Edebiyat

Bayburtlu yazar Selim Gürbüzer'in üçüncü kitabı: Ölürüm Türkiye'm

Selim Gürbüzer’in üçüncü kitabı “Ölürüm Türkiye’m” de okuyucu ile buluştu.

Abone Ol

Bayburt Postası - Uzun yıllardır hem Bayburt Postası, hem En Politik adlı internet sitesinde yazıları yayınlanan Selim Gürbüzer, 2023 yılında peş peşe eserlerini okuyucu ile buluşturdu.

2023 yılı şubat ayında ilk eseri 'Güneş Doğudan Doğar' ve hemen ardından “Medine'den Buhara'ya” adlı eserleri yayımlanan Selim Gürbüzer’in “Ölürüm Türkiye’m” adlı kitabı da Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık'tan çıktı. 

612 sayfa hacimli kitap 10 bölüm altında 100’e yakında makaleden oluşuyor. 

Hayat Öykümden Ölürüm Türkiye’m Sevda Kareleri, Ölürüm Türkiye’m Sevdama Ruh Katan Şahsiyetler, Ölürüm Türkiye’m Sevdasını Tehdit Eden İç ve Dış Mihraklar, Fitne Katilden Beterdir, Hepimiz Aynı Kilimin Desenleriyiz, Ölürüm Türkiye’m Sevdasından Yeni Türkiye Yüzyılına Doğru, Kimlik Bunalımı, Kültür Buhranı ve Medeniyet Ruhu, Rol Model Arayışları, Sivil Toplum – Sivil Katılım – Sivil İnisiyatif adlı bölümlerden oluşan kitapta, yazar Gürbüzer gazetemiz kurucusu Osman Okutmuş’u da “Kop Tipisi Işığı: Osman Okutmuş” başlıklı yazısı ile anıyor, anlatıyor. 

Yazar Gürbüzer tarafından kaleme alınan kitabın önsözünde şu ifadeler yer alıyor:

“Ölürüm Türkiye'm ölümüne bir sevdadır. Çocukluğumdan gençliğe, gençliğimizden ihtiyarlığımıza ve ölene dek heyecanı hiç dinmeyecek sevda yüklü bir tutkudur bu. Hatta sevda yüklü bu tutku seli öyle derinlemesine ruh iklimimize işlemiş ki, geriye dönüp şöyle baktığımda hayat hikâyemin hemen her karesinde bunu görebiliyorum.

Nitekim kaleme aldığım eser incelendiğinde Dede Korkut hikâyeleriyle doğup büyüdüğüm Bayburt'tan tutun da Dadaşlar diyarı Erzurum’da üniversite yıllarıma uzanan öğrencilik anlanımda, mezuniyet sonrası meslek hayatına başladığım Aziz İstanbul'un manevi ikliminde ve Kuvayı Milliye ruhunun merkezi Ankara’da meslek hayatımın devamında bir kısım  kurumlarda yaşadığım, gördüğüm bir dizi hadiseler zincirinde de bunu görebiliyorum. Derken hayatımın hemen her karesinde "Ölürüm Türkiye'm' heyecanı hiçbir şartta sönmeyen Kızıl  Elma meşalesi bir sevda seli olduğunu idrak etmiş oldum. Hiç kuşkusuz iç dünyamda sönmeyen bu Kızıl Elma tutku selinin oluşmasında gençlik çağlarımda Kop Tipisi abidesi  Osman Okutmuş'un, MHP ve Ülkü Yolu Eğitimcilerinden Yılmaz Saka’nın, Ölürüm Mihriban Türkiye aşkını şiirleriyle harmanlayan Abdurrahim Karakoç'un, sonsuzluğa ulaşmak aşkıyla yanıp tutuşan ve Ölürüm Türkiye'm sevdasını kar beyaz bir ölümle ötelere  kanatlandıran Muhsin Yazıcıoğlu gibi daha nice mümtaz şahsiyetlerin benim ruh iklimimde tesirlerinin çok büyük payı vardır. Ayrıca bu duygu yüklü düşünceler eşliğinde yıllar öncesinden çeşitli gazete ve dergiler ve internet sitelerinde yazdığım makalelerimi bile Ölürüm Türkiye'm ruhu doğrultusunda yazıp şuan kitap haline gelmiş durumdayım da. Madem öyle, kitap haline getirmiş durumdayız, o halde kaleme aldığım bu eserde Ölürüm Türkiye'm sevdası nasıl duygu yüklü tutku seliymiş hep birlikte satır satır görmüş olalım.”

Kitap tanıtım bülteni ise Selim Gürbüzer’in bir başka yazısından bir bölümden oluşuyor:

