Yüzyıllar öncesinden 1950’li yıllara kadar ulaşım ve taşımacılıkta en önemli vasıtalardan biri, Çoruh Nehri üzerinde seyr-ü sefer yapan kayıklardı. Özel olarak yapılmış, altı düz, iki ucu sivri, dar gövdeli, ortası şişkin ve uzunca, mekik biçimli, en az üç kişi ile idare edilen buraya özgü kayıklara halk karakayık, kayıkların kaptanlarına, idarecilerine de  Reis diyordu. Artvin-Batum arasında çalışan bu kayıklar, daha çok merkeze bağlı Zeytinlik (Sirya) ve Oruçlu (Orcuk) köyleri önünden, Borçka’dan ve buraya bağlı Muratlı (Maradit) kasabasından hareket ediyor, Batum’a kadar her türlü yük ile birlikte yolcu da taşıyordu. Yaya olarak dört-beş saatte gidilebilen bir yere Çoruh Nehri yoluyla kayık üzerinde yarım saat, en geç bir saatte ulaşılıyordu.

Taner Artvinli’nin kaleminden 

Zeytinlik, Oruçlu ve civar köyler ile Borçka ve Muratlı halkının bir kısmı kayıkçılık yapıyor ve geçimlerini kayıkçılıkla sağlıyorlardı. Kayıkçılık, zorlu fakat iyi gelir getiren bir meslekti. 2-3 ton kadar yük alabilen, en fazla seksen sepet yüklenebilen bu kayıklarla Zeytinlik, Oruçlu, Ortaköy ve çevre köylerde üretilen üzüm, zeytin, kiraz, hurma gibi yaş meyveler ile küme denen cevizli sucuk Batum’a kadar götürülerek ticaret yapılıyordu.

Artvin’e geldiği 1886 yılında Çoruh’ta işleyen kayık sayısının 200 kadar olduğunu belirten Fransız coğrafyacısı J. Mourier, bu kayıklarla Artvin’den Batum’a kadar seyahat etmiş, gezi notlarını Batoum et le bassin du Tchorok (Paris 1887) adlı kitabında yayınlamış ve yaşadığı heyecanlı dakikaları anlatmıştı.

Yaz aylarında Çoruh’un suyu azalınca kayıkların kayalara çarpıp devrilme tehlikesi vardı ve sıkça görülürdü devrilme olayları. Baharla birlikte sular iyice yükselip Çoruh coşuyor, bu durumda da kayık seferleri yapılamaz oluyordu. Rus Hükümeti, kayık seferleri ve kayıkların hangi zamanlarda ne kadar yolcu ve yük alabilecekleri ile ilgili bir talimatname bile çıkarmıştı.

Çoruh’un azgın sularında kayığı idare etmek hiç kolay değildi ve ustalık istiyordu. Kayıklarla yolculuk ve taşımacılık çok tehlikeli ve zahmetliydi. Kıvrıla kıvrıla, hızla akıp giden Çoruh Nehri’nde kayalara çarpmadan, bin bir manevrayla yol almak kolay olmadığı gibi, Batum’dan Artvin’e dönüş ise son derece zahmetliydi. Boş kayıklar, akıntıya karşı, nehre yukarı iple çekilerek getiriliyordu. 1937 yılında Artvin’e gelen ve izlenimlerini Cumhuriyet gazetesinde yazı dizisi olarak yayınlayan gazeteci-yazar İsmail Habib Sevük, “Güzelim Çoruh” başlıklı yazısında, kayıkların Çoruh’a yukarı geri getirilişini ne güzel anlatıyor: “Kayıkların bir de suyun dikine getirilişleri var. Dört adam yarı bellerine kadar suya girip kayığın önünde, uzun bir ipe sıra halinde sarılmışlar. Kıyıda bir adam elindeki upuzun sırıkla kayığı mızraklıyor. Kayıkta bir adam da ayakta dümeni tutmaktadır. İptekilerin işi kayığı çekmek, sırıktakinin vazifesi kayığı karaya yanaştırmak, dümendekinin rolü de kayığı açığa bırakmamak. Altı kişi boş bir kayığı böyle getiriyorlar. Doluyken gidiş heyecanlı, boşken dönüş emekli ve gidişin bir saati dönüşün bir günüdür.” Sevük’ün ‘pehlivan’ olarak betimlediği Çoruh ile yüzyıllarca bıkmadan usanmadan, korkup kaçmadan ve pes etmeden güreş tutan kayıkçılara ne demeli?

İlde motorlu taşıtların, özellikle de kamyon ve kamyonetlerin çoğalmasıyla birlikte, 1950’li yılların ortalarında misyonunu tamamlayan kayıklar, Çoruh’un kıyısına, kayıkçılar da evlerine çekildiler yavaş yavaş… Çoruh kıyılarında çürümeye terk edilen kayıklar ve bunların maharetli ‘reis’leri Artvin kültür tarihine gömülüp gittiler zamanla… Eskiden karakayıkların işlediği Çoruh Nehri, bugün rafting ve diğer su sporları için akmaya devam ediyor. (22.09.2009 / Bayburt Postası)