"Zalim bir yöneticiye karşı hakikati söylemek"

Abone Ol


Ziya Paşa'nın deyimi ile;

"Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar, 
Katır hükümdar oldu eşek defterdar!"

Zannetmeyelim ki bu durum şimdiye mahsustur. Hayır, bu insanoğlunun akıllı ve yönetim sistemini kurduğundan beri bu böyledir. Osmanlının 1800'lü yıllarında yaşayan Ziya Paşa bile bunu o devirde söylemişse biz ne diyelim? 2020'li yıllarda hala biz bu durumu yaşıyorsak diyorum ki biz acaba bunlara layıkız da ondan mı başımıza geliyor? 1600'lü yılların son döneminde yaşayan; tarih, coğrafya ve bibliyografya (belli konuda yazılmış eserleri inceleyen bilim dalı) gibi onbeşbinden fazla eser yazan değerli varlığımız -ne yazık ki eserlerinin yüzde biri bile latin harflerine çevrilmemiş- Katip Çelebi Takvimü't Tevarih adlı eserinde şöyle der: "Kişinin ihtiyarlığına alamet, saç ve sakal ağarmasıdır. Devletin kocalığına alamet de, yönetenlerin saltanata ve süse düşkünlüğüdür." Ne diyelim yüzyıllardır yazılmış-çizilmiş bu yasanmış tecrübeler bizi neden hizaya getirmez hala anlaşılamamaktadır. Halbuki dar görüşlülük, ahlaki katılık ve önyargılara sahip olma, ezici bir çoğunluk tarafından mahkum edilmektedir. Ünlü Fransız düşünür der ki: "Bir yönetim gayrı meşru elde edildiğinde ona itaatsizlik ve vefa göstermemek, onu tepelerden indirmek yanlızca bir hak değil fakat bir vazifedir."

***

İnsanımızda anlamadığım, çözemediğim bir durum var. Benim bildiğim Bayburtlu dik'tir, delikanlıdır, tavizsizdir, haksızlığa tahammülü yoktur, asla ve kat'a satılık değildir. Ben aslında bunları dile getirmek istemiyorum. Eğrilmez, bükülmez, hele de hiç diz çökmez. Hep haklının ve Hakk'ın yanındadır. Yalana dolana, iftiraya, söz taşımaya asla pirim vermez. Burada onun güzel hasletlerini saymakla bitiremeyiz. Korkusuzdur, ucuz kabadayılıklara boyun eğmez. Hele de üç beş çapulcunun kof kabadayılığına hiçte tahammül göstermez. Hele kadınlarımızın bitmeyen bir çilesi vardır ki hiç tahammül edilemez. Susuzluk...! Su getirdim diye, altyapıyı tamamladım diye övünenler, suyun ne kadar kireçli olduğunu ve orada yaşayan insanları suyun bol olduğu yerde bir tesis kurup arıtma yapmaktan aciz olanlar kalkıpta sağa sola tafra satmaları, dedikodu üretmeleri insanın ağrına gidiyor. Her beş yılda bir değişen Başkanlar acaba ne yapmak istediler de Bayburtlu onun yoluna taş koydu? Bu insanlar sizden aş, eş, iş mi istediler? Sadece bu kenti imar etmenizi, kaldırım yapmanızı, çöpü-suyu temizlemenizi istediler. Zaten siz dürüstsünüz diye size oy verdiler. Aslında dürüstlük insan olanın vasfında vardır, bu bir ayrıcalık değildir. Yoksa siz poz veresiniz, eyyamlık yapasınız, yukarı ile iyi ilişkiler kurasınız, göz boyacılık ve suni çözümler getiresiniz diye sizi Başkanlığa getirmediler ki. Acaba mevcut ve eski Başkanlar hiç iki ellerinin avuçlarına başlarını koyupta "biz nerede yanlış yaptık?" diye düşünüyorlar mı? Hanginiz kime selam verdiniz, hanginiz kenti bir 21. yüzyıl kenti yaptınız, hanginiz şehri bir yetkin mimara teslim edip imarını düzenlediniz, hanginiz oturup ileri gelenlerle hasbihal edip dertlerini dinlediniz, hanginiz dışardan gelenleri enayi yerine koyan bazı esnafları ikaz ettiniz, hanginiz otopark yaptınız da millet ona karşı çıktı, hanginiz iktidarın desteklerini arkanıza aldınız da bir nehri ıslah ettiniz, halbuki nehri dereye çevirdiniz, etrafını imara açarak  katlettiniz, çevreyi ıskalamadan hangi yeşilliği yaptınız? Bir Kırbaçoğlu Deresi, bir Tuzcuzade Ponsereği, bir Şingâh Kaleardı Ponsereğini Çoruh Nehri ile mi buluşturdunuz? Hangi yolu yaptınız ve hangi yola kaldırım döşediniz? Şingâh Mahallesinden Devlet Hastanesine hangi geçidi hangi kaldırımı inşa ettiniz ? Burnunuzun dibindeki en yakın köylere gitmek için tabela mı astınız? Bütün bunları bırakın da Şingâh'ın düzüne çıkan bir Bayburtlu bile kolay kolay Kale'yi bulamaz, levha mı var? Ne diyeyim bu kasa-masa-koltuk-makam sevgimiz herhalde bunlardan çok daha önemli!