Bayburt Postası - Davul-zurna çalınca akla gelen isimler vardır. Hani barda başı tutan sembol isimler. İşte onlardan biri. Başında kasketi ve cebinden hiç eksik etmediği mendili elindeyse eğer saatlerce sürecek bir düğün şenliği başlıyor demektir. Bayburt folklorunun bilinen figürlerinden ayrı onlarcasını biliyor. Onun bildiği barları çalabilenler de artık az olduğu için çalgıcılar konusunda özel hassasiyeti var...
Bir türkü hazinesi aynı zamanda. Bu topraklarda bugüne kadar yakılanların, söylenenlerin bir çoğuna vakıf. Hafızasında kaç türkü var, kendisi de sayısını bilmiyor. İrticalen söyleme sanatında usta denilecek kadar, aşıklardan tek eksiği ise sazı... Bu yüzden olsa gerek yarı şaka, yarı ciddi, 'sazım olsaydı Bayburt sınırlarına aşık sokmazdım' diyor.
Evet, İmdat Sancar.. Bayburtlu onu daha çok 'Vağındalı İmdat' diye tanıyor... Anadolu'nun nesiller boyu süregelen derin kültürünün izlerini taşıyor ve şimdilerde 60'lı yaşlarda. Koskoca bir kültürle yoğrulan koca bir ömür.
Murat Okutmuş/Bayburt Postası
Bir türkü hazinesi aynı zamanda. Bu topraklarda bugüne kadar yakılanların, söylenenlerin bir çoğuna vakıf. Hafızasında kaç türkü var, kendisi de sayısını bilmiyor. İrticalen söyleme sanatında usta denilecek kadar, aşıklardan tek eksiği ise sazı... Bu yüzden olsa gerek yarı şaka, yarı ciddi, 'sazım olsaydı Bayburt sınırlarına aşık sokmazdım' diyor.
Evet, İmdat Sancar.. Bayburtlu onu daha çok 'Vağındalı İmdat' diye tanıyor... Anadolu'nun nesiller boyu süregelen derin kültürünün izlerini taşıyor ve şimdilerde 60'lı yaşlarda. Koskoca bir kültürle yoğrulan koca bir ömür.
Murat Okutmuş/Bayburt Postası
"Düğünde türkü diyemesin de..."
1956 yılında Bayburt'un barcılarıyla ünlü Çayırköprü (Vağında) köyünde dünyaya gelen Sancar, kültür hakkında 'bildiğim her şeyi neneme borçluyum' diyor. Ve söze nenesini, yani 'Türkü Kadın'ı anlatmayla başlıyor.
"Nenem (Seher Sancar) 1979 yılında 110 yaşında vefat etti. 18 yaşına kadar nenemle aynı odada kaldık. Gece yarısı kalkıp bir yandan türkü söyler, bir yandan oynamaya başlardı. Çabası bana türküleri öğretmekti. Benim hayatımda gördüğüm en bilge kadındı, her anlamda. Gecenin bir yarısı bizim odada cümbüş başlardı. Nenem elinde mendille başlardı söyleyip, oynamaya. Tabi curcuna büyük, rahmet olsun babam uyanırdı, yakalanırdık. "Yav ana senin başka işin yok mu, gece yarısı' diye çıkışan babama, 'Çocuk yarın öbürgün bir düğünde türkü diyemesin de rezil mi olsun' derdi. Bugün söylediğim türkülerin tamamını ondan öğrendim. Bunun yanı sıra folklor da çok yeteneği vardı. Benim çocukluğumda o zamanın delikanlıları bir bakardık ki eve gelmiş. Seher ana, 'Kotan barının çökmelerini göstersene diye' sorarlardı. Usanmazdı, gösterirdi, öğretirdi. Diyebilirim ki barcılar takıldığı her konuda nenemin kapısını çalardı."
Çalgı yoksa ağız barı var!
