Kent baskısı diye ben buna derim!
Yazmaktan, söylemekten usandım, ama öyle olaylar oluyor ki “sussam gönül razı değil”.
Bayburt’ta bu günlerde toplum bilim açısından ibretlik, siyaseten ise ayıplanacak bir çok baskı yöntemi var. Ama bir tanesi artık Üçüncü Dünya ülkelerinde bile rastlanmayan cinsten.
Kaybetmek onlar için başka anlamlar da içeriyor ya! Bu nedenle seçim kendileri tarafından ‘Dar-ül harb’ kabul edildiğinden, kazanmak adına çoğu şeyi şimdi mübah sayıyorlar!
Bayburt’ta iktidar partisi 2. milletvekilliği için her yolu deniyor. Bir oy için bile nerdeyse yalvaracaklar! Başbakanlar, Bakan eskileri, eskinin bakanları; abartılı vaadler, imkansız sözler, eski hataların tekrarlanmayacağı iddiaları, yeminler ve daha neler neler..
Hatta Bayburt’un 26 bin kişisine karşılık, İzmir’in 117 bin kişisine 1 milletvekili çıkarma numarasına bile tamam! Eğitimli, bilgili, bilinçli seçmeni, meclis ağalığı sistemiyle saf dışı bırakmayı bile yutmasak da tamam!
Tamam her şey için eyvallah! Adam adama markaj, mevki dağıtma, işe koyma, umut verme, gizli baskı, tehdit, jurnal, kayırma, yüze gülme, söz verme, devlet kesesinden nakdi yardım, gırla!
Böylece, bir yandan klasik olarak kabul ettirilmiş yöntemleriyle kendileri için ‘çantada keklik’ olan seçmenlerin sadakatini sağlamlaştırırken, bir yandan da partilerinden artık sıtkı sıyrılan seçmenleri, muhalif partilere kaçmasın diye şimdi ilginç bir yolla engelleme peşindeler. Çok yanlış ve ayıp olan bu yöntemlerini anlatayım..
Benim ablam, yeğenlerim, teyze çocuklarım Bayburt’ta yaşıyor, birinci elden tanıklıklar aracılığıyla öğrendiğime göre sistem şöyle işliyor: Sözgelimi muhalif partinin bir mahalle toplantısı, köy kahvesi sohbeti veya merkezdeki bir mitinginde fotoğraflar, videolar çekiliyor..
Sonra bu fotoğraf ya da filmdeki kişiler, iktidar partisinin ileri gelenlerince tek tek inceleniyor. Bu fotoğraf veya filmlerdeki kişinin eğer bir kamu kuruluşunda, devlet dairesinde hatta özel kuruluşta çalıştığı tespit edilirse o şahıslar adım adım markaja alınıyor. İkna edilecek gibi olanlar bazen uyarılıyor, yok eğer ikna edilemeyecek gibiyse ya geri görevlere çekiliyor ya ağır işler veriliyor ya da eğer mümkünse işinden uzaklaştırılıyorlar.
Ben asla şaşırmadım, bu onların tarzı. Bu ülke demokrasiyle yönetilmiyor! Çünkü iktidar partisi lideri başarı için her türlü yolu mübah saydığından Bayburt gibi küçük yerlerde bu daha kapsamlı biçimde uygulanıyor.
İktidar partisinin sadık seçmeni, zaten her türden eleştiri ya da belgeye gözlerini, kulaklarını ve duyularını kapamış durumda.
Benim umudum o partiden nemalandığı halde aklını ve vicdanını koruyan, okuyan, yazan ve düşünen hemşerilerim. Bayburt’un geleceğini onlar belirleyecek ve bu ülkenin kaderini de..
Son tahlilde ben inançlı, yurtsever ve ‘aklını sesleyen’ insanların vicdanına güvenirim.
Geçmişte de onlar birilerine görev vermiş sonra da geri almıştılar.
Yazmaktan, söylemekten usandım, ama öyle olaylar oluyor ki “sussam gönül razı değil”.
Bayburt’ta bu günlerde toplum bilim açısından ibretlik, siyaseten ise ayıplanacak bir çok baskı yöntemi var. Ama bir tanesi artık Üçüncü Dünya ülkelerinde bile rastlanmayan cinsten.
Kaybetmek onlar için başka anlamlar da içeriyor ya! Bu nedenle seçim kendileri tarafından ‘Dar-ül harb’ kabul edildiğinden, kazanmak adına çoğu şeyi şimdi mübah sayıyorlar!
Bayburt’ta iktidar partisi 2. milletvekilliği için her yolu deniyor. Bir oy için bile nerdeyse yalvaracaklar! Başbakanlar, Bakan eskileri, eskinin bakanları; abartılı vaadler, imkansız sözler, eski hataların tekrarlanmayacağı iddiaları, yeminler ve daha neler neler..
Hatta Bayburt’un 26 bin kişisine karşılık, İzmir’in 117 bin kişisine 1 milletvekili çıkarma numarasına bile tamam! Eğitimli, bilgili, bilinçli seçmeni, meclis ağalığı sistemiyle saf dışı bırakmayı bile yutmasak da tamam!
Tamam her şey için eyvallah! Adam adama markaj, mevki dağıtma, işe koyma, umut verme, gizli baskı, tehdit, jurnal, kayırma, yüze gülme, söz verme, devlet kesesinden nakdi yardım, gırla!
Böylece, bir yandan klasik olarak kabul ettirilmiş yöntemleriyle kendileri için ‘çantada keklik’ olan seçmenlerin sadakatini sağlamlaştırırken, bir yandan da partilerinden artık sıtkı sıyrılan seçmenleri, muhalif partilere kaçmasın diye şimdi ilginç bir yolla engelleme peşindeler. Çok yanlış ve ayıp olan bu yöntemlerini anlatayım..
Benim ablam, yeğenlerim, teyze çocuklarım Bayburt’ta yaşıyor, birinci elden tanıklıklar aracılığıyla öğrendiğime göre sistem şöyle işliyor: Sözgelimi muhalif partinin bir mahalle toplantısı, köy kahvesi sohbeti veya merkezdeki bir mitinginde fotoğraflar, videolar çekiliyor..
Sonra bu fotoğraf ya da filmdeki kişiler, iktidar partisinin ileri gelenlerince tek tek inceleniyor. Bu fotoğraf veya filmlerdeki kişinin eğer bir kamu kuruluşunda, devlet dairesinde hatta özel kuruluşta çalıştığı tespit edilirse o şahıslar adım adım markaja alınıyor. İkna edilecek gibi olanlar bazen uyarılıyor, yok eğer ikna edilemeyecek gibiyse ya geri görevlere çekiliyor ya ağır işler veriliyor ya da eğer mümkünse işinden uzaklaştırılıyorlar.
Ben asla şaşırmadım, bu onların tarzı. Bu ülke demokrasiyle yönetilmiyor! Çünkü iktidar partisi lideri başarı için her türlü yolu mübah saydığından Bayburt gibi küçük yerlerde bu daha kapsamlı biçimde uygulanıyor.
İktidar partisinin sadık seçmeni, zaten her türden eleştiri ya da belgeye gözlerini, kulaklarını ve duyularını kapamış durumda.
Benim umudum o partiden nemalandığı halde aklını ve vicdanını koruyan, okuyan, yazan ve düşünen hemşerilerim. Bayburt’un geleceğini onlar belirleyecek ve bu ülkenin kaderini de..
Son tahlilde ben inançlı, yurtsever ve ‘aklını sesleyen’ insanların vicdanına güvenirim.
Geçmişte de onlar birilerine görev vermiş sonra da geri almıştılar.