Bayburt Postası - 1960 yılında Kaleardı mahallesinde doğdu. İlk ve ortaokul eğitimin ardından Unutulmaz caddesinde Terzi Naci Baykal’ın yanına çırak olarak verildi. 1 yıl sonra Naci Baykal zabıta olup mesleği bırakınca, bu kez Kapalı Çarşı’nın arkasındaki Nazir Kavi’ye ait dikimevinde çalışmaya başladı. ‘Bayburt’un en iyi ustasıydı’ cümlesiyle özetlediği Nazir Kavi’nin yanında askerlik dönemine kadar çalıştı. Askerlik dönüşü kendi işyerini açacaktı.

1990 yılında Tabakhane caddesinin Ulu Cami’ye kıvrılan köşesinde ilk terzihanesini büyük heyecanlar eşliğinde hizmete soktu. Ardından uzun yıllar Cumhuriyet İlkokulu’nun altındaki işyerinde mesleğe devam etti. Şimdilerde ise meslekle ilk tanıştığı Unutulmaz caddesinde…

Sadri Subay denilince akıllara mesleğinin önüne geçen bir yönü geliyor; futbolculuğu. O, Bayburtspor tarihinin en istikrarlı profesyonel futbolcularından. Şair Zihnispor’da başladığı amatör futbol hayatına Bayburtspor amatör ve ardından profesyonel takımla devam etti. Bayburtspor, ‘Sarı Siyah Fırtına’ lakabını aldığı 1985-86 sezonunda 3. Lig şampiyonu olmuş, 2. Lig’e yükselmişti. Sadri Subay, o gün şampiyon kadronun en önemli isimlerinden biriydi.

Sadri Subay’ı duvarlarını unutulmaz anılarıyla süslediği dikimevinde ziyaret ediyorum. Ve başlıyoruz futbollu yıllarını konuşmaya. Sadri Subay’ın çocukluktan gençliğe evrildiği dönemler Türkiye’nin kavga yılları. Bu yüzden konuşma gidip gelip sağ-sol fikir ayrılıklarının merkezine kuruluyordu. Bu çatışmaların toplumdaki trajikomik yansımalarına değindiği anlarda daha çok gülüyordu. “Biz futbol konuşuyor, sadece futbol oynuyorduk ama bizim dışımızdaki dünya çok farklıydı.”

Sadri Subay’ın hayatında unutamadığı 52 saatlik bir zaman dilimi de var. 1980 ihtilalinde Ankara’da görev almış bir erdir Sadri Subay. Başkent’te o gece neler yaşandı? Röportajın son kısmına o anları da ekliyorum. Ders alınacak çok şeyler vardır diye düşünüyorum. 

Röportaj: Murat Okutmuş

Bayburtspor’la biliniyorsunuz, bugün sizin de arasında olduğunuz o efsanevi kadronun posteri halen duvarları süslemeye devam ediyor. Futbola nasıl başladınız?

Bayburt’ta futbola nasıl başlanır ki, tek adres mahalle araları. Sonra okulda devam ettim. Siz oynarken birileri sizi keşfeder ve böylelikle başlamış olursunuz. 14 yaşıma geldiğimde takımlardan birine girmek istedim. Abim Kurtuluşspor yöneticisiydi. ‘Kardeşine torpil yaptı, derler mi’ kaygısı ön plana çıkınca Şair Zihnispor Kulübü’nde lisansım çıktı. Şair Zihnispor’un genç takımında başladım. Genç takımı askerden yeni gelmiş olan Ragıp Okutmuş çalıştırıyor, aynı zamanda kendisi büyükler takımının da oyuncusu. Genç takıma alındım ama bir zaman sonra beni büyük takıma da aldılar. 

İlk disiplin, ilk heyecan nasıl anlatırsınız, bu ilk yıllara dair neler hatırlıyorsunuz?