Anadolu insanının yokluğa, imkansızlığa ürettiği çareler hayret uyandırır. 'Ağız Barı' da bunlardan biri.. Düğünlerde her ne kadar davul-zurna tercih edilse de, 3 gün 3 gece süren eğlencelerde çalınacak saat sınırlıdır. Bir zamandan sonra davulcu-zurnacı da dayanamaz oynayanlara, hem maliyet olarak da hayli çekilmez olurlar. İşte tam burada ağız barı girer devreye. Baştaki iki kişinin söyleyip sondaki iki kişinin tekrar etmesiyle oynanan oyun düğünün geri kalan bölümünü ayakta tutar. Bir özelliği de kızlarla birlikte oynanan oyundur. İmdat Sancar'dan dinliyoruz, köylerdeki düğünleri...
"Benim gençliğimin geçtiği yıllar 70'ler. Köyümüz 85 hane o dönemler. Bugün 30 haneye kadar düştük. 3 kat çalgı çalardı. Yani 3 ayrı ekip oynardı, yaş gruplarına göre. Hepsi Vağındalı olan Karabey Aksakal, Agah Sancar, Yaşar Kuşdil zurnada, Mehmet Genç, Sabri Sancar, Asef Çağlar davulda bu 3 ayrı ekibe çalardı. O zamanın düğünleri büyük ihtişamlı geçerdi. Bundan ayrı ağız barı ile oynardık. Yani kendimiz der, kendimiz oynardık. Rahmetli nenemin beni eğittiği asıl geleneğimiz budur. Köyler arası kim daha iyi diyecek diye yarışlar olurdu. Kestesi, Ardusta, Mam gibi yakın köylerde düğün olduğunda davet alırdık. Kız-erkek birlikte gider, söyler oynardık. Köylerin birbirleriyle kıyasıya çekiştiği bu ortamlarda kim daha iyi söyledi, iyi oynadı türünden bahisler haftalar sürerdi. Hakeza bizde düğün olduğunda da diğer köyler davetlimiz olarak gelirdi."
Meğer 'Koçari' Bayburt türküsüymüş...
Bir türkü hazinesi aynı zamanda. Türkü derken, öyle bilinenlerden değil. Eskilerden, bir çoğunu yeni duyup şaşırırsınız. Hatta İmdat Sancar'dan (ç)alınıp, ülkeye mal olanı bile var. Nenesinden duyduğu 'Koçari' türküsü bunlardan biri. Şimdilerde Hülya Polat'ın albümünde seslendirdiği meşhur türkü Vağında'dan çıkma. Hülya Polat'ın festival için geldiği Bayburt'ta İmdat Sancar'dan duyup, kasetine kendi eseri gibi koyduğu Koçari Türküsü... Bu garip hikayeyi de Sancar'dan dinliyoruz.
"1997 yılında Dede Korkut şölenlerinin Soğanlı Yaylası'ndaki programına katılmak için Karadenizli sanatçı Hülya Polat gelmişti. Bir vesile Öğretmenevi'nin şark odasında bir araya geldik. Beni söylemişler ona, türkü istedi. Bende nenemden öğrendiğim 'Koçari'yi söyledim. Elinde küçük bir teyple kayıt aldı. Ondan tek isteğim 'Bayburt Anonim' diye yazılmasıydı. Ama kaset çıktığında baktık ki kendine mal etmiş. O gün orada bulunan 20'in üzerindeki eğitimci bu olaya şahittir. Ondan sonra yine gelenler oldu, isteyenler oldu ama daha da söylemedim. Şimdi bunları Bayburt Tarih, Kültür Edebiyat Derneği'nde kayda alıyoruz. İnşallah bildiklerimizi Bayburt'un müzik arşivine hediye edeceğiz."
Susmuş, dinlemiş, biriktirmiş...
İlim meclisi denilen köy odalarında büyümüş. Bir zaman hep susmuş, dinlemiş, biriktirmiş. Açıkçası dolmuş diyelim, şimdi konuşma sırası onda. Eli kulağa götürdüğünde anlarsınız irticalen bir şeyler söyleyeceğini. Mana, derinlik bambaşka ifadeler çıkar o anda, dinleyenler şaşırır. 'Söyleyene değil söyletene bak' misali...
