Bu günlerde birileri yatıp kalkıp Taraf’ın açıkladığı 2004’teki MGK kararlarını konuşup buradan yeni bir yol bulmaya çalışıyor. Hani şu dershane meselesi üzerinden koparılıp sonra da bu meselenin dışına taşan, gerçek niyetleri ortaya çıkaran mesele var ya işte o.

Madem mesele dershaneydi neden hala tartışmaya devam ediliyor? Çünkü Hükümet bu konuda, dershanecilerin istediği noktada ciddi bir yaklaşma gösterdi. Bu da demek oluyor ki asıl mesele dershane değilmiş. Yani bu mesel olmasaydı farklı bir mesele üzerinden bu tartışma yine alevlenecekti. Cemaat aslında bir yol ayırımına gelmişti fakat bu yol ayırımını meşrulaştıracak bir sebep arıyordu; işte o noktada dershaneler meselesi imdadına yetişmiş oldu.

Bu sonuca nereden çıktığımı ifade edeyim. Bugün itibariyle Hükümeti suçlayarak büyük bir haksızlık yapanlar, aslında “İktidar ama muktedir” olamayan Hükümetin durumunu o gün bilmiyorlar mıydı? Hangi badirelerden geçildiğini bilmiyorlar mıydı?  Bunu tahmin etmek zor değildi. Eğer hükümetin bir takip ve fişleme durumu söz konusu olsaydı Cemaat en büyük ilerlemesini bu Hükümet döneminde yapabilir miydi? 

Başbakan ve Hükümetin diğer yetkililerinin Cemaate ait en büyük organizasyonlara verdiği desteği kim inkâr edebilir. O halde bu açık destek, kendilerini de fişlemek anlamına gelmez mi? Daha sonraki dönemde yaşanan kapatma davası da aslında akıl ve insaf sahiplerinin hatırlaması geren bir gerçek değil mi? Yoksa mesele bunları dahi görmeyecek kadar menfaat körlüğüne mi dönüşmüştür?

Bu gün maalesef “darbe severlerin ekmeğine yağ sürme” anlayışını koyacak bir yer bulmakta zorlanıyorum. Oysa olması gereken şu değil midir? Ya kardeşim baksanıza adamlar ne badireler atlatmış, ne zorluklara göğüs germişler? 

Başka bir tarafıyla bu belgeyi tersten okuyanlara şunu söylemek isterim. Bu belge aslında bir yönüyle hükümete karşı yapılanların bir ispatı değil mi? Buradan da bakılamaz mı? Zaten bildiğimiz, daha doğrusu o günlerde, olduğuna inandığımız askeri vesayet baskılarının bir anlamda göstergesi değil mi? Neden bir akıl tutulması yaşıyoruz. Yok, eğer bir akıl tutulması değilse bu o zaman bilinçli bir yıpratmanın ve gelinen yol ayırımının bir kanıtı mıdır?

İşte bana göre akıl sahiplerinin kendisine ve diğerlerine sorması gereken sorular bunlardır. Gerçek samimiyet bunları ortalığa dökmeden halletmek olmalıydı. Belli ki mesele dershane değildi. O halde birileri başbakana giderek bir diyalog yolu aramalıydı. Medya üzerinden yapılan ağır ithamlar onarılması zor hasarlar verdi. 

Her türlü ağır suçlamaya rağmen itidalini bozmayan, dilini ve üslubunu bozmayan bir Başbakan var. Duygudaşlık kurabilecekleri bir şahsiyete gönül diliyle de yaklaşılamaz mıydı? Tabi işler menfaat zemininde değil idiyse…