Kavgaları unutamıyorum. Bayburt’un sahası yeni yapılıyor. Maçlarımızı Gümüşhane’de oynuyoruz. Gümüşhane’de Kurtuluşspor ile karşılaştık. Maçın ilk yarısını 3-0 önde tamamladık. İkinci yarı Kurtuluş art arda golleri atmaya başladı, durum 3-3 olunca saha karıştı, maç bitmedi. Ben daha çocuğum, tel örgüye yaslandım, izliyorum. Herkes birbirine vuruyor. Oradan Beden Terbiyesinde çalışan biri küçük olduğumu, korktuğumu anlayınca beni alıp soyunma odasına götürdü. O dönem bizim takımda Sarı Metin, Ragıp Okutmuş, Sebahattin Göktürk, Muhsin Yağan gibi futbolcular var. Kulübü 1 yıl sahalardan ihraç ettiler.

Bu bir yıl siz genç takımda mı devam ettiniz?

Evet, o yıl genç takımda maçlara çıkabildim. Şair Zihni Spor maceram da o yıl bitti. Bayburtspor’a transfer oldum. Bayburtspor’un başında Kenan Abdullahoğlu var. Kenan abi beni Bayburtspor’a aldı. Şimdi ben Bayburtspor’a geçerken, Bayburtspor’dan İdris Yücel, Ayhan Kurt, Alpaslan Yanık Şair Zihni’ye geçti. Bu gidenlerin hepsi sağcı, ben ise CHP’li bir ailenin çocuğuyum, solcuyum. O yıllar Şair Zihni MHP’lilerin, Bayburtspor solcuların kulübü olarak anılırdı.

Siyaset futbol kulüplerine kadar girmiş miydi, herhangi bir propaganda olur muydu?

Bu toplumun yakıştırmasıydı. Yani kulüp yöneticilerinin siyasi görüşüne göre toplum bu yakıştırmayı yapmıştı. Biz futbol konuşuyor, sadece futbol oynuyorduk ama bizim dışımızdaki dünya çok farklıydı. Her iki kulübün lokallerinde de bulundum. Hiç siyaset konuşulmazdı. Buralarda sadece spor konuşulurdu fakat yöneticilerin siyasi görüşlerinden dolayı Bayburtspor solcu, Şair Zihnispor sağcı olarak bilinirdi. 

Yani oyuncular olarak da sağ-sol ayrılmış mıydı takımlar?

Hayır, bak mesela komik bir şey anlatayım. O zaman Bayburtspor’da solak oyuncular fazla. Takımda ilk aklıma gelenler Zeki Gümüşhaneli, Ahmet Küçük (Memiş), Selahattin Büyükdağ (Koto), Mete Türker. Mesela bunlardan Zeki Gümüşhaneli, Ahmet Küçük (Memiş), Selahattin Büyükdağ (Koto) görüş olarak sağcılar. Seremoniye çıkıyoruz. Hakem ‘Türk Sporu Şerefine’ diyor, ellerimizi kaldırıyor ‘sağol sağol sağol’ diye bağırıyor, tribünleri selamlıyoruz. Bu sırada eller kalkıyor. Doğal olarak solak olanlar sol elini kaldırıyor. Mesela ben fikir olarak solcuyum ama sağ elimi kullandığım için sağ elimle selamlıyorum. Tâbi tribünlerde hemen mırıldanmalar başlıyor, ‘bak bak bak solculara bak’ diye. (Kahkaha atıyor) Yani bizim derdimiz sadece futbol oynamaktı ama toplum değerlendirmesi öyleydi işte. İki takımda da top oynadım. İki takımda da siyasetin bırakın empoze edilmesini, konuşulduğunu hiç duymadım…

Evet, maalesef günümüz o durumdan pek farklı değil. Bir insan mesleğini çok iyi yapsa da ön plana siyasi görüşler geçebiliyor. Bayburtspor’lu yıllarınıza geçelim..

Bayburtspor’da 1975’te başladım, 1990’a kadar oynadım. 5 sene profesyonel oynadım. 1985-86 sezonunda şampiyon olarak 2. Lig’e yükseldik. İki yıl sonra düştük.

Kendinizi nasıl tarif edersiniz, Sadri Subay nasıl bir oyuncuydu, mesela gol atar mıydı?

Profesyonel futbol hayatım boyunca sadece bir gol attım ama gol paslarımın sayısını bilmem. Onları Ahmet Küçük (Memiş) daha iyi bilir. İyi bir golcüydü. İsmail, Orhan ve Hücum vardı, hepsine gol pası vermişimdir.

Şampiyon oluşunuz, 2. Lig’e çıkışınız, nasıl bir coşku yaşandı Bayburt’ta?