“Mondros'un ağır şartlarını kanıyla ve canıyla bir çırpıda silip atan Necip Türk Milleti bundan böyle de önüne çıkacak daha nice zor şartların üstesinden gelebilecek güçtedir elbet. Tarihe şöyle bir göz attığımızda I. ve II. Dünya Savaşları tüm olumsuz şartlarının bize olan etkisi 'yol vergisi', 'ekmek karnesi' ve 'gaz kuyruğu' olarak yansımıştı. Neyse ki Necip Türk Milleti o söz konusu ağır ekonomik şartların altından kalkamayan şeflik idaresine karşı sandıkta “Yeter artık söz milletindir” fermanıyla iradesini ortaya koydu da bir nebze olsun nefes alabildik. Ama baktılar ki, halkın büyük teveccühüyle seçilen Adnan Menderes'in Başbakanlığında yönetilen Cennet Vatan Türkiye ayağa kalkacak, hemen alelacele içte ve dışta zinde güçler düğmeye basıp 27 Mayıs darbesiyle birlikte idam ederekten bedel ödettireceklerdir. Derken her on yılda bir yapılan darbelerle halkın iradesi kesintiye uğratılıp Türkiye'nin çağ atlama azminin önüne set çekmiş oldular. En son geldiğimiz noktada ise 15 Temmuz Paralel İhanet Çetesi darbe girişimiyle önümüz kesilmeye çalışılsa da bu kez umduklarının tam aksine hevesleri kursaklarında kalakalıp hain darbe girişimi akamete uğratılabilmiştir. Ancak bu demek değildir ki, zinde güçler bu işten vazgeçip bir daha milletimizin yakasına yapışmayacaklardır. Baksanıza hiç de milletimizin yakasından düşecek gibi gözükmüyorlar. Hani atalarımızın “Yenilen pehlivan güreşe doymaz” diye söylediği bir söz var ya, aynen öyle de dün olduğu gibi bugün de yine milletimize ince ayar çekme planı peşindelerdir. Hele necip milletimizin 'Yeni Türkiye Yüzyılı'na giden yoldaki heyecanının bir türlü bitip tükenmediğini gördükçe bu kez kültürel kodlarımızla oynayacak kadar da gözü dönmüş halde oyun içinde oyun kurmak peşindelerdir. Tarih bilincinde olanlar çok iyi bilir ki Tanzimat'la başlayan Batı hayranlığı, mankurtluğu içimizi içten içe kemirip kültürel kodlarımızda öyle derin yaralar açmıştı ki, en nihayetinde Osmanlı'yı hasta yatağına düşürüp çöküşümüze neden olmuştu. Hatta bu dönemle başlayan Batı hayranlığı sevdası halkın kültürel dokusunu tahrip etmekle kalmamış aynı zamanda halkla devlet arasında güven kaybına da yol açmıştı.

Her neyse olanlar olmuştu bir kere, bugün de halktan kopuk mankurt havariler kirli emellerinin peşinde koşadursunlar, asıl bizim için önemli olan 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karşı kazandığımız diriliş ruhunu ve kültürel kodlarımızı her şartta ve ahvalde iri ve diri tutma beceresini gösterebilmek çok mühimdir. Şu çok iyi bilinsin ki, Yeni Yüzyıl Türkiye yolunda diriliş ruhumuzdan ve kültürel değerlerimizden taviz vermediğimiz sürece aydınlık yarınlar bizim olacak demektir. İri ve diri olmaya mecburuz da. Çünkü şöyle geriye dönüp baktığımızda dünden bugüne Ölürüm Türkiye'm yolunda nice bedeller ödendi, bunu kâh 27 Mayıs darbesinde, kâh 12 Mart muhtırasında, kâh 12 Eylül darbesinde, kâh 28 Şubat postmodern darbesinde, kâh 15 Temmuz Paralel İhanet Çetesi darbe girişiminde hep birlikte görüp yaşadık. Neyse ki bu tür bedel ödemelerle canı yanan insanımız, artık bir daha canı yanmaması için havadan, karadan atılan bomba ve mermilere, hatta üzerine gelen tanklara karşı göğsünü siper ederekten, Yeni Yüzyıl Türkiye Kızılelma'sına ışık yakmış oldu da. Ve en nihayetinde onca yaşanmışlıkların ardından artık millet ve devletin el ele verdiği büyük bir sıçrayışla çağ atlayacak Yeni Yüzyıl Türkiye'nin eşiğine gelmiş olduk. Öyle ki geldiğimiz noktada vesayet odaklarının cirit atamadığı bu kutlu yürüyüş bize Allah Resulü'nün Mekke ve Medine halkı ile beraber yürüdüğü çağı da hatırlatmakta. Hele şükür Türkiye'yi artık sırça köşklerde yaşayan Simonlar yönetmiyor, tam aksine bu milletin bağrından çıkmış Anadolu çocukları yönetmekte. Üstüne üstlük Türk tipi Cumhurbaşkanlık modeliyle yönetiliyoruz. Baksanıza Osman Gazi ve Şeyh Edebali ikilisinin Söğüt otağında Osmanlı'nın kuruluş mayasını çalıp akabinde oluşturulan Toy meclisinin kararları doğrultusunda ortaya konulan adil yönetim anlayışının zenginleştirilmiş benzer uygulama örnekleri Yeni Yüzyıl Türkiye'sinde tesis edilmek üzere de. Dün nasıl ki Horasan erenleri, müftüler, müderrisler, kılıç kabzası kuşanan alperenler Söğüt Beyliği'ne sevk edilerekten Türk'ün nabzı Osmanlı Beyliği'nde atıp Nizam-ı âlem olmuşsak, bugün de Yeni Yüzyıl Türkiye koşusunda millet devlet el ele gönül gönüle verip yeniden diriliş hamlesiyle âleme nizam olabiliriz pekâlâ. Nitekim necip milletimizin 15 Temmuz Paralel İhanet Çetesi darbe girişimine karşı tankların altına yataraktan darbe girişimini önleyip akabinde tutulan vatan nöbetleri eşliğinde 7 Ağustos günü Yenikapı'da “Hep Birlikte Türkiye olacağız” fermanıyla Yeni Yüzyıl Türkiye'nin doğuşuna ışık yakması, bu muştuyu doğrulayan bir diriliş ruhudur bu.”

Selim Gürbüzer’in son kitabı “Ölürüm Türkiye’m” kitapyurdu.com  adresinden temin edilebilir.