Bayburt Postası - TEMA Vakfı, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası ile 22 Mart Dünya Su Günü’nde, insanların karşı karşıya kaldığı en büyük iki tehdidin iklim krizi ve biyolojik çeşitlilik kaybı olduğunu belirterek, su ve orman ilişkisini değerlendirdi. Kullanılabilir suyun %50’sinden fazlasının ormanlardan geldiğini açıklayan Vakıf, ormanları korumanın iklim değişikliğiyle mücadele için vazgeçilmez olduğunu hatırlatıyor.
İklim krizi ve biyolojik çeşitlilik kaybı; su ve gıda güvenliğinden sağlık sorunlarına, aşırı hava olaylarından iklim kaynaklı göçlere kadar yol açtığı büyük sorunlar sebebiyle günümüzün en büyük tehditleri olarak değerlendiriliyor. Bu sorunların çözümü için ilk sırada suyun ve ormanların korunması ile orman varlığının artırılması yer alıyor.
Ormanların insanlar için sayılamayacak hizmetler sunduğunun altını çizen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu özel günde ormanların insan sağlığı için önemine vurgu yaparak, bu doğal varlıkların titizlikle korunması gerektiğine dikkat çekti. Ataç; “Ormanlar; okyanuslardan sonra en büyük karbon yutaklarıdır. Dünya ormanları, barındırdığı 60 bin ağaç türü, yüzbinlerce böcek, mantar, bitki türü ile dünya karasal biyolojik çeşitlililiğin %80’inden fazlasına yuvadır. İnsanların %50’sinden fazlasının suyu yine ormanlardan geliyor. 2.4 milyar insanın mutfaklarında yemekler odun enerjisi ile pişiyor, 1 milyar insanın gıda temininde ormanlardan toplanan mantar, meyve, yaban hayatı, orman içi sulardan elde edilen balıklar önemli bir yer tutuyor. Ormanlardaki biyolojik çeşitliliğin insanlığa armağanı olan odun dışı ürünler kırsalda insanlara gelir, yiyecek ve ilaç oluyor” diyerek ormanların yaşam için önemini ifade etti. Ancak ne yazık ki dünyada orman varlığı hızla yok edildiğinin altın çizen Ataç; “Son 300 yılda Amerika Birleşik Devletleri’nin yaklaşık 1,5 katı kadar orman alanı yok edildi. Bu orman kayıplarına son 10 yılda ise 147 milyon hektar (Türkiye’nin yaklaşık iki katı) orman alanı daha eklendi. Son 50 yılda sadece yaşamı ormana bağlı türlerdeki kayıp %47 oldu. Bununla birlikte iklim krizinin etkisiyle yaşanan orman yangınlarındaki artış da, bu çok kıymetli doğal varlıklarımızın yok olmasına sebep oluyor. Her bir orman tahribatı, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybının yarattığı sorunların artması demektir. Çeşitli amaçlarla tahrip edilen ormanların kaybı; yaşamın kaybıdır. Bugün büyüme odaklı, doğayı ve doğanın yarattığı hizmetleri yok sayan ekonomik anlayış da orman tahribatının ana nedenlerindendir” dedi.
“Ülkemizde yasalar yangınlardan daha fazla orman tahribatına sebep oluyor”
Küresel olarak gerçekleştirilen orman tahribatları, iklim krizi ve biyolojik çeşitlilik kaybının ana nedenlerini oluşturuyor. Ataç, orman alanlarında madencilik, enerji, turizm, ulaşım, alt yapı yatırımları vb. gibi ormancılık dışı uygulamalar için verilen izinlerin, orman varlıkları için tehlike oluşturduğunu vurgulayarak; “Son yıllarda ülkemizin orman varlığının artması herkesi sevindirse de, ormancılık dışı uygulamalar için verilen izinler ormanların tahribine neden olurken, biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olan parçalanmayı da artırıyor. Ormanlarda, 2012-2020 yılları arasında madencilik, enerji ve diğer kullanımlar için verilen izinlerin miktarı 450 bin hektarı geçti. Bu oran, aynı dönemde yanan 87 bin 342 hektar orman alanının yaklaşık 5 katını oluşturuyor. Son yıllarda Turizmi Teşvik Kanunu’ndaki değişiklikler ile Orman Kanunu’na eklenen EK-16 maddesi ile yasalarda orman tahribatına neden olan uygulamaların kapsamının daha da genişletilmesi orman varlığımız için büyük risk oluşturuyor ” dedi.