"Kalktık köy odalarında büyüklerimizin eğitiminden geçtik. İrticalen söyleme sanatı orada öğrendiklerimizden, yani bizde bir şey yok anlayacağınız. 'Hele bir türkü söyle de dinleyelim' istekleri ile büyüdük, olur o kadar. Saza hiç yanaşmadım, şimdi ortalarda elinde sazla gezenleri görünce, keşke öğrenseydim diyorum. Öğrenseydim eğer Erzurum Köprüsü'nden bu tarafa aşık sokmazdım. Tabi bu işi hakkıyla yapan insanlara sözüm yok. Celali, Hicrani, İrşadi'deki derinliğe bakın, bir de bu basitliğe. Anlamı olmayan ifadelere, sadece kafiyeyi uydurmanın derdindeler."
İpek mendil Kültür Bakanlığı'ndan hediye
Gelelim en çok tanındığı ve usta olduğu bar konusuna. Bayburt'ta bar denilince akla gelen sembol isimlerden. Cebindeki mendilinin hikayesi de var. İpek mendil Kültür Bakanlığı'ndan hediye. Hem Vağında bar ekibi, hem İmdat Sancar ülke genelinde tescilli. Şimdilerde en çok oynanmayan barlar için üzülüyor...
"Kız ve erkek olmak üzere Bayburt'un toplam 63 barın tamamını bilirim. Bugüne kadar da hep başta oynadım. İkinci sırada oynadığım pek nadirdir, büyüklerin elinde. 2002 yılında Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen iller arası otantik bar yarışmasında Bayburt'u Vağında Köyü olarak biz temsil ettik. Ankara Ulus'ta Devlet Opera ve Bale salonunda yapılan yarışmada 17 ekip arasından birinci olduk. 17 bin lira para ödülü verdiler. Gidiş-geliş masraflarımız hariç paranın geri kalan bölümünü köy heyetine verdik. O gün il birincisi olan ekipte; Bilgehan Sancar, Binali Topçu, Mahir Çağlar, Sebahattin Bayram, Erhani Çağlar, Bekir Sancar, Şaban Topçu yer aldı. Yarışmada para ödülünün yanı sıra bir de bana ipek mendil hediye edildi. O gün bugün ipek mendil cebimdedir. Kültür Bakanı İstemihan Talay'dı. Tabi bar konusu önemli. Şimdilerde yarışmalarda sahne düzeni ve başka nedenlerden dolayı oynanmayan barlar var. Koçari, Kotan, Ters Ayak, Bir Bölük Kazlar, Aşurma, Tillara, Sürütme, Çayırbarı bunlara örnek olarak verilebilir. Bu barları oynayabilenler de azdır. Bunun yanı sıra yine önemli gördüğüm, misal davul derisi zıt olması gerekir. Bir tarafı keçi, diğer tarafı koyun derisinden yapılan.. Ama şimdilerde cama benzer plastik bir madde kullanılıyor. Ahenk de tam olarak verilemiyor."
"Recep emi kamışı ısırdı!"
Konu bardan açılınca tabi söyleyeceği çok sözü var İmdat Sancar'ın. Zemheride uzun geçen bir düğünün ardından Cilaralı Recep'in (zurnacı) yaptığı sitemi unutamıyor. Bir de Yaşar Aker'in bar konusunda Vağındalılar için söylediği gurur dolu sözü... Bar deyince aklına kimler geliyor, onları da sayıyor İmdat Sancar..
