Prof. Saim Sakaoğlu Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde öğretim üyesi iken Bayburtlu Zihnî hakkında çok önemli çalışmalara imza atmıştı. 1928 yılından itibaren Bayburtlu Zihnî hakkında ilk akademik çalışmaları yapan Z. Fahri Fındıkoğlu’nun dahi varlığından şüpheye düştüğü Zihnî’nin üçüncü eseri olan "Hikâye-i Garibe"yi, Saim Sakaoğlu, Atatürk Üniversitesi’nden ayrıldıktan sonra, 1992 yılında Konya’da Ahmet Sevgi ile birlikte edebiyat dünyamıza kazandırmıştır. Daha önceleri 1988 yılında Bayburtlu Zihnî ve 1990 yılında Bayburtlu Zihnî Bibliyografyası (Ali Berat Alptekin ile) kitaplarının yayınlayarak büyük şairimiz hakkında en kapsamlı çalışmaları ortaya koyan Saim Sakaoğlu’na 1992 yılında "fahri hemşerilik" takdim ederek, Bayburt Belediye Meclis üyeleri olarak minnettarlığımızı ifade etmiştik.
Sakaoğlu kitabında; Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun 1928 tarihindeki çalışması dışında Zihnî’yi; Sahhaflar Şeyhizade Es’ad Mehmed Efendi’nin Bagçe-i Safa-endûz adlı tezkiresinden, değişik kütüphanelerdeki 30 kadar cönk, iki mecmua, bir defterde ve kendisi ile oğlu Revayi’nin yazdıklarının tozlu sayfalarında bulduklarını anlatıyor.
Hikâye-i Garibe’nin, bilinen yazma nüshalarından birini İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü 6667 numarada bulması, Saim Sakaoğlu’nun işini kolaylaştırmış. İbnülemin M. Kemal İnal ve Erzurum Milletvekili Yeşiloğlu Salih Bey kütüphanesinde bulunanlarla birlikte eserin günümüzde üç yazma nüshası bilinmektedir.
Es’ad Efendi'nin yukarıda bahsettiğim eserinde Zihnî’nin doğum tarihi 1717(1212) olarak verilir. İttifak edilen ölüm tarihi 1859 (1276)'dır. Trabzon’dan Bayburt’a dönerken Maçka’nın Ulasa köyü yakınlarında vefat etmiş, burada defnedilmiş, oğlu tarafından yaptırılan mezarı selden zarar görmüş, bu mezarın yazısız olan taşı bulunarak 1936'da Bayburt İmaret Tepe’ye nakledilmiştir.
Hazırladığı kitaplarda Sakaoğlu, Zihnî’yi "çok hırçın yapıya sahip, acımasız dil kullanan, hayatı sürgünler, aziller, istifalarla dolu" diye anlatıyor. Kitab-ı Hikâye-i Garibe’yi ise "Türk Edebiyatında kendine mahsus yeri olan birkaç eserden biridir." diye methediyor.
Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri eserinde Hikâye-i Garibe risalesinin ismi tahririne tarihtir denilerek ebced hesabıyla 1261'e işaret edilir, bu miladî 1844 tarihidir. Yazının başında andığımız, Zihnî hakkında ilk kitap çıkarıp Hikaye-i Garibe'den şüpheli de olsa ilk bahseden Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun da en önemli kaynağı Mehmed Tahir'dir.
Hikâye-i Garibe, Bayburt’a hâkim Hacı Sadullah Bey’in, padişaha ters düşen bir hareketi yüzünden Erzurum Valisi tarafından idam edilmesinden sonra, evin Ermeni kâhyasının çevirdiği tehlikeli entrikalarını anlatıyor. Hacı Sadullah Bey’in büyük oğlu Abdullah’ın yok edilmek için Hicaz’a götürülmesi, zehirlenmesi, uzak yollardan çeşitli zorluklarla Bayburt’a dönmesi gibi on sekiz yıl içinde başına gelenler kitapta hikâye ediliyor.