“Ormanlar, iklim krizi ile mücadele ve biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesinde anahtar role sahip”
İklim krizinin ve biyolojik çeşitlilik kaybının; kuraklık, sağlık sorunları ve salgınlarda artışa, verimli tarım arazilerinde kayıplara, su ve gıdaya erişimde sorunlara sebep olacağına vurgu yapan Ataç; “Ormanlar; iklimi düzenleme, su temini, sel ve taşkınları önleme, kuraklık etkilerini azaltma işlevleri ve sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle, iklim kriziyle mücadele ve biyolojik çeşitliliğin korunması konularında anahtar role sahip. Ancak biyolojik çeşitliliği azaltan iklim krizi, içinde yer aldığımız ılıman kuşaktaki orman yangınlarında görülen %25 oranındaki artışın da nedeni olarak gösteriliyor. 2021 yılındaki yüksek sıcaklık ve uzun süre normalin üzerinde devam eden kuvvetli poyrazın etkisiyle yaşanan büyük orman yangınlarında, 140 bin hektara yakın orman alanının yanmış olması bu durumu doğruluyor. Bununla birlikte, 2021 yılı yangınlarının çıkış nedeninin %84’ünün ihmal, kusur ve faili bilinmeyen olarak tanımlanması ve ormanların %99’unu tahrip etmesi, yangınlarda insan kaynaklı tahribin etkisinin de büyük olduğunu kanıtlıyor. Bu yangınlar, üç bitki coğrafyasının kesişim yerinde olan ülkemizde, 30’dan fazla ağaç türü, içerdiği bitki ve hayvan çeşitliliği ile ormanlarımızın biyolojik çeşitliliğini tehdit ediyor. Büyük bir bölümü doğal olan ormanlarımız, biyolojik çeşitliliğin en zengin olduğu doğal yaşlı orman örneklerini barındırıyor. Bu anlamda ülkemizde, iklim değişikliğiyle mücadele ve biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi için ormanlarımızın korunmasının büyük önemi bulunuyor. Ormanlarımızın korunması için enerji nakil hatları kaynaklı yangınları önleyecek tedbirler alınmalı, orman yangınları konusunda farkındalık artırılmalı, yasalarda orman tahribine neden olan izinler kısıtlanmalı, biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu Önemli Doğa Alanlarına koruma statüsü verilmeli ve doğal yaşlı ormanların koruma altına alınması çalışmalar hızlandırılmalı” dedi.
“Suyu korumanın alfabesi ormanları korumakla başlıyor”
Su stresi çeken ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, son yıllarda salgının da etkisiyle suyun değerinin bir kez daha anlaşıldığını belirten Ataç orman ve su ilişkisini de değerlendirdi. Ataç; “Nüfus artışı ve iklim değişikliği nedeniyle, iyi senaryoda bile 2050 yılında yağışların %15-20 azalması beklenen ülkemiz, su fakiri olma tehdidiyle karşı karşıya. Su döngüsünün önemli bir bileşeni olarak ormanlar, dünya karasal alanının %30'unu oluşturmasına rağmen akarsu akışlarının %60'ını oluşturuyor. Dünya nüfusunun %50’sinin suyu ormanlardan geliyor. Ormanların tahrip edilmesi bölgeyi daha kurak hale getirirken, suyla taşınan organik madde ve toprak nedeniyle suyun kalitesini bozuyor” diyerek, bu durumun sadece insan için değil, doğadaki tüm canlıların su hakkının korunması için ormanların korunması ve korunan orman alanlarının artırılması gerekliliğini vurguladı.