Bayburt Postası - 2023 yılında dört kitabı yayınlanan gazetemiz yazarı Selim Gürbüzer'in yeni kitabı 'Hayy'dan Hu'ya Yaratılış Mucizesi' adlı eseri Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık'tan okuyucu ile buluştu.
Dergi boyutunda 603 sayfa hacimli kitap 10 bölüm altında kaleme alınan 92 ayrı makaleden oluşuyor. Yazar Gürbüzer, eserini, Bayburt eğitim tarihinde önemli izleri bulunan biyoloji öğretrmeni rahmetli Erol Kılıç ve üniversiteden hocalarına ithaf ediyor.
Yazar Gürbüzer kitabın önsöz yazısında şu ifadelere yer veriyor:
"Gençlik yıllarımdan bugüne fen bilimlerine merakım nihayetinde bu kitabı yazmamı da beraberinde getirdi. Öyle ki liseyi tabii bilimler bölümünden, üniversiteyi biyoloji bölümünde okumuş, meslek hayatımda hematoloji, mikrobiyoloji, biyokimya, deney hayvanları ve adli tip laboratuvarlarında biyolog olarak çalışmış olmamın, Ankara Büyük Şehir Belediyesi'nin Gazi Üniversitesi işbirliği ile açılan Belteks kurslarından birçok dalda edindiğim deneyimlerimin bu eseri ortaya koymamda çok büyük katkısı oldu diyebilirim. Eser incelendiğinde içerik olarak bilimlerine olan bakışımız materyalist ve evrimci dogma bir bakış açısıyla değil tam aksine mutlak ilim sahibi Yüce Allah'ın kullarına yaratılış mucizesi olarak lütfettiği “Düşünen insanlar için nice hikmetler vardır” düsturunca kaleme alınan bir eser olduğu görülecektir. Aynı zamanda bu eser yıllar öncesinde birtakım internet sitelerinde makale halinde yayınlanmış olan yazılarımın derleyip toparlayaraktan kitap haline getirilmiş bir eserdir. Madem yıllar öncesinde yayınlanan makaleleri kitap haline getirmiş hali bir eserdir bu, o halde bakalım gençlik yıllarımdan bugüne dek fen bilimlerine olan merakımı ve tutku heyecanımı nasıl dile getirmişim hep birlikte bir görmüş olalım.
Gayret bizden, tevfik Allah'tandır elbet."
Kitap tanıtım bülteninde ise şu ifadeler yer alıyor:
"Bir kısım bilim adamları ateizmin etkisi altında kalarak yaratılan her varlığı tesadüfi bir eser olarak görüp iki yüzyılı aşkındır pozitivist felsefe davası gütmekteler maalesef. Güya ellerine tutuşturulmuş içi boş pozitivist felsefi reçetelerle insanların yaratılış mucizesine olan inancını sarsıp inkâr noktasına getireceklerini sanıyorlar. Oysaki her şeyden önce sınırlarına hayallerin bile yetişemeyeceği uçsuz bucaksız bir âlemde yaşıyoruz. Dolayısıyla böylesi uçsuz bucaksız bir âlem içerisinde yaratılış mucizesini insanların nazar-ı dikkatinden göz ardı edilip inkâr etme noktasına nasıl getirilebilir ki? Düşünsenize içinde konumlandığımız Samanyolu Galaksisi bile yüz milyar rakamlı gibi bir sayıya tekabül ederken en az bunun iki misli kadarda galaksi âlemin hudutları içerisinde aydınlık güneşimiz gibi iki yüz milyar rakamlı bir sayıda yıldızlar topluluğunun varlığı söz konusudur. Şimdi sınırlarına insan hayallerinin yetişemeyeceği böylesi mükemmel varoluş ve yaratılış mucizesi karşısında görmezden gelinip inkâr edivermek ne mümkündür. Bir kere her şeyden önce insan olarak bizatihi kendi ruhi ve bedeni varlığımız küçük bir âlemdir, hatta bu noktada insan için büyük âlem diyen âlimler de var. Her ne kadar pozitivist felsefi akımlara kapılan bir kısım aklı evvel bilim adamları yoktan varoluşu inkâr etseler de bu hususta Elmalı Hamdi Yazır’ın “Ma’dûmun kendi kendine vücuda gelmesi, zâtî yok olanın bizatihi var olması imkânsızdır” anlamında dile getirdiği; olmayan bir şey kendiliğinden var olamayacağı gibi hiçbir şey de kendi kendine ademden vücut (yokluktan varlığa) bulamaz gerçeğini değiştiremeyecektir.
