Edebiyatçıların anılarını önemserim. Bir edebiyatçının kişiliğini; şiirinde, öyküsünde, romanında az-çok tanıyabilirsiniz. Ama anılarında -kendi kaleminden- kişiliğini de okursunuz.
Edebiyatçıların anılarını önemserim. Bir edebiyatçının kişiliğini; şiirinde, öyküsünde, romanında az-çok tanıyabilirsiniz. Ama anılarında -kendi kaleminden- kişiliğini de okursunuz.
Necip Fazıl’ın “Babıâli” si yayımlandığında, kitapta adı geçenlerin -belleğim yanıltmıyorsa- hiçbiri hayatta değildi. Yazar, olayın kahramanları yaşamadığı için rahatça kalem oynatmıştı. Bu nedenledir ki; Yusuf Ziya Ortaç’a “Dikine duran tuğla suratlı” diyebilmişti. Sağlığında Nihal Atsız’a kim söz atabilirdi? Ama ’üstad’ Atsız için “Menderes’ten para aldığını” -sanki önemli bir açığını yakalamış gibi- “Sürekli ellerini oğuşturduğunu” yazabilmişti!
Yahya Akengin’in hatıraları öyle değil! Onun anılarındaki kişilerin çoğu hayattadır. Kaldı ki; Akengin’in anılarında, yaşayan kişilere yönelik -buna Cumhurbaşkanı da dahil- öyle kolay yenilir yutulur sözler yok. Her söz, gerçeğin namusu adına, zıpkın gibi! Ben bu yürekliliği alkışlarım.
Değerli okurlar; Yahya Akengin’in hatıralarının yer aldığı, edebiyat dünyamıza henüz giren “Bir Semaverlik Muhabbet” den söz ediyorum... Şunu da hemen belirtmeliyim; bu eseri yazmak kadar, yayımlamak da bir yürek işidir. Sözü eğip bükmeden, ‘şu ne der, bu ne der’ hesabı yapmadan kaleme alınmış; bir ‘kor parçasını’ yayımlayan Bilgeoğuz Yayınları’nı gönülden kutluyorum.
Bu kitapta ne yok ki? Her söz bir buzdağı heybetinde! Sözgelimi, toplumculuğun göz ardı edilmesine, Tarık Buğra’nın öfkesi, bir devrin dile getirilemeyen günahıdır... Yazar, 70’li yıllarda din tüccarlarının edebiyat çarşısına da uğrar. İnsan ruhuna zincir vuran zebanilerle tanışır. Bu çarşıda kolaycılığı görür. O sözde edebiyatçılara, çok yerinde bir eleştiri getirerek; Thomas Stearns Eliot’ı hatırlatır. Eliot’ın Hıristiyan kültürü aşığı olmasına karşın, eserlerinde -“Minyeli Abdullah” türü din iklimine kabaca sığınmadan- insan ruhunu nasıl irdelediğini anlatır.
Kitap benim de anılarımı depreştirdi. Yazar, 25 yıl önce Ankara Radyosu’nda Tiyatro Yayınları Müdürü iken, ben de Program Denetçisi’ydim. Ayla Kutlu’nun o çok beğendiğim “Bir Göçmen Kuştu O” adlı eserini, Akengin Radyo Tiyatrosu için uygun gördüğünde, metni denetlemek de bana nasip olmuştu.
Cengiz Aytmatov, ‘mankurt’ deyimiyle KGB’nin o sıkı Sovyetlerinde ruhlara gizliden gizliye bir ihtilal tohumu atmıştı... Yazar, Tataristan gezisinde bunu görüyor. Sanat ürünündeki bir sözcüğün insan beynini nasıl yönlendirdiğini; o insanlara kansız, kargaşasız nasıl bir ihtilal yaptırdığını anlatıyor ki; öyle ihtilale can kurban!
Yazar, Abant Toplantıları’ndaki anılarını aktarıyor... İsmet Paşa’nın namaz kılması... Atatürk’süz bir Türkiye’nin Afganistan olacağı gerçeğinin belirtilmesi... Aralara giren gönül kuşatan şiirler... (Erzurum Belediyesi, Akengin’in o enfes ‘Erzurum’ şiirini Belediye binasının girişine yazmalı.) Kısacası sevgili okurlarım, bu kitap bir dünya! Değerli yazarımız Yahya Akengin’i bağrıma basıyorum. Güç önünde boyun eğmeyen bu değerli yazarımızı bir kez daha alkışlıyorum. Ulu Tanrı onu ailesine ve yurdumuza bağışlasın.
“Bir Semaverlik Muhabbet”e, Bilgeoğuz Yayınları’nın 0212 527 33 65 numaralı telefonundan ulaşabilirsiniz.
Buluşmak dileğiyle...