Bayburt o zamanlar futbolla yatıp kalkan bir şehirdi. Sezon boyunca futbol konuşulurdu. Şimdi maçlara giden seyirci kadar bizim antrenmanlarımızı izleyen seyirci vardı. Şampiyon olunca coşkuyu siz tahmin edin artık. Buradaki kutlamalar İstanbul’a taştı. İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan. Buradan gittik, orada gece düzenlendi. Kafilemizde Bayburt Belediye Başkanı Ali Bilen, Naci Piri, Ali Rıza Aydoğdu. Bedri Turhan, Osman Türker, Yaşar Önal, İbrahim Develi gibi isimler var. Yani şampiyon oluşumuz layıkı ile kutlandı; hem Bayburt’ta, hem İstanbul’da. 

Unutmadığınız maç çoktur, bunlardan birini sorsak hangisini söylersiniz?

Fatsa’yı Fatsa’da yendiğimiz maç. Kıyasıya bir maç oldu ve 87. dakikada bulduğumuz bir golle maçtan 1-0 galip ayrıldık. Golü ‘Bitli Hüseyin’ attı. Hüseyin, Karadenizli idi. Küçük filandı ama beklenmedik zamanda sahneye çıkar, işi bitirdi. Diyarbakırspor’dan gelmişti. Futbol camiasındaki lakabı ‘Bitli’ idi. Diyarbakırspor’da oynarken Beşiktaş’ı şampiyonluktan eden golü atmıştı. İnönü Stadyumu’nda maçın sonlarına doğru Beşiktaş’a gol attı ve maç 1-1 bitti. Beşiktaş şampiyonluktan olmuştu.

Bir maç daha var unutamadığım. Ağrıspor ile deplasmanda oynadığımız maç. Otobüsümüzü taşladılar. Bayağı bir hasar almıştı otobüs. Maç içinde başladı olaylar, iki tarafın da suçu vardı.  

Sizi tanıyanlar çok centilmen bir futbolcu olduğunuzdan bahsediyor?

Futbolun kuralları net. Hırçınlığı kabul etmeyen kurallar içeriyor. Hem sporcu dediğin topunu oynar, bu bir kaynaşma, mücadele etme işi. Yenmek de var, yenilmek de.. Benim kimseyle işim olmazdı. Topumu oynar, görevimi yapardım. Bu yüzden bana Yılın Centilmen Oyuncusu kupası da verildi.

Futbolu ne zaman bıraktınız?

1990 yılında profesyonel takımla anlaşma yapmadım. Başka takımlara gideceğim diye anlaşma yapmadım. Fakat bir kural var ve benim bu kuraldan haberim yok. O dönem oyuncular sözleşme yapmayıp boşta kalınca bir sene oynayamıyor. Amatöre döndüm. Bayburtspor amatörde 1 sene oynadım, ardından Telekomspor’u kurduk. Telekom’dan iş teklifi geldi ama o dönemin işleriyle onların 1 ayda kazandığını ben 1 haftada kazandığım için hiç düşünmedim.

Bayburt’ta futbolu tercih eden gençlere neler önerirsiniz?

Bizim buranın insanı eğilmiyor, dikbaşlı, bir şey desen hemen küsüyor. Yoksa profesyonel takımda oynamaya ne var.. Dışarının insanının yapısı çok farklı. Kapıdan kovuyorlar, bacadan giriyor. İzliyorum, adam Süper Lig’de top oynuyor, 10 metreye pas atamıyor. Biz o toprak sahalarda milimetrik paslar atardık. Az bir şey tekniği olana bu sahalarda top oynamak çok basit. Verdin aldın mı, basit futbol oynadın mı, senden iyisi yok.

Oğulları ve torunları başta olmak üzere Özcan Duman, Selim Yılmaz, İsmail Şener, Eyüp İşaşır gibi dostlarıyla duvarlarını süslediği dikimevindeki futbola dair sohbetimiz burada son buluyor. 