Evet, dile getirilen bu ifadede yokluk ademi temsil eden bir kavram olarak anlam kazanırken, varlık da vücudu temsil eden bir kavram olarak anlam kazanmakta. Dolayısıyla Sezai Karakoç’un “Yoktan da vardan da öte bir vardır / Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” şiirinde yerini bulan ilahi mucizenin üzerine söz söyleme cüretinde bulunmaya yeltenen bir takım pozitivist, felsefi ve materyalist akımların ileri sürdükleri afaki hipotezler bilimsel çalışmalara asla kaynak teşkil edecek tezler olmayacaktır. Baksanıza adamlar yüzlerine taktıkları ‘Pozitivist Bilim’ maskesi altında sinsice önümüze koydukları yaratılışı inkâr eden içi boş suni reçetelerle insanları ruh köklerinden uzaklaştırıp maddenin kölesi yapma peşindelerdir. Her ne kadar etiketleri ve rozetleri cüsselerinden büyük bu tip sözde bilim adamlarının ikide bir ruh köklerimizle oynamaları canımızı sıksa da yine de oturup başımıza karalar bağlamak yerine asıl bu noktada bize düşen onların kirli emellerini boşa çıkartacak kendi varoluş kaynağımız yaratılış mucizesi tezlerimizi ortaya koymak olmalıdır. Hem kaldı ki bilimsel çalışmalara dayanak teşkil edecek tezler ortaya koyalım ki; bizden sonraki kuşaklar içi boş teorik suni hipotezlere kurban edilmesin. Hele ki günümüzde adından sıkça sözü edilen uzay ve fen bilimleriyle iştigal eden Teknofest gençliği adına bunu yapmaya mecburuz da. Zira böylesi teknolojik donanımı haiz gençliğe ne pozitivist bir akım ne evrimci bir akım ne de materyalist bir akım rehber olabilir. Şu iyi bilinmelidir ki; insanın ete kemiğe bürünmesinden hareketle onu sırf maddi varlık olarak görmek evrimcilerin tam da arzuladıkları hayvan mertebesine indirgeyici akla ziyan bir bakış açısıdır. Bu yüzden bizim bakış açımızda yer alan Yüce Allah’ın yarattığı her varlıkta tecelli eden mucize-i rabbaniyeler doğrudan bizim için yaratılış mucizesine olan inancımızı pekiştirmeye yettiği gibi inancımız gereği Âdem'den (a.s) bugüne insanı hep “Allah’ın mukaddes emaneti eşref-i mahlûkat bir varlık” olarak görmemize de yetmiştir. Evrimciler gibi biz asla ve kat’a insanı maymun gibi bir mahlûk olarak görmedik, görmeyiz de.
