Bu sosyal hayat, Bayburt akşamları için yeni bir döneme işaret ediyor. Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelmiş, birbirlerini tanımayan gençlerin bir araya geldiği, birlikte eğlendiği, birbirleri ile sosyal ve de kültürel anlamda ilk temasların gerçekleştiği mekanlar buralar.
Popüler kültürün ve güncel müziğin baskın olduğu bu mekanlardan bir kaçına girip çıkıyorum ve görüyorum ki, dışarda devam eden rutin hayatın aksine bu mekanlarda Bayburt yazıldığı gibi okunmuyor!
Söyleşi: Kürşat OkutmuşFotoğraflar: Zeynel Abidin Öztürk
Altı kardeşin en küçüğü Mustafa… Ve kalabalık ailenin en sorumsuzu! Bunu kendisi de itiraf ediyor. Bu kanaate ise el attığı tüm işleri elini yüzüne bulaştırınca varıyor…
- Neden böyle oldu?
- Ailemde bu kanaatte olunca, ben de inanmak zorunda kaldım. Ama sanırım asıl neden inandığım değerlerin peşinden gitmek oldu. O değerlerin hakkını verebilmek adına bu ‘sorumsuz’ payesini kabul ettim ama acaba iyi mi yaptım bilmiyorum! Yine de bunu bu şekilde ve bilinçli yapmış olmak keyif veriyor.
- Ailende müzisyen var mı?
- Annemin tiz ve yanık bir sesi var, hepsi bu… Binlerce uzun hava dinledim ondan. Sanırım annemin sesi ve bana kattıklarını saymazsak yok!
- Müziğe nasıl başladın?
- Tesadüflere inanmayı bıraktıktan sonra!
- Enstrüman çalıyor musun?
- Çalmaya çalışıyorum. Yıllar önce aldığım bir caz kasa gitarım var. Çalmaktan çok bir sevgili gibi sarılıyorum ona… O üzerindeki cila kokusundan olsa gerek bazen çalmaya kıyamıyorum ve sadece söylüyorum. Çünkü ekibimizde çok iyi çalan arkadaşlarımız var.
- Müzik gelişimine katkı sunmak adına neler yapıyorsun?
- Fena sayılmaz derecede iyi bir okur olduğumu düşünüyorum. Dünya müziğini sektirmeden takip etmeye çalışıyorum.
- Bayburt’un müzik geçmişi ile ne kadar ilgilisin?
- Yazları 3 ay düğünlerde sahne alıyorum. Bunun için de iyi bir repartuara gerek var. O nedenle Bayburt müziğinin dünden bugüne uzanan tüm eserlerine hakimim diyebilirim. Bunu biraz daha ileriye taşıyıp, eserlerin hikayelerine ulaşmaya çalışıyorum. Hikayesini bildiğim eserlerin içine daha iyi girebildiğimi, daha güçlü hissederek sahiplenebildiğimi ve söyleyebildiğimi farkettim. Eski mahalli sanatçılarımıza kulak kabartıyorum. Bayburt müziği hakkında yazılan, çizilen her detaya merak duyuyorum.
- Geçmişe oranla Bayburt müziği bugün daha az sesli ve güçsüz! Katılıyor musun bu yoruma?
- Bayburt azımsanmayacak sayıda ve değerde müzisyen, besteci, şair çıkarmış. Sanırım şu an yaşadığımız kısırlık Bayburt’a özgü değil. Hatta tüm ülkeye ve dünyaya hakim olmuş bir kısırlık söz konusu. Bu vakanın sürükleyicilerinden biri de maalesef yeni kuşaklar! Kaliteli müzik yerine kalitesiz müzik tercihi yapan gençlerin sayısı azımsanmayacak sayıda! Kulak ve duygu göçü yaşanıyor diye düşünüyorum.
- Soytarılık yapmadan güldürebilmek seni!
- Öyle de denilebilir! Ne kadar kusurluysan, ne kadar bizden-onlardan değil ve aykırıysan, hatta ne kadar komik veya absürdsen o kadar ilgi görüyorsun! Bu durumu kendine yakıştırabilen ve bu tarz performans sunabilen arkadaşlar büyük ilgi görüyor. Kaliteye kulak tıkama günümüz hastalığı olsa gerek. Kalitenin zıttına alkış tutan kesimin, -net bir fikrim olmamakla birlikte- içinden çıkamadıkları, hastalıklı bir kompleksleri olduğunu düşünüyorum. Bir sosyolog değilim ve sadece gözlemlediklerimden yola çıkarak şimdilik böyle bir yoruma ulaşabiliyorum. O kompleks nedir, nasıl bir şeydir? biraz aç derseniz, işte orada ‘dur diyorum’ kendime. Çünkü üzerinde daha fazla düşünme ihtiyacı duyabileceğim bir durum açıkçası.
- Bayburt’ta müzik yapmak nasıl bir his?
- (Kesinlikle yakışıklı ve güzel gülüyor..) Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalışan arkadaşın duygularını yaşamıyor değilim!
- Bayburt’ta müzik yapan bir müzisyenin birinci çıkmazı nedir?
- Bu şehirden bir türlü çıkamaması!
- Üniversite hayatı ile birlikte Bayburt’ta son moda canlı müzik. Mekanlar, bu yeni hayat, neler söylemek istiyorsun? Çünkü o dünyanın içinde olanlardan biri de sensin..
- Ben de işletmeciyim. Ben de sahne alıyorum ama tamamının öğrenciyi pohpohlamaya endeksli mekanlar olduğunu hiç çekinmeden söyleyebilirim. Ha öğrenci bu durumu suiistimal etmiyorsa ala! Bu mümkün olmuyor çoğu zaman… Yine ruhsatlı veya ruhsatsız, her aklına esenin mekan açıp, canlı müzik yapabiliyor olması da hiç ahlaklı ve sağlıklı değil.
- Bilmediğim için soruyorum! Bu mekanlarda sahne almak çok havalı bir şey mi?
- Yok abi! Bildiğin köle muamelesi… Şaka yapmıyorum, cidden böyle…
- Köle neler yapar sahnede?
- Köle günlerce repertuar hazırlar, çalışır, prova yapar. Ama daha sahneye çıkar çıkmaz peçete yağmuru başlar. İstek şarkıları bitmek bilmez. Halay bitmez, horon bitmez, misket bitmek bilmez. O ara mekancıya dönüp, hüzünlü bir bakış ile destek ararsınız ama nafile bir bakıştır bu! O çoktan tav olmuştur bu duruma. Bakarsınız kurtuluş yok, sarılırsınız siz de deliloya!
- (Birlikte gülüyoruz bu defa..) Peki ya hedefler, Mustafa’nın hedefi?
- Kargaşadan uzak bir yer bilir misin? Bir perde, bir kapanış ve razıyım bir karanlık! Sıktıkça büzülen etlerimden vazgeçtim; görmekten, duymaktan, umuttan, hayalden vazgeçtim.. Doğurmaktan vazgeçti kadınlar, büyütmekten vazgeçtim! Ağladığında gülmekten, kundaktan, beşikten, ninniden, o muhteşem kokudan vazgeçtim; öldürüyorlar diye vazgeçtim!
- Çok güzel bir cevap oldu, tebrikler Mustafa!
- Hedef demiştin değil mi abi!
Anlaşılan Mustafa Serkan Yalçın ile daha çok sohbet edeceğiz. Mustafa gibi Bayburt’un yeni sosyal hayatından yansıyanlara, o sosyal hayatın farklı meslek gruplarından diğer köleleri ile de konuşacağız.
Şimdi Mustafa’yı dinlemeye gidiyorum.