Evet, tövbe yürekten olmalı. Zaten yürekten olmalı ki Nasuh tevbesi gerçekleşebilsin. Nitekim Allah Teâlâ böylesi şerefe ermek isteyen kullarını “Tevbe edip iman ederek iyi amel işleyenlerin günahlarını Allah hayırla değiştirecektir” (Furkan 70) beyanıyla müjdelemekte bile.
Şüphesiz Allah indinde tövbenin ehemmiyeti çok büyüktür. Öyle ki bir zamanlar otuz sene boyunca tevbe eden bir adam varmış, sürekli günahlarını hatırladığında tevbe ederekten affedileceğini umarmış hep. Yine bir gün ellerini açıp dua ettiğinde şöyle niyazda bulunur:
-Ya Rabbi! Otuz senedir tevbe ediyorum, ama ne var ki halen kabul buyurup da benim ufacık günahımı affetmedin, hiç olmazsa büyük günahlarımı affeyleyin.
Bunun üzerine gaipten şöyle bir ses işitir:
-Ey kulum! Tövbe etmek zannettiğin kadarıyla basit bir iş mi sanırsın ki, tövben hemen kabul ediliversin. Zira “Gerçekten tevbe edenleri sever” (Bakara/22) buyurmaktayım. Şüphesiz tövbesini kabul ettiğim mahbubum olur, sevgimi kazanır da. Hem sevgimi kazanmaktan daha mühim ne iş olabilir ki?
Anlaşılan tevbe edeceğiz ama tövbenin kabulü noktasında ki zaman dilimi Allah’ın takdirine kalmış bir şeydir. Bu yüzden ısrar etmek yerine sabretmek en doğru bir tutum olup kahrında hoş lütfünde hoş deyip tevbe kapısında büyük bir sabırla sebat etmek gerekir. İşte Mevlana’nın “Tövbeni yüz bin defada bozmuş olsan yine gel” çağrısı bunun için vardır. Bu öyle bir çağrıdır ki son nefes anımıza kadar tövbe kapısının açık olduğunun müjdesi bir çağrıdır. Öyle ya, madem tevbe kapısı her daim açık, o halde tevbenin kabulü noktasında asla umudumuzu yitirmememiz gerekir. Umut var olalım ki, Olur ya, bir an gelir ki yüreğimizde yanan hakiki bin pişmanlık duygusu Allah indinde karşılık bulup beratımız olmuş. Peki, bu berat anı nasıl fark edilir derseniz, hiç kuşkusuz o anın yüzü suyu hürmetine Allah’a kulluk noktasında itaat hallerinin zuhur etmesiyle elbet. Böylece bir bakmışsın bir yandan Yüce Allah’a itaat ederken diğer yandan da kendimizi nefsimize tam muhalefet etmiş halde buluruz. Derken sebat etmenin semeresi olarak Nasuh tevbesiyle bereketleniriz de.
Malumunz Nasuh tevbesi Mevlana’nın Mesnevisine konu olan Nasuh adında bir adamın kadınlar hamamında korku belasına (erkek olduğu açığa çıkacağı kaygısıyla) büyük bir pişmanlıkla Allah’a bir daha yapmayacağım sözünü vermesinin akabinde her türlü lekeden arınmışlığın manasına nush mastarından türemiş bir isimlendirme olarak yankı bulurda. Madem öyle, biz günahkâr kullar bu kıssadan hareketle nefesimizin son anına dek tevbe etmemiz elzemdir. Hayatımız boyunca ısrarla tevbe edelim ki Allah’ın izniyle bize de bir gün Nasuh tevbesiyle şereflenmek nasip olsun. Bu öyle bir tevbedir ki bir daha günah işlememek üzere istikamet kapısını açan bir tevbedir. Bu yüzden Nasuh tevbesi siyah leke kabul etmez. Nitekim Rabbül Âlemin bu meyanda “Ey iman edenler, Allah’a Nasuh tövbesi ile, yani son derece samimi bir şekilde tevbe edin” (Tahrim 8uresi 8. ayet) beyan buyurmakta.
