Yıl 1964...

Bu solmuş fotoğraf Bayburt’ta 1964’ün yazında çekildi. Fotoğraftakiler, kasapların arkasındaki Masatlıların binasının üst katında geçici olarak eğitim veren, Kız Sanat Okulu’nun her yıl düzenlediği ‘biçki, dikiş, nakış ve el becerisi’ kursunu bitirenler.

Fotoğraftaki herkesi ama herkesi tek tek tanıyorum. Bir kişi bile hafızamdan silinmedi. Onların hepsi benim mahallem Şingahlılar. Bir kısmı Düz, bir kısmı Hendek, bir kısmı da Kösegil’in ‘mehle’den tanıdıklarım. Hepsi de ya birimizin annesi ya kardeşi ya eşi ya da sevdiği insanlar. İçlerinden bazıları öldü bir çoğu ise yaşıyor. Aralarında bir akrabam bir de hısımım var.



Şimdi yüzlerine bakın, lütfen tek tek yüzlerine, ama hiç birini atlamadan. Çocuk yaştan genç kıza, yeni evliden bir kaç çocuğu olana kadar hepsi de tek amaç için biraraya gelmişler: Kendilerini geliştirmek.

Hepsi de ne kadar aydınlık, ışık taşıyan, ışık yayan, umutlu ve saygın. İfadeleri asla; yapay ciddiyetli, kızgın ya da sinik değil, aksine özgüvenli!.. En önemlisi etrafa tedirgin bir öfkeyle bakmıyorlar. Çünkü her kadında olan üstün özellikleri bastırılmamış. Çünkü dişi olmaları umurlarında değil, onlar zaten kadın olduklarının bilincini taşıyorlar.

Onlar öğrenmeye, değişmeye, gelişmeye ve hem rekabete hem de haklarını aramaya aday insanlar. Fotoğraftan yansıyan bu!

Hepsi de kendilerini mutfakla çocuk arasına hapsetmek istemeyen, ortak bir yaşamın eş başkanları! Ve onlar, asla mahremiyetlerini kamulaştırmayan, kırmızı çizgileri olan öteki yarılarımız.

Bu eşsiz anı, geçende albümleri karıştırırken elime geçti. Asla iç geçirmedim.

Çünkü bu maya toplumun kadın ve erkek çoğunluğunda hala çok sağlam, yaşıyor.

Çünkü serbest rekabet pazarında hiç bir güç bilgi ve özgürlüğün gücüyle rekabet edemez.

Ve biliyoruz ki, bir toplum kendisine bin türlü yöntemle yedirilenleri hazmetmez, er veya geç kusar.

Çünkü dillendirilmese de bugün gelinen yerin; geleneğimize aykırı, hayata aykırı, gelişmeye aykırı olduğu derinden derine seziliyor.

Ayrıca;

Bir kent daha ne kadar değişebilir?
Bir şehrin kadını daha ne kadar dönüşebilir?
Bir şehrin kadınları daha ne kadar hayatın içine eşit katılmanın uzağına düşebilir?
Bir toplum daha ne kadar geçmişini unutabilir?
Ve kadınlar daha ne kadar oğullları, eşleri, kardeşleri ve sevdiklerinden ayrı bir toplumsal hayat sürebilir?

Çünkü bu insana aykırı.
Ve biz bunun böyle sürmeyeceğini 5500 yıllık yazılı insanlık tarihinden biliyoruz.

(Elimde bir fotoğraf daha vardı, Bayburt’ta 2014 yılında çekilmiş, bu fotoğrafın yanına koyacaktım, vazgeçtim?!)