Ömrü gurbette geçmesine rağmen Bayburt’tan hiç kopmayan Zihnî, Divanında olduğu gibi Hikâye-i Garibe adlı eserinde de, devrin ilim-edebiyat dili olması hasebiyle halkın zor anlayacağı ağır bir Osmanlıca kullanmış. Arapça-Farsça kelime ve tamlamaları çok kullanması yüzünden Zihnî’nin yeni yazıya çevrilen eserleri dahi, günümüzde çok az okuyucu bulabiliyor. Yigirmi sayısının bu gün yirmiye dönmesi gibi "değişime uğrayan" az sayıdaki Türkçe kelimenin bu olumsuzlukta fazla payı yok; Osmanlıca’nın genelinde olduğu gibi fiillerin Türkçe olması dile Türkçe hüviyeti kazandırıyor. Günümüzde rahat anlaşılan duru Türkçe ile yazdığı hece vezinli aşık tarzı şiirleri ve ‘’Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş’’ gibi koşmaları daha çok seviliyor ve anlaşılıyor.
Kitabın ilk bölümü padişah Abdulmecid’i medh ve kaza-kader konularıyla başlıyor:
Pâdişah-ı bahr u berr Abdulmecid Han-ı Kerim
Ol ki mahz-ı adlidir zât-ı kerâmet perveri
Sonra Bayburt ve Bayburt eşrafı anlatılıyor:
…….Ve Zahr-ı Kal’a’da evliyâullahdan Çelebi Ahmed Efendi ve Bayburd’a bir sâ at mesâfede Kirzi nam karyede (köyde) medfûn sâhib-i kitâb Ekmeleddin Muhammed el Bayburd’i…..Ve Sinor nam karyede Hacı Bey nam veliyyül ihtirâm ki her şeb-i cumada türbesinde şem-i kudret fürûzan olup…
Hikâye, bilinenden farklı olarak mesnevi yani şiirler ve düz yazı ile anlatılıyor, edebiyatımızın ilk romanı olarak kabul edenler var…
Anlatım; zehirlemeler, Hicaz’a gidiş, Arafat ve sonrası Abdullah’a edilen zulümlerle devam ediyor;
….cebel-i Arafat arâzi-i mukaddesesinden utanmayıp esnâ-yı lebbeyk-i Bâri de celâl-ı kibriyadan havf u hayâ itmeyüp be tekrar zehr-i kâtili ol mîr-i- nev-civâna iskâ ittirdiler.
………………..
Gitdi Arafât dan cümle huccâc
İtmedi bu zulmi belki Haccâc
Mekke’den Mısır’a götürülen Abdullah orada esir tüccarına; ’’beni satup kâr itmek meramın ise ben köle değilim. Erzurum eyâletinde meşhûr ve ma’ruf Paşa-zâde Abdullah Beg’im. Beni mekânıma ilet sana yüz akçe vireyim.’’ der. Ve Antakya üzerinden Ahıska’ya ulaştırılır. Akrabaları ortada olmadığından ve o sıra Bayburt Rus işgalinde olduğundan (1829 yılı olabilir) yine Ermeni Kâhyanın marifetiyle Rusya’ya götürülür, orada asker olur, bir pir-i mübarek yardımıyla kaçarak Tuna, İstanbul üzerinden Trabzon’a gider, önce kimse inanmaz ona, sonra kız kardeşi ve diğer akrabaları gelir.
Hikâye-i Garibe’de bölgenin coğrafi özelliklerini de anlatıyor Zihnî:
Anadolu’nun sol kolunda Erzurum Eyaleti dahilinde Erzurum’a yigirmi dört saat ve Trabzon’a otuz dört saat mesâfede kâin Bayburd nâm kasaba ki âb u hevası hûb ve Cuyruh nâm nehr vasatında câri makarr-ı ulema ve mesken-i evliya vü şüheda bir şehr-i mergûb olup ……..
Benî âdemden bu âna degin Trabzon yolundan araba güzâr itmez.Sengistân ve uçurum vâdiler ki süvari değil piyâde geçmek akla ziyân bir tarîk idüği şöhret şiâr-ı İran ve Turan iken Trabzon’dan Gümüşhane’ye yigirmi dört saat ve Gümüşhane’den Bayburd’a on dört saat cem’an otuz sekiz saat mesafe tarikin tamirine muvaffakiyetle tarih-i mezbûrede tarik-i mezkûrden taht-ı revan ve arabalar hıraman oldu..
Târih-i Hıtam-ı te’lif ile, tarih düşerek Hikâye-i Garîbe’yi sonlandırmış Zihnî;
Bi-himmetihî ta’âlâ
Tamâm olunca te’lif
Dinildi Zihnî târih:
‘’Hikâye-i garîbe
1261/1845
Eser-i te’lif ve hâme-i el-Hac Mehmed Emin el-Zihnî