi sonbahar,
Uzandı geceler kısaldı nehar,
Kurudu güllerin zâhir oldu hâr,
Zerre tefekküre daldın mı acep?

Niyazî İsyan yok hâlin n’olacak,
Umudun lâtegnetüye kalacak,
Burda ağlayanlar, orda gülecek,
Tevbe edip beri oldun mu acep?

Maksut

Maksut, 1322 de hardışı köyünde doğmuş ve Ağlar Baba’ya intisab etmiş:

Üstâdım İrşâdî himmeti nakşî,
Al yeşil mihrapta gördüm bakışı,
Yanağında zülfün hallar nakışı;
Yakışmaz yadlara server var iken.

Nadir Bayrak

1949 da Bayburt Çağıllı/Henzer köyünde doğdu. Hanımına yazdığı manzumede şöyle der:

Bensiz nasıl İstanbulda kalırsın,
Oğuldan torundan tat mı alırsın,
Gelsen beni çetin bulursun;
Bana da görünür yol bazı bazı

Nâdir derki, ben bilirim işimi,
Zülüp de ağrıtamam başımı,
Trabzon İlinden seçtim eşimi;
Atarım boynuna kol bazı bazı.