Unutmayalım ki insanı hayvan mertebesine ve maddi bir varlığa indirgeyen Darwinizm, pozitivizm, materyalizm ve Ateizm taraftarı akımlar fen bilgisi derslerinde yaratılış mucizesinden bahsedilmesinin bilime aykırı olduğundan dem vurmaktalar habire. Oysaki bilimin uğraşı alanı olan cemadat, nebatat, hayvanat ve insanat kendi içinde başlı başına birer laboratuvar âlemler olup, bu söz konusu laboratuvar âlemlerinden neye elimizi atsak her bir fiil failine, eser ustasına, sanat sanatkârına nisbetle Yüce Allah’ın yaratılış mucizesine işaret etmekte. İşte fen bilgisi derslerine bu yönden bakıldığında yaratılış mucizesi dediğimizde bilimle hiçbir şekilde tezat teşkil etmeyip tam aksine Allah’ın ilim sıfatının tecellisi bir bilim dalı olduğu görülecektir. Bu nedenledir ki fen bilgisi derslerinde işlenen her bir konunun Allah’ın yaratılış mucizesine ayna teşkil etmesi hasebiyle Hayy’dan Hu’ya Allah demekten kendimizi alamayız da. Düşünsenize 30 yıl öncesinde kendisi ateist olup ancak 56 yaşına geldiğinde insan DNA’sının şifrelerini çözüp bilim dünyasına adını yazdıran Dr. Francis Collins’in “Laboratuvarda çalışırken Allah’ın varlığını hissettim” haykırışıyla ateizmden yaratılış mucizesi çizgisine gelmesi Allah’ın ilim sıfatının bilim üzerinde tecellisinden maksadımızın ne olduğu noktasında meramımızı açıklık getirmeye yetmiştir. Her ne kadar yaratılış mucizesinin ilk anlarına şahit olmasak da ilk insanın topraktan vücuda geldiğini, kâinatta her var oluşun tesadüfi oluşuma geçit vermeyecek şekilde yaradılış gayesine uygun olarak yaratıldığını biliyor olmamız ve Yüce Allah’ın sıfatlarının yarattıkları üzerinde tecelli ettiğini görüyor olmamız bizim için iman etmemize kâfi sebeptir zaten. Zira Yüce Allah (c.c) “Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecektir. O (Allah ki) her türlü yaratmayı hakkıyla bilendir” (Yasin, 79) ayeti celilesi mucibince tıpkı yeryüzü sathını yağmurlarla diriltip envai türlü bitkilerle hayy kıldığı (diri, canlı tutup) gibi ilk insanı da topraktan yaratıp ruh üfleyerek hayy kılmıştır. Madem öyle, bize bu noktada Yüce Yaradan’a hamdü senâ eyleyip yaradılış gayemize uygun Hu nefesimizle zikir eyleyerekten anmak düşer."
"1965 yılında Bayburt'ta doğdu, evli ve biri kız, biri erkek 2 çocuk babasıdır. İlköğretimini Bayburt Yüzbaşı Şehit Agâh İlkokulu, Orta öğretimini Bayburt Ortaokulu, Lise öğretimini Bayburt Lisesi'nde tamamladıktan sonra Erzurum'da Atatürk Üniversitesi Biyoloji bölümünü bitirdi. Meslek hayatında bir yandan kamuda görev yaparken diğer yandan da büyük bir gayret ve özveri göstererekten Anadolu Üniversitesi'nin iki yıllık ön lisans fakültelerinden sırasıyla; AÖF Medya İletişim, AÖF Radyo TV, AÖF İlahiyat, AÖF Veteriner Sağlık ve AÖF Tarım Teknolojileri bölümünden mezun olmayı başarabilmiştir. Bayburt'ta öğrencilik yıllarında Hoca Ali Matbaası'nda rahmetli Osman Okutmuş ve oğullarının yanında Bayburt Postası gazetesinde çalışarak gazetecilik ruhunu kazanmıştır. Üniversite hayatının akabinde sırasıyla İstanbul, Balıkesir ve Ankara'da Milli Eğitim sağlık eğitim merkezlerinde ve Adli Tip Kurumu, Biyoloji İhtisas Dairesi'nde biyolog olarak görev yapmanın yanı sıra Gündüz Gazetesi, Alperen Dergisi, Nizam-1 Âlem dergilerinde araştırma incelemeleri yazıları yayınlanmıştır. Ayrica 2022 yılı sonunda KDY yayınlarından "Güneş Doğudan Doğar" ile 2023 yılı içerisinde ise sırasıyla "Medine'den Buhara'ya", "Ölürüm Türkiye'm", "Masonlar Marksistler Kapitalistler ve Biz" adlı yayınlanmış kitaplar ile şu an elinizde bulunan "Hayy'dan Hu'ya Yaratilış Mucizesi" adlı eseri yayınlanmıştır. Şu an genç yaşta çalıştığı Bayburt Postası Gazetesi'nde yeniden yazılarına devam ettiği gibi Türkiye Tibbi İlaç ve Cihaz Kurumunda da biyolog olarak görevini yürütmektedir."
Selim Gübüzer'in "Hayy'dan Hu'ya Yaratılış Mucizesi" adlı eserini temin etmek için tıklayınız..