Tüm insanlığı tehdit eden, din mezhep, ırk, zengin, fakir ayırmayan, torpil-rüşvet bilmeyen, bulaşıcı ve acımasız düşmana karşı alınan, alınmaya çalışılan tedbirler ve yaşananlar türlü düşünceler uyandırıyor hepimizde. Alışkanlıklarımıza ters gelen bazı tedbirlere uyum sağlamada zorlanmamız mücadeleyi zora sokuyor.
Daha virüsle mücadelenin başlarında bir cenaze namazı sonrası, ’’- artık sarılıp tokalaşmayın’’ diye cemaati uyaran imama tepki gösterip inadına yanındakilerle tokalaşan arkadaşım hâlâ aynı düşüncede mi bilmiyorum. Caddeler, sokaklar pek de boş değilken "Şehrimiz sokağa çıkmıyor’’ haberlerinin fayda sağlamadığını, dar mekânda çok sayıda insanın bir arada olduğu yerlerin tehlikeli olduğunu huzurevi örneğindeki gibi yaşayarak gördük; sırf işin başında diye ihmali olmayan insanı suçlamak fedakâr insanları yavaşlatmaktan başka neye yarayacak?
Bu mahşeri andıran zamanda bile malı götürmeye uğraşan birkaç kişi yüzünden gelen şikâyetlerin sebep olduğu kontrollerden hep, normalden az kâr koyduğumuz tesbiti ile çıksak da, mazimize laf gelir diye korkmadık değil. Doktorların, hemşirelerin, eczacıların, sağlıkçıların gayret ve fedakârlığı ve morallerinin düzgün olması bu mücadelede çok önemli.
Yeme içme gibi hayatî eylemlerin dışında çok az vazgeçilmezin olduğu, duygusallığın bu virüse para etmediği de öğrendiklerimizden. İş yerlerini açamayan, işlerini kaybeden insanların olması üzüntü verici olduğu kadar sigara, içki, yakıt sarfiyatının azalması az da olsa teselli edici sayılabilir.
Daha virüsle mücadelenin başlarında bir cenaze namazı sonrası, ’’- artık sarılıp tokalaşmayın’’ diye cemaati uyaran imama tepki gösterip inadına yanındakilerle tokalaşan arkadaşım hâlâ aynı düşüncede mi bilmiyorum. Caddeler, sokaklar pek de boş değilken "Şehrimiz sokağa çıkmıyor’’ haberlerinin fayda sağlamadığını, dar mekânda çok sayıda insanın bir arada olduğu yerlerin tehlikeli olduğunu huzurevi örneğindeki gibi yaşayarak gördük; sırf işin başında diye ihmali olmayan insanı suçlamak fedakâr insanları yavaşlatmaktan başka neye yarayacak?
Bu mahşeri andıran zamanda bile malı götürmeye uğraşan birkaç kişi yüzünden gelen şikâyetlerin sebep olduğu kontrollerden hep, normalden az kâr koyduğumuz tesbiti ile çıksak da, mazimize laf gelir diye korkmadık değil. Doktorların, hemşirelerin, eczacıların, sağlıkçıların gayret ve fedakârlığı ve morallerinin düzgün olması bu mücadelede çok önemli.
Yeme içme gibi hayatî eylemlerin dışında çok az vazgeçilmezin olduğu, duygusallığın bu virüse para etmediği de öğrendiklerimizden. İş yerlerini açamayan, işlerini kaybeden insanların olması üzüntü verici olduğu kadar sigara, içki, yakıt sarfiyatının azalması az da olsa teselli edici sayılabilir.
GÖÇ VE MAHALLE ÇEŞMELERİMİZ
Ülkemizin en tenha şehri bilinen Bayburt’tan yıllar içinde ne çok insanın gelip geçtiğini, her gün çok değişik yerlerden gelen ve bu günlerde iyice sıklaşan vefat mesajları hatırlatıyor insana.
1220'li yıllarda Moğolların baskısıyla Asya'dan gelen Türkmen göçleri ve Evliya Çelebi’nin belirttiği Tire göçmenlerinden sonra yüzbinlerce insan Bayburt topraklarına; Özi’den (Ozulu’lar), Yusufeli’den, Kars’tan, Ardahan’dan (1877/1878 doksanüç harbi ve sonrası), Ahıska’dan, Çaykara’dan (134 kişinin öldüğü 1929 Of-Çaykara sel felaketinden sonra; bölge insanları çoğunlukla Maçka, Çayırlı ve Bayburt’un yüz köyüne devlet tarafından yerleştirilmişler) (1), Revan’dan (yine doksan üç harbi sonu), Sürmene’den, Araklı’dan, Oltu’dan, Ardanuç’tan, Tunceli’den (2), Develi’den, Erzurum tarafından (Şıhbızınlı aşireti) (3) gelmişler, kendilerine yakın buldukları daha yerli olan insanlarla kaynaşmış, hâkim olan Bayburt kültürüyle yoğrulmuş; Çaykara kökenlilerin topluca yerleştikleri birkaç köy, mezra hariç şehir merkezi ve yakın köylerde daha bariz olan Azeri şivesine yakın şiveyle konuşmuş, Bayburt barlarını oynamış, türkülerini, yemeklerini, evlenme, nişanlı görme adetlerini, dualarını, beddualarını, küfürlerini öğrenmiş Bayburtlu olmuşlar.