Evet, yürekten kopan bin pişmanlıkla tevbe etmeli ki Allah’ın lütfü keremi sayesinde geçmiş günahlarımız silinip beyaz bir sayfa açma fırsatı elde edebilelim. Dahası Resulü Ekrem Efendimiz (s.a.v)’in bin pişmanlıkla tevbe edenler için zikrettiği; “Güneş battığı yerden doğuncaya kadar Allah gece günah işleyenlere gündüz, gündüz günah işleyenlere de geceleyin elini uzatır” müjdesine mazhar olunabilsin.
Bakın, Muaz b. Cebel (r.a.) bir gün merakından:
-Ya Rasulullah! Nasuh tevbesi nedir diye sorduğunda,
Resulü Ekrem (s.a.v) cevaben:
“-Kulun yapmış olduğu günaha içten pişmanlık duyması ve Allah’tan öyle özür dilemesidir ki sütün memeye dönmediği gibi, bir daha günaha dönemez” buyurmuştur.
Anlaşılan tıpkı etmek suya ihtiyaç duyduğumuz gibi tevbeye de muhtacız. Hem nasıl muhtaç olmayalım ki, manen pirüpak olmamız için buna mecburuz da.
Evet, bir kez daha dillendirmekte fayda var; ekmek su gibi tevbe de çok büyük bir ihtiyaçtır. Bakın, Allah Teâlâ “Ey iman edenler! Hep birlikte Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” (Nur–31) diye beyan buyurmakta. Bu konuda iki Cihan Server’ı Rasulullah (s.a.v) ise; “Allah bir kulunu sevdi mi ona ayıplarını gösterir” beyan buyurmakla tevbenin önemini hatırlatmakta. Sadece hatırlatmak mı, dahası var elbet, ayıplarımızın farkına varmakla tevbeyle arınma cihetine yönelip hal çaremizin icabına bakmakta geerkir.
Tevbe zırhıyla arınma hal çaremizin icabına başvuralım ki aydınlığa kapı aralayabilelim.
Tevbe zırhıyla arınalım ki ilahi hitaba muhatap olabilelim.
Tevbe zırhıyla arınalım ki ruh iklimimize renk katıp manen soluk alabilelim.
Tevbe zırhıyla arınalım ki, hakiki bin pişmanlık nedir idrak etmiş olalım. Nitekim Ashab tarafından Rasulullah (s.a.v)’e tevbe nedir sorulduğunda cevaben; ‘Pişmanlıktır’ buyurmuştur.
Bakın, Ebu Ali Dekkak Hz.leri Kur'an ve Sünnet ışığından hareketle pişmanlığı üç kategoride açıklamıştır:
“- Şayet günah korkusundan, ya da cezaya müstahak olma kaygısından pişman duyarak tevbe yapıldıysa biliniz ki bu ‘hakiki bir tevbe’ olarak anlam kazanacaktır.
-Sevap duygusuyla yapılırsa o tevbe ‘İnabe’ adını alır.
-Emre riayet maksadıyla yapılırsa o tevbe ‘Evbe’ diye vasıf kazanır.”
İşte bu üç tasniften öyle anlaşılıyor ki;
-Tevbe; biz günahkâr kulların yakarışı olarak karşılık bulur.
- İnabe de veli kulların yakarışı olarak karşılık bulur.
- Evbe ise daha çok Nebi ve Resullerin yakarışı bir münacatı olarak karşılık bulur.
Şu da var ki her şeyin adap, erkân ve usulü olduğu gibi hiç kuşkusuz tevbenin de kendine has adab, erkân, usul ve yol yordamı vardır.
Dolayısıyla tevbenin adab, erkân, usul ve yol yordamınca;
- Her türlü günahtan pişmanlık duymak,
- Allah’a içtenlikle yönelip günahlarımızı ve acziyetimizi itiraf etmek,
- Günah işlememeye azmetmek gibi üç temel unsurun yerine getirilmesi şartı aranır da.
Velhasıl; tövbe kirlenmiş kalplerimizi arındıran, aynı zamanda dünyaya tamah etmekten koparıp Allah’a itaate yönelten pişmanlık vesilesi bir güçtür.
Vesselam.