Sadri Subay, Bayburt’ta tam da büyüdüğü döneme gelen sağ-sol çatışmalarının son perdesine askeriyede tanık olacaktı. Başkent’te o gece ve sonrasında neler yaşamıştı. İşte anlattıkları…

“Acemi Birliğim Denizli idi. Denizli’den İstanbul Tuzla Piyade Okulu’na gittim. Bir gün “sizi 30 Ağustos Zafer Bayramı’na götürüyoruz” dediler. Gece yarısı saat 3.00’te trene bindirildik, Ankara’ya Etimesgut’a götürüldük. Etimesgut’a gittik tabii, 30 Ağustos geçti biz halen bekliyoruz. 11 Eylül gecesine kadar sıkı bir terör eğitimine tâbi tutulduk. Grup grup ayrılıyoruz, kimi asker oluyor, kimi suçlu oluyor. 11 Eylül günü akşam yemeğini yedik. Gece 'koğuş kalk' çektiler. Tam tesisat kuşandık içtimaya katıldık. Depodan 5’li şarjörler getirip, bizlere verdiler. Komutan bize hitap etti. ‘Gece 04.00’ten itibaren Askeriye Hükümete el koyuyor. Bu bir ihtilaldir. Gözlerinizden öperiz. Tim komutanlarınızın emirlerine uyunuz.’ Gece saat 12.00’de görev yerlerine dağıldık. İki tim meclis binası, iki tim TRT, iki tim radyo evi, İncesu, Topraklı, Behçelievler Dörtyol Ağzı, Havaalanı, Tren İstasyonları, Demirel’in, Ecevit’in, Türkeş’in, Erbakan'ın, Behice Boran’ın evi. Tim tim ayırdılar. Ben Bahçelievler Dörtyol Ağzına düştüm. 12.30 gibi görev yerlerimizde olduk. Tanklarla gidiyoruz. Vur emri verilmiş. Herkesi bir düşüncedir aldı. ‘Bir vatandaş durmasa nasıl ateş edeceğiz, nasıl cana kıyacağız’ diye düşünüyoruz. Dörtyol ağzında benzin istasyonu var. Orayı havaya uçururlar kaygısı ile biz orada görevliyiz. Halka diyoruz ki, ‘Evlerinize gidin, silahlı çatışma çıkabilir.’ Öyle ya askerler her yeri sarıyor, halk da merak ediyor. Gittiğim yerde bir polis kulübesi var. Nöbetçi polis tüpte çay demliyor. O polisin görevi gelen şikayetlere ekipleri yönlendirmek. Bana döndü polis, ‘asker ağa hayrola, neyin nesi’ diye sordu, ‘bilmiyorum’ diye cevap verdim. Gece 3.00 civarlarında baktık ki askeri konvoy geliyor. Genel Kurmay Başkanı TRT’ye gidiyor. Asker ele almış oraları ama henüz normal yayın devam ediyor. Saat 4.00’te olacak ya, polisin yanına yaklaştım, küçük bir radyosu var. Dedim ki 'abi uykum geliyor, radyonu açta dinleyelim.' Saat 4.00’te radyoda bir gonk sesi çaldı. Kenan Evren, ‘Saat 04.00’ten itibaren askeriye idareye el koymuştur. Türk milletine hayırlı olsun’ konuşmasını yaptı. Konuşmanın ardından polis bana döndü, ‘biliyordun değil mi’ dedi. ‘Evet biliyordum ama yasaktı’ dedim. Laf ağzımda iken bizim başımızdaki subay polisi gelip yerinden kaldırdı ve kendi oturdu. O gece orada kaldık, ertesi gün gece de bizi bir yere götürdüler ama halen bilmem neresi olduğunu. Dağlık bir yere doğru gittik. Örgüt elemanları varmış, baskın yapılacakmış. Biz de yol güvenliğini sağlıyoruz. Bir sokakta indirdiler bizi. ‘Herkes kendine bir siper yeri seçsin’ emri geldi. Kavun karpuz sergisi vardı, yanına çöktüm. Sabah ışıkladı, geldi bizi aldılar. 52 saatin üstüne koğuşa gittim ve direk yüzükuylu ranzaya düştüm. 5 ay kadar Ankara’da kaldım. Sonra tekrar İstanbul’daki bölüğüme götürüldüm. 19 ayın üzerine terhis oldum. Halbuki sağı, solu aynı şeyi düşünüyordu. Birleştikleri çok nokta vardı. Bu kardeş kavgası körüklendi işte.”