Yüzyıllar boyu gidenler gelenlerden daha çok olmuş; Batı'ya geçen kalabalık Türkmen gruplarından sonra, 1514'te Çaldıran savaşında Şah İsmail taraftarı olan Bayburtlular İran’a yerleştirilmiş (4), 1895'te nüfusun beşte birini oluşturan o zamanın tabiriyle Gayrimüslim ahali (5) 1915 tehcir yasası ile uzaklaştırılmış, 1916-l917'de yaşanan işgaller sonucu nüfus azalmış, muhacirliğe gidenlerden yollarda çok sayıda ölenler olmuş, bazıları Çorum gibi şehirlere yerleşmiştir.. Nüfusun tekrar kalabalıklaştığı 1970'lerden sonra Bayburtlular; ağırlıklı olarak Almanya ve diğer yurtdışı ülkelerine, Erzurum’a, Trabzon’a, Erzincan’a, Sarıkamış’a, Aşkale’ye, İstanbul Kaynarca’ya, Şirinevler’e, Ümraniye’ye, Maltepe’ye, Avcılar’a, Bağcılar’a, Ankara Gölbaşı’na, Keçiören’e, İzmir’e, Samsun’a, Ereğli’ye, Kırıkkale’ye, Tekirdağ’a, Manisa Akhisar’a, Antalya’ya, Konya’ya ve diğer şehirlere daha az sayıda olmak üzere göç edip yerleşmişlerdir.
Yazı "iple çekerek" memleketin serin havasını, suyunu, yaylalarını, muhabbetini özleyen, köyleri "gözlerinde tüten’’ gurbetçiler bu yıl birkaç ay da olsa bu zevkten ve sılayı rahimden mahrum kalacak gibi.
Her ay sağlık müdürlüğü tarafından açıklanan mahalle çeşmelerimizin tahlil sonucu, bu ay içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlardan olsa gerek umumun nazarı dikkatini daha fazla celbetti. Şehir şebeke suyu temiz olmasına rağmen, bir türlü istenen seviyeye düşürülemeyen kireç oranı yüzünden suyuna ihtiyaç duyduğumuz mahalle çeşmelerimizin bir çoğunun tahlil sonuçları yıllardır kirli çıkmaktadır.
Çeşmeler için yeni bir şey yok, 2009 yılında Bayburt Postası internet gazetesinde yazdıklarımı yine geçerli; çoğunun tarihi asırlar öncesine giden, tarihî isimleri olan, Gorden Paharı, Kırkpaharlar, Paşaoğlu Çeşmesi, Kışla Çeşmesi, Bent Hamamı Çeşmesi, Kazancılık, Şingâh Paharı, Çilçil Paharı, suyu hep temiz olan Narkazan gibi mahalle çeşmelerimiz, kaynaklarından yeniden kaptaja alınmalı, yeni isale hatları yapılarak temiz bir şekilde akıtılmalıdır. Bir devir yapıldığı gibi terkos suyu bağlayarak değil tabii. Belediyemizin ve iyilik yapmak isteyen hemşerilerimizin yapacağı en hayırlı iş budur kanımca.
Dipnotlar:
Ülkemizin en tenha şehri bilinen Bayburt’tan yıllar içinde ne çok insanın gelip geçtiğini, her gün çok değişik yerlerden gelen ve bu günlerde iyice sıklaşan vefat mesajları hatırlatıyor insana.
1220'li yıllarda Moğolların baskısıyla Asya'dan gelen Türkmen göçleri ve Evliya Çelebi’nin belirttiği Tire göçmenlerinden sonra yüzbinlerce insan Bayburt topraklarına; Özi’den (Ozulu’lar), Yusufeli’den, Kars’tan, Ardahan’dan (1877/1878 doksanüç harbi ve sonrası), Ahıska’dan, Çaykara’dan (134 kişinin öldüğü 1929 Of-Çaykara sel felaketinden sonra; bölge insanları çoğunlukla Maçka, Çayırlı ve Bayburt’un yüz köyüne devlet tarafından yerleştirilmişler) (1), Revan’dan (yine doksan üç harbi sonu), Sürmene’den, Araklı’dan, Oltu’dan, Ardanuç’tan, Tunceli’den (2), Develi’den, Erzurum tarafından (Şıhbızınlı aşireti) (3) gelmişler, kendilerine yakın buldukları daha yerli olan insanlarla kaynaşmış, hâkim olan Bayburt kültürüyle yoğrulmuş; Çaykara kökenlilerin topluca yerleştikleri birkaç köy, mezra hariç şehir merkezi ve yakın köylerde daha bariz olan Azeri şivesine yakın şiveyle konuşmuş, Bayburt barlarını oynamış, türkülerini, yemeklerini, evlenme, nişanlı görme adetlerini, dualarını, beddualarını, küfürlerini öğrenmiş Bayburtlu olmuşlar.
