Bir yaz gecesi Ankara’sını hatırlıyorum şimdi... Püfür püfür esen bir geceydi... Aşağı Ayrancı’yla, Çankaya arasında, ağaçlar ve yeşillikler arasında bir restoranda oturuyorduk... 1994 yazıydı... Masada, dün gece Demokrat Parti’nin yeni Genel Başkanı seçilen kişi oturuyordu... Aynı masada, şimdi çok uzaklarda olan nur yüzlü bir kadın da vardı...

Bir yaz gecesi Ankara’sını hatırlıyorum şimdi... Püfür püfür esen bir geceydi... Aşağı Ayrancı’yla, Çankaya arasında, ağaçlar ve yeşillikler arasında bir restoranda oturuyorduk... 1994 yazıydı... Masada, dün gece Demokrat Parti’nin yeni Genel Başkanı seçilen kişi oturuyordu... Aynı masada, şimdi çok uzaklarda olan nur yüzlü bir kadın da vardı...

İkisiyle bir televizyon programının çekiminden çıkmıştık...

Nur yüzlü kadınla, dün gece Demokrat Parti’nin başkanlığına seçilen kişi, evliliklerde kadının kendi soyadını kullanma hakkını tartışmışlardı...

***

Ankara’da her hafta TRT’ye program yapıyordum o sıralar...

Namık Kemal Zeybek, babamın öğrencisiydi...

Zaten hep böyle olurdu...

Milliyetçi muhafazakar kesimden bir konuk çağrıldığında, bir yerlerden ya kendileri ya bir tanıdıkları, akrabaları babamın öğrencisi çıkardı...

Öyle durumlarda kendiliğinden bir yakınlık olurdu...

Hayat bana o zamanlarda da, muhafazakar ve milliyetçi çevrelerle ilişkiyi babamın “ismi” üzerinden kurdururdu...

Beni “babamın oğlu” gördüklerinden, başka dünyaların insanı olsam da, kendilerinden uzaklaştırmazlardı...

***

O gün Namık Kemal Zeybek, etkisi ve sempatisi çok yüksek bir kadınla tartışacaktı...

Karşısına rahmetli Türkan Saylan’ı davet etmiştim...

Uzun uzadıya tartıştılar programda...

Arkasından, o yaz gecesi Ankara’sında ağaçların arasında püfür püfür esen bir restorana gittik...

Bir süre de orada tartışma devam etti...

O günlerde oldukça farklı düşünüyorlardı birbirlerinden Namık Kemal Zeybek’le, Türkan Saylan...

Karşısındakini kırmamaya özen gösteren “esnek” bir politikacı olduğunu o gece fark etmiştim Namık Kemal Zeybek’in...

Türkan Saylan’ın “eğilip bükülmez” tavrını, hiç gerginliğe ve kavgaya götürmeden yumuşatıyordu...

***

O benim babamın öğrencisiydi, önce babamı tanımış sonra oğlunu tanımıştı...

Ben de onun kızını Şule’yi yıllar sonra Kanal D’de televizyon programı yaparken tanıdım...

Haber bültenleri sunuyordu...

Ben de Şule’nin babasını tanıdığım için, onun bana gösterdiği sempatiyi ben de kızına gösterdim...

Şule sonra Yiğit Bulut’la evlendi...

Dünya güzeli çocukları oldu...

Sonra ayrıldılar, ama çocuklarının annesi babası olarak yine ortak kaderi paylaşıyorlar...

***

Torun Ahmet Yiğit’in dedesi Namık Kemal Zeybek, babası ise Yiğit Bulut...

Bazı meslektaşlar Namık Kemal Zeybek’le ilgili “komplo senaryoları” yazdığında bunlar aklıma geldi...

Ne mutlu bana ki, artık hayatı gerçek kodlarıyla, okuyabiliyorum...

Birbirinin en karşıtı görünen siyasi, felsefi ve edebi oluşumların aslında en yakın arkadaşlar, çok yakın akrabalar arasından çıktığının farkındayım...

Hayatın kendisi “teoriler arasındaki mesafe kadar” uzak değil...

Namık Kemel Zeybek’in Demokrat Parti’nin başına gelmesi, iktidar için de muhalefet için de iyi...

Herkes daha bir silkelenir...