"Bir gün Vağında'da düğün var. Cilaralı Zurnacı Recep emi çalıyor. Bizim de o zaman gençlik zamanlarımız hiç durağımız yok. Ocak veya Şubat zemheri ayı bir de o gün aşırı soğuk. Biz oynuyoruz ya sıkıntı yok üşümüyoruz, Recep emi meğerse donmuş. Bar bitti, biz ona şu barı çal diye istekte bulunurken, Recep emi zurnanın kamışını ısırıp kopardı. "Yeter İmdat, ellerim artık tutmuyor. Sizde hiç mi dur durak yok" demişti. Bar denilince benim aklıma gelenler isimlerin başında köyümden Nazif Bayram gelir. Samsun'da Atatürk'ün karşısında oynamış. Ustalığını anlatmak için eskiler 'çay bardağı omuzunda oynardı' derdiler. Yani dimdik oynarmış. Yine köyümüzden Hilmi Sancar, Kamil Genç, İsmail Çağlar. Bayburt merkezde ise çok isim oynardı ama özellikle Şingahlılar oynardı. Mesela uzun yıllar Bayburt Belediyesi'nde görev yapmış olan Orhan Ardahan ağabeyimiz iyi bir barcıydı. Daha eskilerden ise barlardan çok iyi anlayan Avukat Hoca Yaşar Aker vardı. Hatta kendisinin bizi çokça gururlandıran bir sözü olmuştu. Hükmü Pekmezci belediye başkanlığı döneminde Bayburt barlarını gün yüzüne çıkarmak için bir toplantı yaptı. Bizler de gittik, barları gösteriyoruz. Hoca Yaşar Aker de orada. O sırada biz bir bar gösteriyoruz, oynuyoruz. Toplantıda yer alan biri Hoca Yaşar'a 'bu figür böyle miydi' diye sordu. Hoca Yaşar, 'Vağındalılar bara girdiği zaman benim figür tarif etmem uygun düşmez' demişti. Bu övgüyle çok gururlanmıştık. Hoca Yaşar bu konularda Bayburt'ta sayılı isimlerden.."
Köy çocuğu, dağın ardındaki maden...
İmdat Sancar bir köy çocuğu. Dağın ardındaki maden. Kendi kendini işleyen ama görülmeyen. Sıkı sıkıya bağlı olduğu bu toprağın değerlerini, çağın gerekleriyle harmanlayıp sunan bir kültür taşıyıcısı. Yolunuz bir gün Vağında'dan geçerse mutlaka uğrayın. Köyün meydanında başında kasketi sizi beklerken görürsünüz İmdat Sancar'ı.. Ve Vağında özelinde köy kültürüyle ve bu kültürü her anlamda taşıyan, sergileyen has bir Bayburt beyefendisiyle tanışmış olursunuz.
(Anadolu'da aşıklık geleniğinin zirve ismi sayılan Aşık Sümmani'nin 'Narman Kazasında Bir Gelin Gördüm' adlı eserine İmdat Sancar'ın 'acizane' ifadeleriyle söylediği nazireyi paylaşıyoruz. BAYDER Kültür Sohbetleri'nde çekilen görüntülerde Ozan Doğan Gülhan'ın sazıyla eşlik ettiği Aşık Sümmani'nin eserini ise İsmail Öksüz seslendiriyor.) İzlemek için tıklayınız...
İmdat Sancar bir köy çocuğu. Dağın ardındaki maden. Kendi kendini işleyen ama görülmeyen. Sıkı sıkıya bağlı olduğu bu toprağın değerlerini, çağın gerekleriyle harmanlayıp sunan bir kültür taşıyıcısı. Yolunuz bir gün Vağında'dan geçerse mutlaka uğrayın. Köyün meydanında başında kasketi sizi beklerken görürsünüz İmdat Sancar'ı.. Ve Vağında özelinde köy kültürüyle ve bu kültürü her anlamda taşıyan, sergileyen has bir Bayburt beyefendisiyle tanışmış olursunuz.
(Anadolu'da aşıklık geleniğinin zirve ismi sayılan Aşık Sümmani'nin 'Narman Kazasında Bir Gelin Gördüm' adlı eserine İmdat Sancar'ın 'acizane' ifadeleriyle söylediği nazireyi paylaşıyoruz. BAYDER Kültür Sohbetleri'nde çekilen görüntülerde Ozan Doğan Gülhan'ın sazıyla eşlik ettiği Aşık Sümmani'nin eserini ise İsmail Öksüz seslendiriyor.) İzlemek için tıklayınız...