Tatil dolayısıyla eskimeyen bir sevgilinin kapısını çaldım, gizlice… Anılar eşliğinde bastıramadığım özlem ve gözlerim yaşlıca… 15 günlük kaçamak, okul yıllarında ki hafta sonu tatili kadar kısa, hemen bitse de bayram sevinci gibi, hayal gibi… Hiç bitmeyen, büyüleyen bir rüya gibi… Ama tedirgin!
Tatil dolayısıyla eskimeyen bir sevgilinin kapısını çaldım, gizlice… Anılar eşliğinde bastıramadığım özlem ve gözlerim yaşlıca… 15 günlük kaçamak, okul yıllarında ki hafta sonu tatili kadar kısa, hemen bitse de bayram sevinci gibi, hayal gibi… Hiç bitmeyen, büyüleyen bir rüya gibi… Ama tedirgin!
Şehitler diyarında, yüksek taşların doruklarında, ihtiyar ihtişamıyla dimdik duran, kalenin surlarında vardım taşların sırrına ve kendi sırrımı anlattım onlara… Sırdaş olmak istedim ihtiyar surlarla ve ufukta taşlardan kurulmuş bir şehir çıktı karşıma, benim şehrim.
Üçü anlam taşıyan, biri yeşertilmeye çalışılan, diğerleri boş altı tepe içerisine kurulmuş, küçücük bir taş kent…
Bulutlarla ve umutlarla komşuculuk oynamaya çalışan mütevazi, yalnız ve ıssız memleketim Bayburt…
Gökyüzüne baş kaldıran taşlar; vakur, asil ve gizemli… Toprağa sağlam basıyorlar, gökyüzüne meydan okuyorlar…
Geçmişteki hataların, vefasızlıkların acısıyla dilsiz kalmış evler, soyulup talan edilmiş fikirler, köklü misafirlerin ağlaştığı boş sokaklar, yağmalanmış umutlar ve gasp edilmiş mutluluklar…
Zamanı elinden çalınmış koskoca bir tarih, koskoca bir tarihin sırrını koynunda saklayan vakur, yorgun ve suskun yapıtlar… Ve bütün gördüklerini, duyduklarını sonsuza kadar saklayacak olan avlular, merdivenler, basamaklar ve yorgun insanlar…
***
Her şey bu kadar hüzünlü değil ya…
Güzel şeyler aramaya başladım, baktım:
Isırgan otları arasında, renkleri biraz solgun olsa da papatyalar hala açıyor, Çoruh yine kendince çağıldıyor, çocuklar her şeyden habersiz oynaşıyor, meraklıları tarafından şehir hala gezilebiliyor… Sabahın erken saatlerinde birbirine takılan insanlar hala gülebiliyor…
Güneş; yalnız ve hüzünlü taşları, yaptığı ışık oyunlarıyla avutmaya çalışıyor. Ve yüzlerce habersiz çocuk, hiç bilmedikleri bir tarihin içinde, belki de kendi geçmişlerini arıyor.
***
O ve ardı sıra hızla geçen on beş gün boyunca her akşam, bu küçük ve yalnız şehirde, yıldızların altında uykuya dalmak ve rüyamda geçmiş zamanlarda konaklamaktı niyetim…
Belki de taşlar vefasızlığa daha fazla dayanamaz, gece yarısı dillenip, gördükleri ve duydukları bütün sırları anlatıverirlerdi bana…
Kim bilir belki de, artık geceler ve her şey onlara aitti… Ve her gece yüreklerinde biriktirdikleri aşklar için törenler düzenliyorlardı. Geçmiş zamanlardan gelen konukları olabilirdi. Ne de olsa onlar misafirperverdi, sessizce ağlaşıp hasret giderirlerdi…
Daha fazla dayanamadım. On beşinci günün batımına yakın uzaklaştım büyüdüğüm şehrimden.
Taşları geceyle, yıldızlarla ve sırlarıyla baş başa bıraktım…