Yüzyıllar boyu gidenler gelenlerden daha çok olmuş; Batı'ya geçen kalabalık Türkmen gruplarından sonra, 1514'te Çaldıran savaşında Şah İsmail taraftarı olan Bayburtlular İran’a yerleştirilmiş (4), 1895'te nüfusun beşte birini oluşturan o zamanın tabiriyle Gayrimüslim ahali (5) 1915 tehcir yasası ile uzaklaştırılmış, 1916-l917'de yaşanan işgaller sonucu nüfus azalmış, muhacirliğe gidenlerden yollarda çok sayıda ölenler olmuş, bazıları Çorum gibi şehirlere yerleşmiştir.. Nüfusun tekrar kalabalıklaştığı 1970'lerden sonra Bayburtlular; ağırlıklı olarak Almanya ve diğer yurtdışı ülkelerine, Erzurum’a, Trabzon’a, Erzincan’a, Sarıkamış’a, Aşkale’ye, İstanbul Kaynarca’ya, Şirinevler’e, Ümraniye’ye, Maltepe’ye, Avcılar’a, Bağcılar’a, Ankara Gölbaşı’na, Keçiören’e, İzmir’e, Samsun’a, Ereğli’ye, Kırıkkale’ye, Tekirdağ’a, Manisa Akhisar’a, Antalya’ya, Konya’ya ve diğer şehirlere daha az sayıda olmak üzere göç edip yerleşmişlerdir.
Yazı "iple çekerek" memleketin serin havasını, suyunu, yaylalarını, muhabbetini özleyen, köyleri "gözlerinde tüten’’ gurbetçiler bu yıl birkaç ay da olsa bu zevkten ve sılayı rahimden mahrum kalacak gibi.
Her ay sağlık müdürlüğü tarafından açıklanan mahalle çeşmelerimizin tahlil sonucu, bu ay içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlardan olsa gerek umumun nazarı dikkatini daha fazla celbetti. Şehir şebeke suyu temiz olmasına rağmen, bir türlü istenen seviyeye düşürülemeyen kireç oranı yüzünden suyuna ihtiyaç duyduğumuz mahalle çeşmelerimizin bir çoğunun tahlil sonuçları yıllardır kirli çıkmaktadır.
Çeşmeler için yeni bir şey yok, 2009 yılında Bayburt Postası internet gazetesinde yazdıklarımı yine geçerli; çoğunun tarihi asırlar öncesine giden, tarihî isimleri olan, Gorden Paharı, Kırkpaharlar, Paşaoğlu Çeşmesi, Kışla Çeşmesi, Bent Hamamı Çeşmesi, Kazancılık, Şingâh Paharı, Çilçil Paharı, suyu hep temiz olan Narkazan gibi mahalle çeşmelerimiz, kaynaklarından yeniden kaptaja alınmalı, yeni isale hatları yapılarak temiz bir şekilde akıtılmalıdır. Bir devir yapıldığı gibi terkos suyu bağlayarak değil tabii. Belediyemizin ve iyilik yapmak isteyen hemşerilerimizin yapacağı en hayırlı iş budur kanımca.
Dipnotlar:
1- KTÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hikmet Öksüz’ün Çaykara Gazetesi'ndeki 1 Ocak 2019 tarihli, 'Çaykara’dan Bayburt’a Gide Gide Yoruldum' başlıklı yazı.Çaykara Kabataş köyünden olan hocanın güzel yazısında önemli tesbitler var: "Bayburt Ovasının tahıl zenginliği Solaklı Vadisinde yaşayan Karadeniz insanını hep cezbetmiştir." Yine bu yazıda Prof. Osman Turan, Behram Kurşunoğlu, İsmet Miroğlu, Dr. A. Necmettin Coşar’ın ailelerinin bu sel felaketinden sonra Çaykara’dan Bayburt’a yerleştiğini anlatıyor hoca.
2- Semavi Ardahan’ın 31.12.2013 tarihli bayburtpostasi.com.tr.'deki "Bu Dünyadan Binali Selman Geçti" başlıklı yazısına bakılabilir.
2- Semavi Ardahan’ın 31.12.2013 tarihli bayburtpostasi.com.tr.'deki "Bu Dünyadan Binali Selman Geçti" başlıklı yazısına bakılabilir.
3- Bedrettin Dalan bu aşiretten olduğunu belirtiyor, Dalan’ın ailesi Bayburt’un Giv (Gençosman) köyüne yerleşmiş, dedesinin mezarı bu köydedir.
4- Kasım Gelen’in 7 Aralık 2010 tarihinde bayburtpostası.com.tr'de yayınlanan yazısında 1514'te Şah İsmail taraftarı oldukları için İran’a göç eden ve burada 'Bayburdîler' diye anılan saygınlıkları olan insanlar anlatılıyor. Meşhur şair Muhammed Amani’de bu Bayburtlulardan.
5- Prof. Dr. Yunus Özger’in XIX.Yüzyılda Bayburt ve Veysel Gider’in 1887 Bayburt Sancağı Salnamesi kitaplarında nüfus bilgileri ayrıntılı olarak verilmiş.