Bu fotoğraf güzel ama ya geniş açıdan bakarsak?Bir zaman önce çevredeki yol yapım çalışmaları ve taş ocağı işletilmesi nedeniyle, Kırklar dağında barınan yılanların neslinin tükendiği söylenmiş, bu daha sonraki yıllarda yılanların çoğalması ile gündemden düşmüştü. Tedavinin yaygınlaşması ve ziyaretlerin her yıl artması üzerine Kırklar Dağı 2683 sayılı yasa kapsamında koruma altına alındı. Böylece yılanlarda da önceki yıllara oranla hızla artış gözlendi. Gizemli, şifalı veya doktor! Adını ne koyarsak koyalım bu bölge araştırma yapılmasa da, her yıl ilgi çekmeye devam edecek. Gazetelerde, televizyon kanallarında kullanılan görüntü ve fotoğraflar içler acısı. Her yıl bu olayı kullanan ve atlamayan ulusal basın, aslında kötü bir reklam aracını teşkil ediyor. Oysa benzer bir hizmet veren Sivas’ın Kangal balıkları saygı ve hürmet görüyor. Çünkü fotoğrafta sorun yok.  

 

Yılanların yaptığını veya yapabildiğini eksiklikler eşliğinde yok ediyoruz...(YORUM HABER) Bunu tam tersine çevirmek elimizdeyken, bir gelenek tadında sunmamız, belli ve doğru bir çerçevede ele almamız gerekirken neden yapmıyoruz?

Yılanların bulunduğu ve gözeler olarak da adlandırılan Kırkpınar’a adını veren su kaynakları belli bir düzene sokulabilir, çevre düzenlemesi yapılabilir, piknik veya yaşam alanları oluşturulabilir.

Kırkpınar kadınları ve gençleri misafir ağırlama konusunda “turizm”e yönelik eğitebilir; kıyafet, fiyat, karşılama, konaklama, tedavi süreci konularında sınırlamalar getirebilir, zaten kendi kendine ve fısıltı rüzgarıyla büyüyen Kırkpınar Yılanlarına bir intizam sağlayabiliriz.

Üstelik, Kırkpınar Dağı’nda yan ürünler de mevcut: Efsane, su kaynakları…

İyi bir reklam için önümüze kendi kendine gelen bir malzemeyi kullanmak mı, yoksa malzeme olmak mı? Ya sağlıklı bir çerçevede düşünüp, görülmesi gerektiği gibi görelim Kırkpınar Dağı’nı, ya da her yıl eleştiriye müsait fotoğraf ve hikayelerle gündeme gelmeyelim.

"YOKSA SOYUNUZ TÜKENE"

EFSANEYE GÖRE; “Kırkpınar dağının gözeler kısmında bir değirmen varmış ve bu değirmenin sahibi de muhterem bir zatmış. Zare yani buğday getiren vatandaşlar, getirdikleri darının öğütülmesini beklerken piknik de yaparlarmış.

Doktor yılanların bir beceriside, ayakta tedavi! Şaka tabi ki!Bir gün bir alim, bir sepet yumurtayla çıkagelmiş değirmene. Yumurtaları değirmen etrafında bekleyenlere dağıtmış. Arta kalanları ise daha sonra gelecekler için ağaca asmış.

Gel zaman, git zaman; kısa bir süre sonra küçük bir kız çocuğu, bu ağaca çıkarak sepetten yumurta almak istemiş. Ama sepete doluşmuş yılanları görünce ağaçtan düşerek bacağını kırmış.

Bu durumu gören değirmenci, her zaman sevgiyle yaklaştığı yılanlara, kızın çektiği acıya da istinaden şöyle niyet ve beddua da bulunmuş:

“Ağrı çekenlere şifa olasınız, yoksa soyunuz tükene…”

Efsaneye göre, bu bedduayı duyan yılanlar, önce bacağı kırılan küçük kızı daha sonra da bu bölgede şifa arayan herkese şifa dağıtır olmuş.